Kürt sorunu Kürdistan sorunudur
Demir ÇELİK yazdı —
- Kürt sorunu gibi devasa ve kadim bir sorunun çözümünü zorlaştıran tarihsel, yapısal ve kurumsal nedenleri eğer bilebilirsek daha rasyonel ve daha akılcı yaklaşabilir, sağa sola savrulmadan kazanımları daha da ileriye taşıyabiliriz.
Sürecin doğru anlaşılmamasından kaynaklı duygusal ve tepkisel yaklaşımlar olanca şiddeti ile devam ediyor. Kürt Siyasal Hareketi’nin, elli yılı bulan destansı mücadelesinden beklentinin çok yüksek olması nedeni ile, kimi Kürt bireylerinde ve kimi çevrelerde duygusal kırılmanın yaşanıyor olması bir yere kadar anlaşılırdır. Ancak duygusal yaklaşımı aşamayıp, işi şüphe ve endişe duymaya vardırmak, tam da özel savaşın biz Kürtlerden istediği bir durum olduğunu öncelikle bilmek durumundayız. Bu psikolojik eşiği aşmak, Kürtlerin yapması gereken ilk adım. Çünkü her şeyden önce kadim Kürt sorunu, bugünün sorunu olmayıp binlerce yıllık sömürgeciliğin neden olduğu; tarihsel, yapısal, siyasal, sosyal, kültürel boyutları ile bölgesel ve küresel bir sorundur. O nedenle gündelik elit siyasetin kolayca çözüm geliştirebileceği sıradan bir sorun değildir. Tarihsel ve toplumsal bağlamından bağımsız ele alınacak kolay bir ulusal sorun olmadığı gibi, çözümsüzlüğünün neden olduğu karmaşık ve girift ilişkiler yumağının söz konusu olduğu bir durumdur. Bütün bunları bilerek sürece yaklaşmalı, süreçten kendimizi alıkoymadan mücadeleyi yükseltmek yapılması gereken olmaktadır.
Kürt sorunu gibi devasa ve kadim bir sorunun çözümünü zorlaştıran tarihsel, yapısal ve kurumsal nedenleri eğer bilebilirsek daha rasyonel ve daha akılcı yaklaşabilir, sağa sola savrulmadan kazanımları daha da ileriye taşıyabiliriz. Sorunun çözümünü zorlaştıran, çözümsüzlüğe kaynaklık eden faktörleri iki başlık altında toplamak mümkündür.
1- Objektif verili nedenler:
A- Tarihsel sömürgeci sistemin varlığı: Sanayi devriminden çok daha önce, Kürdistan coğrafyasının işgali ve ilhaki ile başlayan kolonyalist tahakkümün yol açtığı toplum kırım. Miladi takvim öncesinde olanları bir yana bırakacak olursak, son iki bin yılda Bizans-Sasani, Selçuklu-Arap, Osmanlı-Safavi ve son yüz yılda 4 ulus- devletin sömürgeci zihniyetinin Kürt’ü Kürt olmaktan çıkarması, kendisine, doğasına ve toplumsallığına yabancılaştırması. İki bin yıllık bu egemenlikçi yapıların müdahalesi sonucu siyasal, sosyal, kültürel, ekolojik ve kadın kırımı yaşatılmış, adeta Kürt toplumsallığı dumura, uluslaşma süreci akamete uğratılmıştır.
B- Kürdistan’ın ve Kürtlerin parçalanmışlığı: Kürdistan’ın, ‘Bereketli Hilal’diye bilinen coğrafyanın merkezinde olması nedeni ile tarih boyunca savaşlara mekanlık etmiş, işgal ve ilhaka uğramıştır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi 1639’da Osmanlı ve Safavi devletleri arasında bölüştürülmesi. 1916 Sykes- Picot anlaşmasıyla da, Osmanlı’da kalan parçanın dönemin emperyalistleri tarafından Türkiye, Irak ve Suriye devletleri arasında paylaşılması, Kürtlerin uluslaşmasını ve ulusal talepler etrafında mücadelesini sekteye uğratmıştır. İran, Irak, Türkiye ve Suriye, Kürt ve Kürdistan karşıtlığında beraber hareket ederlerken, Kürtler birlikte hareket etmedikleri için sömürgeci sisteme karşı verilen mücadeleleri, yerel ve lokal kalmış, ağır siyasal ve sosyal travmalarla sonuçlanmıştır.
