Marksizm, devrim ve Apocu düşünce
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- “Apo devrimden vazgeçti, reformizme yöneldi” gevezeliğini edenler, şu anda “demokratik halk devrimini ve kadın devrimini tamamlama” sürecinde olduğumuzun farkında bile değil.
Marksist olduğunu söyleyen kimileri, Apocu düşünceyi “marksist teoriye aykırıdır” diyerek suçluyor. O halde soralım: Marksizm nedir?
Marksizm, daha önce hiçbir filozofun, hiçbir sosyologun, hiçbir politologun, hiçbir ekonomistin ve hiçbir bilim insanın yapamadığını başaran bir teorik sistemdir. Bu teorik sistemin somut teorileri, o teorik sistemin yaratıldığı tarihi dönem için geçerlidir. Marks’ın tüm kitaplarında dile getirilen teorilerin, mümkün olmamasına rağmen, tümünün yeni çağa uygun düşmediği kanıtlansa bile, onun geçerliliği ortadan kalkmaz. Çünkü Marksizm, somut teorilerinin tümünde içsel olarak mevcut bulunan üç temel teorik bileşenin sentezinden oluşur. Birincisi diyalektik yöntemdir; ikincisi materyalist bilimsel düşüncedir; üçüncüsü komünizm idealidir. Karl Marks, kendisinden önce gelen diyalektikcilerden (örn. Hegel’den), materyalistlerden (en eski Yunan materyalistlerinden, bütün bilimsel teorisyenlerinden) ve bütün komünistlerden (ilk komüncü Hıristiyanlardan, ütopik sosyalistlerden) farklı olarak bu üç ögeyi ilk defa sentezleştiren kişidir.
Marks'ın öğretisinin devamı
Diyalektik yöntem de geliştirilebilir ama diyalektik yöntem olmaktan çıkmaz. Materyalist bilimsel düşünce geliştirilmediği zaman zaten bilimsel düşünce olmaz. Komünizm idealinin bütün varmak istediği eşitlik, ortaklaşmacılık, özgürlük de her tarihsel dönemin gerçekliğini eleştiri temelinde daha kapsamlı hale gelir. Geliştirilen bu ögeler, eğer bir teorik sistemde içkinse, o sistem, bu sentezi ilk defa başaran Marks’ın öğretisinin devamcısı olan sistemdir. Apocu teorik sistem de öyledir.
Apocu somut teorilerin tartışılması, benimsenmesi ya da eleştirilmesi, bu somut teoriler toplumsal pratiğin en yüksek biçimi olan devrimci süreç pratiğinde doğrulanana kadar doğaldır. Bir kimse Apocu düşünceyi, Marksizme ve öngördüğü komünizme yönelen devrimi inkar eden bir düşünce olarak mahkum etmeye kalktığı zaman ise iş değişir. Böyle bir suçlamayı yapan kişinin Marksizm hakkında bilgisizliği açıktır.
Marksizmin emrettiği tutum
Bir yeni düşünceyi “Marks’ın ya da Lenin’in kitaplarında dile getirilenlere” uyup uymamasına değil, içinde yaşadığımız çağın somut durumuna uyup uymadığına bakarak değerlendirmek, “diyalektik yöntemin, materyalist bilimsel düşüncenin ve komünizm idealinin”, yani Marksizmin emrettiği bir tutumdur.
Devrimci pratik masa başında olmaz
Marks’ın düşünceleri, serbest rekabetçi kapitalizm döneminde ve ulus devletlerin henüz ortaya çıktığı 19. yüzyılda bütünüyle değilse de doğrulandı. Lenin’in düşünceleri, emperyalizm çağında Ekim Devrimi’yle birlikte (sonrasında çarpıtılmış olsa bile) doğrulandı. Kendisini biz Komintern komünistleri ne kadar eleştirirsek eleştirelim, Çin devrimi de Mao’nun bir çok düşüncesini doğruladı ama sosyal demokratların, anarşistlerin, Troçkistlerin ve Avro-komünistlerin düşünceleri doğrulanmadı. Evet, bunların “reel sosyalizm yıkılacak” öngörüleri doğrulanmıştır ama bu onların görüşlerinin doğrulanması değil, reel sosyalizmin Ekim Devrimi sonrası görüşlerinin doğrulanmamış olması anlamında, negatif bir öngörüden ibarettir. Bir görüşün doğrulanmış olmadığını iddia edenin devrimci süreçle ilgili kendi görüşü doğrulanmamışsa bu öngörü o görüşün doğrulandığı anlamına gelmez. Çünkü Marksist sosyolojik teoriler, doğa bilimleri gibi laboratuarlarda denenerek ve gözlenerek değil, insan topluluklarının pratiğinde ya doğrulanır ya da yanlışlanır. Yer çekimi kanununun doğruluğunu bir çocuk bile attığı taşın hızlanarak yere düşmesinden kolayca anlar. Böyle olduğu için intihar etmeyecekse hiç kimse onuncu kattan atlamaya teşebbüs bile etmez ama hiçbir çok bilmiş masa başı devrimcisi, tasarladığı ya da heveslendiği gerçekleşmemiş devrimle kendi görüşünün doğruluğunu kanıtlayamaz. Masa başında devrimci pratik olmaz.
Apocu düşüncenin öngördüğü
Şu anda Apocu “Konfederal komünalist, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik toplum programı” tartışılıyor. Bu program, 1990 başından itibaren PKK’ye göre “demokratik halk savaşının ya da devriminin zaferi ve Demokratik Cumhuriyet’in kurulmasıyla” birlikte hayata geçmeye başlayacaktı. Demek ki bu Apocu düşünce, bir “devrimi” öngörmüştü.
