“Keleşlerin” namlusunda ne zaman karanfil açar? 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • O halde konuşalım: Abidin Dino’nun çizemediği, Özgür Öcalan’ın çizeceği “mutluluğun bu resmi”ne hangi sömürgeci general kurşun sıkmaya cesaret edebilir? Birleşik halklara kurşun işlemez. 

Kimi zaman şöyle bir cümle duyuyoruz: 
“Öcalansız çözüm olmaz.” 

Bu cümle “çözüm” isteyen insanları PKK önderinin özgürlüğü için çaba harcamaya teşvik eder elbette. Ama bugün gündemde “çözüm” yok. Çözüm talebi elbette çözüm olana kadar gündemimizde olacak. Ama çözüm bizim talep etmemizle olmuyor. Türk devletinin çözümü gündeme alması gerekiyor. Tek taraflı çözüm şu anda olmaz.  
Ne zaman olur? 

AKP-MHP iktidarını yıkarsın. TSK’nın elini kolunu bağlarsın. İster tek taraflı özerlik ilan edersin, isterse bağımsız Kürdistan’ı tek taraflı kurarsın. Bu şartlar yoksa çözüm iki taraflı olur. 

Örneğin “çözüm süreci” döneminde Öcalan’ın özgürlüğü talebi “çözüm sürecinin” başarısı için temel talepti. O zaman Öcalansız çözüm olmaz” cümlesi günceldi. Gerçekten de o dönemde Öcalan özgür olsaydı, hiç kimse çözüm masasını tekmeleyemezdi. Tekmelediğinde de yalnız Bakur halkının değil, dört parça Kürdistan’ın Öcalan’ın önderliğinde topyekun direnişiyle karşılaşırdı.  
Bugün çözüm ihtimali var mı? Yok. Bizler dışında “çözüm” diyen var mı? O da yok. Hele iktidarın gündeminde “çözüm” maddesi var mı? Hepten yok. 

O halde bu cümlenin de uzun boylu anlamı yok.  

İşlevi olan cümle bana sorarsanız şöyle olmalı: 
"Öcalansız krizden çıkılamaz.” 
"Öcalansız Türkiye’nin felaketi önlenemez.”  
Neden? "Çünkü Öcalansız Türkiye’de  barış olmaz.” 

Barış olmayınca ne olur? Savaş olur. Oluyor da. Krizin temel sebebi bu. 

HPG açıkladı: TSK bir bölgeye bin obüs mermisi fırlattı. Şimdiye kadar üç helikopter, onlarca tank ve zırhlı, bir o kadar drone kaybetti. Darbe yediği için hangara çekilen helikopter sayısı kat ve kat fazla. Savaş ve silahlanma harcamaları her geçen gün katlanmakta. Hiçbir şey üretmeyen ordu ülkenin milli gelirini “iki kişilik” hareketli gerilla timini katletmek için milyonlarca dolar harcayarak uçurduğu uçaklardan bir tonluk kazan bombaları atarak tüketiyor. 

Bütün bunlar doların 18 liraya tırmandığı, enflasyonun yüzde 150’yi aştığı, işsizliğin, fukaralığın halkı kırıp geçirdiği şu ekonomik kriz koşullarında oluyor. Dağlara ha milyarlarca dolar atmışsın, ha milyarlarca dolarlık bomba.  
Kendi kendimize soralım:  

Biz çözüm istiyoruz. Amenna. CHP tabanı istiyor mu? Açın CHP’nin Cumhuriyet gazetesini ne istediklerini görürsünüz. Babacan? Davutoğlu? Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasına parmak kaldıran Akşener’in partisinden söz bile etmiyorum. Bunların tabanında Kürtler kendilerini nasıl istiyorsa öyle, özerlikse özerklikle, federasyonsa federasyonla yönetsin diyene rastladınız mı?  
O halde Öcalansız çözüm olmaz” dediğimizde kendi kendimize konuşmuş olmuyor muyuz? Ve eğer Öcalansız çözüm olmaz” dediğimizde bu tabanın “iyi o halde Öcalan üstündeki tecrit devam etsin de Kürt’ün istediği çözüm olmasın” diye sırıtacaklarını neden düşünmüyoruz? 

Ama biz Öcalansız savaş bitmez, savaş bitmeyince kriz bitmez, kriz bitmeyince dolar da enflasyon da fırlar, bunlar fırlayınca sen fakirleşirsin, işini kaybedersin, kepengini kapatırsın ve de ‘son Türk devletin’ felakete yuvarlanır” dediğimizde çözüm isteyenlerden çok daha geniş bir kitleye hitap etmiş olmaz mıyız? HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar “muhalefet Öcalan’la görüşmeli” derken işte bu nedenle isabetli bir öneride bulunuyor.  

“Öcalansız savaş bitmez” demek, “Öcalanlı savaş biter, ülke krizden çıkar” demek.  
Sebebini anlatacağım. Ama siz bu anlattıklarımı AKP’ye, MHP’ye, CHP’ye, İyi Parti’ye, Gelecek Partisine, Deva Partisi’ne sakın duyurmayın. Aramızda kalsın. “Devrim sırrıdır.” Şimdi gizli bir şekilde konuşalım:  
Öcalan İmralı’dan çıktı.  

İlk işi “gerillanın silahlarını susturmak” olacak. Diyarbakır konuşmasını hatırlayın.  