C- Yapısal sorun: Yukardaki iki temel nedenden dolayı Kürtler, aynı ulus mensupları olmalarına rağmen, uluslaşmanın ruhi şekillenmesini gerçekleştirememişlerdir. Coğrafi parçalanmışlık, Kürdistan parçalarının özgünlükleri ve öncelikleri esasıyla hareket etmek, dinsel ve mezhepsel ayrılıklar, aşiretsel çelişkiler, uluşlaşmanın önünde büyük engel oluşturmuştur. Bu parçalanmışlığın yanı sıra ekomomik geri bıraktırılmışlık, Kürt’ü coğrafyasından zoraki göçerterek hafızasızlaştırma ve asimilasyona açık hale getirmek, sömürgeci sistemin ikbal ve iktidardan nemalandırma da, ulusal duyarlılığı tali kılan gelişmeler olmuştur.
Kurumsallaşamama: Kendisi olmaktan çıkarılan Kürt, kendine özgüveni kaybettiği gibi öteki Kürt’ü de sevmeyen, mücadelesini de hakir gören olmuş. Daha da ileri giderek egemenlikçi sistemlerden birine yaslanmayı, ya da onların stratejik çıkarlarına hizmet etmeyi savunan pozisyon içine girmesi, onları ortak ve eşgüdümlü hareket etmekten alıkoymuş, ulusal kurtuluş mücadelesine takım taraftarı anlayışıyla yaklaşılmaya yol açmıştır.
2- Sübjektif koşullar:
A- Soykırımcı hukuki sistemin varlığı: Türk ulus- devletinin oluşum sürecinde, Türk ırkı esasına dayalı ırkçı, inkarcı ve soykırımcı hukuk sistemi, değişen iktidarlara rağmen değişmeden bugün de geçerliliğini koruyor olması. Tek dil, tek, millet, tek din, tek bayrak, tek devlet denilerek Kürtler, Aleviler, Êzîdîler, Ermeniler, Rumlar yok sayıldı, soykırımlardan geçirildiler. 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması esnasında Türk devleti, tüm bu halkların Türk ve Müslüman olduklarını söyleyerek haklarından mahrum bırakması, Türklük üst kimliğinde rızalık üretmesi.
B- Egemenliğin paylaşılmazlığı: Milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi ulus- devletin gasp ettiği, el koyduğu değerleri, Kürtlerle paylaşmak istememesi. Tekçi, katı merkeziyetçi idari ve siyasi yapıda ısrar. Bölünme korkusu ekseninde toplumu yedeklemesi.
C- Kürt ve Kürdistan karşıtlığı: Son yüz yılda dört sömürgeci devletin Kürt ve Kürdistan karşıtlığında askeri, siyasi, diplomatik alanlarda birlikte hareket etmeleri. Bu amaçla birden fazla anlaşma yapmaları, birbirinin imdadına gitmeleri.
D- Uluslararası konjoktür: 1917 Sovyet Devrimi sonrasında dünya emperyalist sistemi, Kürdistan’ı sömürgeleştiren dört ulus- devleti askeri, ekonomik, siyasal ve diplomatik alanlarda sahip çıkması ve desteklemesi. Özellikle Türkiye’nin jeo-stratejik ve jeo-politik konumu nedeni ile Türkiye’ yi kollanması ve sahip çıkması.
E- Ulus üstü ittifaklar: Başta NATO ve Avrupa Konseyi olmak üzere, ulus üstü bölgesel ve küresel çoklu güç odakların Türkiye’nin arkasında durmaları. Askeri, diplomatik ve ekonomik destek sunmaları.
Yukardaki nedenlerden dolayı, Kürt sorunu diğer ulusal sorunlarla karşılaştırılamayacak kadar çoklu aktör ve çoklu bileşeni olan bir sorunlar yumağı olması nedeni ile çözümü zordur. Kürtlerin mücadelesini aşan uluslararası boyutlu bir soruna dönüşen Kürt sorunu, bugün verilen mücadele sonucu, Kürt varlığı uluslararası meşruiyet kazanmış, Kürtler dünyanın gündemindedirler. Günümüz uluslararası konjonktürde büyük tehlike ve risklerin varlığı yanında, çok büyük olanak ve imkanlarda söz konusudur. Bu imkan ve olanakları çoğaltmak ve nitelikli kazanmak için daha örgütlü ve birlikte mücadeleye ihtiyaç vardır. Bunu da demokratik siyasetin politik programı etrafında, ulusal kongrenin öncülüğü sayesinde sağlayabiliriz. Mücadele etmek yerine, davamızı egemenlerin insafına bırakırsak, dün olduğu gibi bugünde kaybedebiliriz.
