Kaz ve civciv

Aykan SEVER yazdı —

  • Bu hafta Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) ziyaret etti. Şaşayla karşılandı. BAE basınında "İki ülke arasındaki bağların güçlendirilmesi için altın fırsat" türünden manşetler atıldı.

Ülkenin en yüksek binası Burj Halifa'ya Türk bayrağı yansıtıldı, falan. Normal, onca "düşmanlık"tan sonra birbirlerinin gözünü boyamaları gerekiyordu. Hem BAE için olay, kaz gelecek yerden civciv esirgememe düzeyindeydi.

Abu Dabi Veliaht Prensi Al Nahyan, Kasım ayında Türkiye'ye gitmiş; iki ülke arasında birçok anlaşma imzalanmıştı.

Erdoğan'ın ziyareti sırasında da 13 yeni anlaşmaya imza atıldığı duyuruldu. Fakat bu "anlaşmalar"ın ne derece gerçek bir anlaşmaya tekabül ettiği belirsiz, daha çok bir niyet beyanı gibi. Yine de asıl odaklanılanın ise, BAE'den Türkiye'ye yapılacak yeni yatırımlar olduğu görülüyor.

Türkiye'deki ekonomik krizin geldiği boyut düşünülünce yabancı sermayeyi çekebilmek için vermeyecekleri tavizin olmadığı rahatlıkla görülebilir.

Geçen hafta TC Hazine ve Maliye Bakanı N. Nebati’nin sermayedarlar karşısında Londra'da sergilediği maskaralıklar bunun örneklerinden biri.

Rejim açısından ekonomiyi bir biçimde kotarmak elzem. Zira önümüzdeki süreç onlar için varlık yokluk meselesi.

Aynı zamanda eski düşmanlarla barışma arayışları bir tür Batı'ya dönüşün sembolü. Zira BAE ile yapılan anlaşmalar aynı zamanda ABD ve İsrail ekseniyle de birebir örtüşmese bile ortaklaşma arayışının göstergesi. Ukrayna cephesinde sergilenemeyen "açık" pozisyon burada ortaya konulabilir.

Her şeye rağmen bu sürecin inişli çıkışlı bir seyir izleyeceğini varsaysak da özellikle uluslararası politika anlamında yatırım yapan taraf olarak BAE’nin TC'yi kendi pozisyonuna yakınlaşmaya zorlayacağı tahmin edilebilir: Örneğin İran'a karşı ortaklaşmak, Suriye'de Esad'a daha yakın bir pozisyon almak, İsrail'le ilişkileri düzeltmek için (İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti 9-10 Mart tarihlerinde gerçekleşecek.) Filistin, Hamas türünden başlıklarda tavizkar davranmak, Müslüman Kardeşler'le ilgili daha fazla geri adım ve Mısır'la uzlaşma artı Libya'da pozisyon değişikliği; diğer birçok rekabet alanında mesela Mali'de artan Rus etkisine karşı yakınlaşma gibi hamleler yapabilirler.

Elbette BAE’nin Türkiye'yi yatırım alanlarından biri olarak seçmesi tek başına jeo-stratejik gereksinimleri nedeniyle değil. BAE aynı zamanda yatırım alanlarını genişletip, çeşitlendirerek elindeki sermaye olanaklarını büyütme arayışında. 3. Dünya Savaşı'nın etkili bir aktörü olmanın yolunda.

BAE’nin özellikle TC'nin stratejik yatırım olarak gördüğü silah sanayi ile yakından ilgilendiği daha önce basına yansımıştı. Abu Dabi açısından bu tür satın almalar bir taşla birkaç kuş birden vurma sonucunu doğurabilecek düzeyde.

BAE’nin, Suudi Arabistan ve Katar'la olan rekabeti de bu meselede etkili unsurlardan biri. Son dönemde Yemen savaşında yeniden kendini göstermesi de bu sürecin bir parçası.

BAE, ABD'den daha fazla silah desteği alarak Yemen'de etkili olan Husileri yok etmeye çalışıyor. Ayrıca BM gıda yardımları azaltılıp, Afganistan'a kaydırılarak Husi muhalefet açlık çemberine alınıyor.

Tekrar Türkiye'ye dönecek olursak; Ermenistan ile "normalleşme" adımları gibi BAE ile olan yakınlaşma da rejime kan-can sağlayabilir. Rejimin ayakta kalma süresini bu durum uzatır.

Dikta, bırakın demokratikleşmeyi, yumuşamayı el sıkıştığı Abu Dabi monarşisine özenip, laf ola bir seçim yapıp, parlamentonun yarısını da ben atayıvereyim bile diyebilir.

Bir de tabii BAE kesesinden Erdoğan'a "muhalefet" edenler var. Yolun sonuna gelmiş olabilirler diyeceğim ama hiç belli olmaz, pekala çaldıkları makamı değiştirip eninde sonunda ölecek olan  rejime, şimdiden mersiye yazmaya da başlayabilirler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.