Sakın “eyvah” demeyin. 

Benim bildiğim Kandil’dekiler için Önderliğin sözü halkın sözüdür. O sözü dinlerler. Silahlar susar.  

Faşist rejimin silahları susmaz mı diyorsunuz? Size katılıyorum. Susmaz. Suikastler de devam eder, tutuklamalar da. 

“O zaman neden bizimkiler silahları sustursun” diye aceleyle itiraz etmeyin. 

Silahlar o gün susar. Çünkü Özgür Öcalan sonuçta özgürdür.  

Bakın Öcalan özgür olunca neler olacak: (Asıl gizlilik bu anlatacaklarım için geçerli. Duvarların kulağı var.) 

Öcalan İmralı’dan çıkar çıkmaz, uçağa atlayıp doğduğu köyün toprağını öpmek üzere ilk özgür seyahatini yapacaktır. 

Amara’ya ayak basıp da, anasının mezarında Fatiha okuduğunda yer gök inler. O yokken Amara’ya iki defa gittiğimde neler olduğunu görmüştüm. Derken tuhaf bir tesadüf olarak 19 Gulan’da “Başkent” Amed’e ayak bastığında Amed mahşer yerine döner.

Kürsüde Öcalan “19 Gulan’da Amed’e ayak bastığımda memleketin manzara-i umumiyesi” diye konuşmaya başlar. Kurtuluş iradesi arş-ı alaya ulaşır. (Oysa Atatürk Samsun’a ayak bastığında değil, yıllar sonra böyle konuşabilmişti. Halksız olmak başka, halklı olmak başkadır.) Öcalan Mahabad’ı unutmaz, Qazi Muhammed’in asıldığı yerde bir dakikalık saygı duruşu yapacaktır, Rojhilat’da biçimsel “Kürdistan eyaleti” o gün ayağa kalkar. O zaman Van’a turistik seyahatler bir anda özgürlük seyahatine dönüşür, Öcalan elindeki silgiyle sınırı silikleştirir yüzbinler İran’dan Van’a Önderliği karşılamaya koşar, Van’dan da yüzbinler Öcalan’ın Mahabad ziyaretinde ona eşlik eder. Bu kadar değil. Önderlik Mahsun Korkmaz Akademisi’nde şehitleri anmak için yola çıktığında tüm Rojava’da fırtınalar eser. “Şehitler o gün kıyam eder” desem yeridir. Ben Esad’ın da oradaki törene katılacağına bahse girerim. Ve nihayet Önderlik önce Maxmur’a, ardından Süleymaniye’ye ve Erbil’e doğru, tıpkı bir zamanlar Akademi’de nasıl Yunan filozofları gibi yürüyerek gerillalara ders veriyorsa öyle, sanırsın Gandi, yürümeye başlar. Ardında milyonlar…Barzani ve Talabani ailesi bir de bakmışınız yollara düşmüş. Allah sizi inandırsın, adım gibi biliyorum “Bijî Serok Apo” diye yırtınacaklardır… 

Büyük Kürdistan devletlerin sınırları değişmeden birleşmiştir.  

Gerillanın kadın ve erkekleri “keleşlerinin namlularında karanfillerle” o gün dağlardan ovalara şaka olsun diye “Zap başını duman almış” marşıyla akarlar, başlarında Cemil Bayık, Bese Hozat, Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Duran Kalkan ve niceleri Öcalan’la kucaklaşırlar.  

Öcalan’la barış gelince, Türk’ün de o gün ekmeği büyümeye başlar, özgürlüğü genişler, vatanı felakete giden yoldan geri döner. Ülke güllük gülistanlık olur. Dedik ya günlerden 19 Gulan, Türkçesi 19 Mayıs, o nedenle pencerelerde bir bakmışsın Türk bayraklarının yanına Sarı, kırmızı, yeşil bayraklar asılmış.  Sokaklarda rüzgarın savurduğu yırtık Erdoğan, Bahçeli, Soylu posterleri…Ortak vatan kurulmuş. Demokratik Cumhuriyet ilan edilmiş. O güne Öcalan “kadın bayramı” adını vermiş. Ve şimdi yanan ormanlar yeşillenmiş, sincaplar “ekolojik toplum” programını heceleyerek okumaya başlamış. 

O halde konuşalım: Abidin Dino’nun çizemediği, Özgür Öcalan’ın çizeceği “mutluluğun bu resmi”ne hangi sömürgeci general kurşun sıkmaya cesaret edebilir? Birleşik halklara kurşun işlemez. 

Yazı bu kadar, okuyun ve hemen yakın. Türk devleti bu yazdıklarımızı duyarsa “vay canına diyecektir, Öcalan gerillanın silahlarını susturamamalı, susturursa topumuz susmuş olacağız, tecrite devam” diye düşünebilir.  

Tiyo vermiş olmayalım. 

Baktım Quto olmayan bıyığının altından gülüyor.  
“Ne gülüyorsun kerata” diye kızdım. Aldırmadı: 

“Veysi abe telaşe etme dedi, Türk devleti neyin ney olduğunu biliy, o nedenle Önderliği tecrit altında tutiy…Sakın çıkıp da silahları susturmasın diye dua ediy… Konspirasyonu bırak şeffaf ol Veysi abe…” 

Ben de bu yazıyı size “kuryeyle” göndermekten vaz geçtim, gazetemize gönderdim.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.