Marksist devrim teorisini şematik tarzda ele alanlar, önce “burjuva demokratik devrim” olacak, sonra bu devrim bir başka devrimle, “proletarya devrimiyle” ortadan kalkacak, sonra da “proletarya diktatörlüğü” ile sosyalizme, oradan da komünizme geçilecek diye düşündü. Gerçekten de Marks ve Lenin’in kimi eserlerinde konunun böyle anlaşılmasına neden olacak görüşlere rastlanır. Apocu devrim teorisinde “demokratik halk devrimiyle” gerçekleşecek olan Demokratik Cumhuriyet'in bir başka devrimle yıkılması söz konusu bile değildir. Devrim anlayışı, dört parça Kürdistan’ın yer aldığı devletlerin, “demokratik halk devrimi” sonucunda Demokratik Cumhuriyet’lere dönüşmesi, bu cumhuriyetlerin Konfederal Ortadoğu Ortak Evi’nde sınırları silikleşerek birleşmesi, yani bir “Bölgesel demokratik halk devriminin” gerçekleşmesi, bundan sonra ise bu devrimci sürecin bu konfederal demokratik yapıyı “devrimle yıkmak” yolundan değil, “sosyal devrime barışçı yoldan” yürünmesi, kapitalizmin ya da kapitalist modernitenin ve hala onun da içinde yer aldığı devletin adım adım, aşağıdan yukarıya komünleşme süreciyle ortadan kaldırılması olarak kabaca özetlenecek olan “devrimci toplumsal süreç” anlayışıdır.
Şimdiden doğrulanmaya başladı
Apocu devrim ve devlet teorisinden benim anladığım budur ve anladığım kadarıyla bu teorilerin daha şimdiden doğrulanmaya başladığını da görmekteyim. “Demokratik halk savaşıyla Demokratik Cumhuriyet'e ulaşma hedefi” tümüyle değil, Demokratik Cumhuriyet'in yolunu açma bakımından gerçekleşti. Oligarşik devlet ve “kapitalist modernite” bu devrimci süreç sayesinde yıkıcı bir krize girdi. Kürt sorunu çözülmedi ama Kürt ulusunun varlığı ve dili fiilen tanındı. Bu sorunun çözümü temelinde Demokratik Cumhuriyet'in devrimci öznesi olarak dört parça Kürdistan’da belki dünyanın en örgütlü, bilinçli, sosyalist ve laik halkı meydana geldi. İlk defa özgür kadının öncülüğünde bir halk gücü doğmaktadır. Silahlı mücadele içinde, bu mücadelenin demokratik alternatifi olarak legal, barışçı siyasi örgütlenme hem TBMM’de temsil edilmeyi, hem de Kürdistan’da yerel yönetimleri kazanmayı devlete rağmen başardı, siyasi durumu belirleyen güç haline geldi. Henüz Ortadoğu Konfederal Ortak Evi hedefine tümüyle ulaşılamasa da, Bakur’da elde edilen kazanımların yanında Rojavayê Kurdistan'da, “demokratik halk devrimi” büyük ölçüde zafere ulaştı. En önemlisi 41 yıllık savaşın sonunda Türk devleti, PKK’yi ve gerillayı yok etme amacına ulaşamadı.
Temel soru ve cevabı
Bütün bu olgular, şu anda içinde bulunan durumun, demokratik halk devrimini gerçekleştirme değil, gerçekleşmekte olan devrimi, tamamlama aşamasında olunduğunu gösteriyor. Soru şudur: Devrimin “tamamlanması”, Demokratik Cumhuriyet'le sonuçlanması silahlı halk savaşı yoluyla mı, yoksa legal örgütlenme, silahsız mücadele yoluyla mı gerçekleşecek?
Bu sorunun muhatabı yalnızca Kürt Özgürlük Hareketi değil, aynı zamanda devlettir. İki muhatap, bu soruyu “demokratik uzlaşmayla” yanıtladı. III. Dünya Savaşı koşullarında ne devlet, Kürt halkının direnişini yok edebilir ne de PKK, Türk devletine karşı silahlı mücadeleyi zaferle sonuçlandırabilir. Bunun aksi hem Türk devletinin dağılmasına hem de tüm Kürdistan’ın yıkıma uğramasına neden olacaktır.
O halde “Demokratik Cumhuriyet hedefine” ancak Kürt varlığını Cumhuriyet’in “yasallığına” dahil edildiği ölçüde devletin demokrasiye yönelimi ile ve önşartıyla mümkün olabilir. Demokratik entegrasyon budur. Nitekim şimdi yaşanan toplumsal ve politik süreç, kesin değil, bir ihtimal olarak bu yöndedir. Demokratikleşme bir yandan devletle yapılan “müzakerelerin” sonucu olarak geçiş yasalarıyla yukarıdan aşağıya doğru ama aynı zamanda yerel yönetimlerin “komünleşerek” yerel halk egemenliğine dönüştürülmesiyle aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşecektir.
Gevezelik edenler, farkında değil
“Apo devrimden vazgeçti, reformizme yöneldi” gevezeliğini edenler, şu anda “demokratik halk devrimini ve kadın devrimini tamamlama” sürecinde olduğumuzun farkında bile değil. Devrimci süreç ırmağı önlerinden akıyor ama onlar, “sular çok bulanık” diyor. Boğulma tehlikesine rağmen yüzmeyi öğreneceklerine, ırmağın kıyısındaki kumların üstünde yüzme talimleri yapıyorlar. Bir de boğulmayı göze alarak ırmakta yüzenlere, “devrimci yüzme dersleri” vermeye kalkıyorlar. Sonra yekinip, kumlardan arınmak için devletin akıttığı duş sularının altında serinliyorlar.
