Kürtçe konuşulmasına tahammülü kalmamış…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Mesleği öğretmenlik olan bir kişinin, insanların kendi vatanlarında kendi anadillerini konuşmasına tahammülü kalmadığını söylemesinin adı sadece ırkçılık olabilir, ayrımcılık olabilir. Bu ifade özgürlüğü değil sadece nefret söylemidir.

Bu ülkenin muktedirlerine sorsak; dünyadaki her halk içinde ırkçı olur ama Türkler arasında asla. Belki Kürt, Yahudi, siyahi veya LGBTİ bir komşu istemezler, onlarla aynı havayı solumaya tahammülleri yoktur ama yine de ne renk, ne dil, ne din ne de başka bir konuda Türkler asla ayrımcılık yapmaz.

Tarihleri de tertemizdir. Bu tarihte ne sömürgecilik vardır ne soykırım vardır, ne de katliam. Evet Viyana kapılarına kadar gelmişlerdir, asırlarca Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı, Sırbistan’ı ve neredeyse tüm Arap coğrafyasını hakimiyetleri altında tutmuşlardır. Ama bunun nedeni tabii ki sömürgecilik değildir; amaç kendi canları pahasına oralara medeniyet götürmektir, oralarda adaleti tesis etmektir. Ermeni soykırımı ise koşulların zorladığı tehcir sırasında meydana gelmiş istenmeyen olaylardır sadece.

Onlara göre bu yöndeki her iddia, yabancı güçlerin Türkiye’yi bölmek için uydurduğu tarihsel yalanlardan başka bir şey değildir. Hakikat ise tabii ki tam tersidir. Bu coğrafyayı bölen, halklar arasına giderek aşılması daha da zor hale gelen duvarlar ören, Türkiye’de iktidarların hakikatle yüzleşmekten kaçarak sistematik bir şekilde hakikatleri çarpıtmasıdır. Gerçek bu coğrafyada ırkçılık vardır; ayrımcılık vardır; tarihinde soykırımlar yaşanmıştır ve yaşanmaya devam etmektedir.

Ve bu coğrafyadaki sorunların büyük bir kısmının kaynağında iktidarların bu hakikatleri sistematik olarak inkar etmesi yatmaktadır. Bu inkar sadece geçmişi değil günü ve geleceği de zehirlemektedir. Ve her inkar toplumu gerçekler karşısında daha da kör, sağır, dilsiz bir hale getirmektedir.

Tüm bunların en basit sonucu ırkçılığın, ayrımcılığın toplum içinde her geçen gün daha da yaygınlaşması ve normalleşmesidir.  Durum artık öylesi bir hale gelmiştir ki, sadece iktidar sözcülerinin, iktidar yandaşı medyanın değil toplumun her zerresine kadar ırkçı ve ayrımcı bir dil hakim hale gelmiştir. Çoğu kez insanlar sözlerindeki ırkçılığı, ayrımcılığı farkında olmadan veya umursamadan gayet rahat konuşmakta, yazmakta ve bunları paylaşmaktadır.

Nefret söylemi iktidar merkezlerinden yayılarak toplumun önemli bir kesiminde ciddi bir yaygınlık yaygılık kazanmıştır. Sözde “temiz” bir interneti savunan iktidarı (savunduklarının aslında muhalif seslerden temizlenmiş bir internet olduğu açıktır) destekleyenlerin internet ortamında hiçbir utanma veya kaygı duymadan yaptıkları yorumlar, paylaşımlar bu nefret dilinin yaygınlığını ortaya koymaktadır.

Bunun son örneği Nusaybin’de görevli bir “öğretmenin” sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımdır. Ancak ırkçılığın, ayrımcılığın öğretmeni olabilecek bu kişi ”Allah’ım insanların Kürtçe konuşmasına tahammülüm kalmadı”  diyebilmiştir.  Aslında bilincinde olsun olmasın aslında bu kişinin ağzı ile konuşan bizzat iktidarın kendisidir. İktidar bu kişi aracılığıyla Kürt’e ve Kürtçe’ye olan tahammülsüzlüğünü dile getirmektedir.

Mesleği öğretmenlik olan bir kişinin, insanların kendi vatanlarında kendi anadillerini konuşmasına tahammülü kalmadığını söylemesinin adı sadece ırkçılık olabilir, ayrımcılık olabilir. Bu ifade özgürlüğü değil sadece nefret söylemidir. Bu söz bir yandan toplumdaki bireylerin içine sinmiş olan ve en ufak bir kıvılcımda alev alan tahammülsüzlüğü, ırkçılığı ortaya koyması açısından tabii ki çok önemlidir. Ama bu sözler aynı zamanda sadece bir bireyin düşüncelerini yansıtmanın ötesinde, mesleği olan öğretmenlik dolayısıyla aynı zamanda, eğitimin sisteminin ve bir bütün olarak sistemin Kürtlere bakışını, Kürtlerin yaşadığı yerlere hangi düşüncede öğretmenleri ve memurları atadığını da, yani sistemdeki kurumsal ırkçılığı ve ayrımcılığı da göstermektedir.

Bu sözlerin çeşitli bahaneler ardına sığınılarak mazur gösterilmesi, aklanmaya çalışılması bu ırkçılığa ortak olmaktır. Tıpkı kaymakamlığın yaptığı sonra sildiği ilk açıklama veya Nusaybin’de AKP’li bir yöneticinin açıklaması gibi. Veya bu açıklamayı bir istisna olarak görerek iktidar ve topluma sinmiş ırkçılığı görmezden gelmek veya ırkçılığı ve ayrımcılığı sadece karşısındakilerde görme (Kemalistlerin siyasal İslamcılarda, siyasal İslamcıları Kemalistler’de görmesi gibi) Türkiye’de ırkçılığı gizlemenin en büyük yollarından biridir.

Dolayısıyla, tüm bu ırkçı ve ayrımcı kirliliğe karşı ilk adım bu kirliliğin kaynağı olan inkar siyasetine karşı hakikatin diliyle mücadele etmektir; bu coğrafyanın tarihinde ve bugününde faili ve kurbanı kim olursa olsun üstü örtülmüş ne kadar kirlilik varsa hepsi ile yüzleşmektir. Yani radikal demokrasi mücadelesi vermektedir. Ancak bu şekilde devletin ve toplum her kademesine sinmiş ırkçılığa karşı mücadele edilebilir. Bu yapılmadan ise ne yapılırsa yapılsın son kertede ırkçılık ve ayrımcılık beslenmiş olacaktır.  

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.