Kürtler toprağına benzer

Dilzar DÎLOK yazdı —

Faşist Türk devleti 90’lı yıllarda Kuzey Kürdistan’ın köyleri kadar dağlarını da yaktı. Ormanlar yakıldı, ormanlara sığınan kuşlar, sincaplar, tüm börtü böcek yakıldı. Kürdistan toprağı üzerinde Kürtlerin kökünü kazımak kadar Kürt yaşamını inşa eden tüm bileşenlerin kökü kazınmak istendi. Yakılan ormanların üzerinde haftalarca duman tüttü. Aylarca yanık kokuları ormanların üzerinde bir bulut olup kaldı. Böyle bir ormandan birkaç defa geçtim ben de.

Öyle bir orman ki, anlatılması kolay değil. Dünya gözüyle gören ya da içinden geçenin dikkatini dahi çekmez. sıradandır, hiçbir özgünlüğü yoktur. Öyle filmlerdeki gibi tepesi görünmeyen yüksek ağaçlar yoktur. Gövdelerini birkaç insanın birleşip kollarıyla kapatamayacağı büyüklükte olanlara da pek rastlanmaz. 

Orman diyorum ya, bir dağdır tamamı. Dağa giysi olmuş tekmil bir ormandır kendisi. Yumurtanın kabuğu tarafından sarmalanması gibidir ormanın dağı sarmalaması. Zerre boşluk yoktur, yok gibidir. Uzaktan baktığınızda içine nasıl ve nereden gireceğinizi bilemezsiniz. Görünüşüne dair verdiği sıradan izlenimi hızla değişir, ürkütücü olur. Bölgenin tüm ayrıntılarına hakim olmayanların nereden gireceklerini, nasıl ilerleyeceklerini, nereden çıkacaklarını bilemeyeceği bir sınav gibidir bu dağ. Bu sözleri okuyup o dağı sonradan görenler ilk önce abartıldığını düşünür. Ancak bu dağı tanıyıp da bu sözleri okuyanlar bir iki gülümseme sonrası hak verecektir.

Bu ormana gece girmeye herkes cesaret edemez. İyi tanıyanlar da gündüz yol almayı tercih ederler koşullar uygunsa. Ancak çok çok iyi bilenler gece girmeye cesaret edebilir. Tahmin edileceği üzere ben de ilk girişimde o dağa bu yanılgıyı kendim sonuçlarını görerek yaşadım.

Mesele şu; Bu dağ-orman 90’larda yakılmış. Kökü kazınmak istenircesine bölge Kürtlerinin, üst üste yakılmış. Ormanı ana bilip sığınan tüm canlılar haftalarca yanmış, iskeletleri dahi kalmamış. Halk gelip gider bakar ağlarmış. Külden başka birşey kalmamış geriye. Geriye kül ve duman kalmış. Bir de yanık kokusu.

Bu yangından geriye, bir de yer yer uçları uzun dönem tüten ağaç kökleri kalmış. Aradan on yıl anca geçmişti ben gördüğümde. Ne kül, ne duman ne de yanık kokusu vardı. Yakılmış orman ve kazınmak istenen kökler öyle bir direnmiş, öyle bir hırsla ve öyle bir varolma arzusuyla nefes almıştı ki, orman eskisinden çok daha fazla yeşermişti. Evet büyük ağaçlar yok denecek kadar azdı ama her bir büyük ağacın yerinde onlarca genç fidan boy vermişti. Ucu yanık ağaçlar dimdik ayaktaydı çoğunluk. Patikaları karıştırdın mı, on metrelik yürümede giysilerini siyaha boyayabilirdin. Tabi on metre sonra yolunu bulup doğru patikaya girememişsen giysilerinden öte elin yüzün kolların simsiyah olurdu. Bunu bilenler bilirdi ve patikaları gözü kapalı gidemiyorsa gece yola girip de gerilla itibarına laf ettirmek istemezdi. Bunu başaranların havası da bir başkaydı tabi.

Kökü kazınmak istenen ormanlar daha da büyüdü, çoğaldı ve heybet kazandı. Kürtler de bu ormanlara benziyor.

Türk devleti kök kazıyıp Kürt’ü yok etmek istiyor. Yakıyor, yıkıyor, öldürüyor, kurutuyor. Bunun için öldürdü, betonladı ancak Kürt yeniden çıktı mezardan. Kürtler mezara sığmıyor. Ve bu durum Türk soykırımcılığını korkutuyor. Ağrı’da sığmadı, betonları kırıp yeniden çıktılar o mezardan. Haykırarak çıktılar hem de. 2015’te ‘çöktürme’ dedi köyleri değil şehirleri yaktı, yıktı. Tüm bunların başında Önder Apo’ya uygulanan tecrit bir soykırım uygulamasıdır. Buğdayların yakılması, direnenlerin başına ödül konulması, suların kesilmesi soykırım uygulamasıdır.

İnsanlık tarihinde ilginç dönemler vardır. Yamyamlık döneminden söz edilir. Sebebi ve nasıl olduğuna dair farklı görüşler vardır ama şunu söylemek mümkündür. Yamyamlar bile yedikleri insanların kemiklerini yok etmeyi düşünmemiştir.

Faşizmin, hiçbir şekilde insanlık tarihinde yeri yoktur. Ve Kürt’ün kemikleriyle savaşmak, soykırım rejimine kazandırmayacaktır. Kürt’ün kökü derinlerdedir. Kayalardadır. Suyun damlasındadır. Toprağın zerresindedir. Bulutta ve yapraktadır. Derin ve yaygındır. Salt tanımlanacak şekilde değildir. Tam da burdadır, Kürdistan’dadır. Dünya insanlığının kalbinin attığı yerdedir. Kökü derinlerde olduğu kadar güçlüdür, inatçıdır. Cılız görünebilir, zayıf sanılabilir ama derinlerde olduğu kadar da zor koşullarda yeniden boy verebilecek bir inatta ve güçtedir.

Ve kök kazıma amacıyla uygulanan vahşet, öldürülen Kürtler karşısında kat be kat fazlasını bulacaktır. Kürt’ü Kürdistan’da yok etmeye uğraşırken Kürtler tüm dünyanın direnen, özgürleşen ve dünya insanlığının özgürlük öncülüğünü yapan halk olarak ayağa kalkıp yürüyecektir.

Ankara’da Barış’ın katledilmesi karşısında Kürtlerin tutumu direnişi yükseltmek olacaktır. Kadınlara saldırı karşısında Kürtlerin tutumu özgürleşmek olacaktır. Çünkü tüm Kürtler varolmak, öldürülmemek, yaşamak için ve dünya özgürlük mücadelesinin öncülüğü için dilini konuşmayı, Kürtçe şarkılar söylemeyi, sloganlar atmayı çoğaltmaktan başka yolu yoktur. Faşist iktidarı yıkmaktan başka yaşam şansı yoktur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.