Merkez sol ve merkez sağ

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • CHP “sosyal reformist”, diğer iki parti, yani AKP ve YRP “neo-liberal muhafazakar” partiye dönüşebilir mi ve Türkiye bu dönüşüm sonucu burjuva demokratik bir ülke olabilir mi?

Geçen gün bir Medya Haber Tv emekçisiyle konuşurken, o ana kadar üstünde düşünmediğim bir olguyu bana hatırlattı: “Türkiye siyasi hayatında şu an için bir merkez sağ parti yok” dedi. Bir an duraksadım ve saptamanın açık bir şekilde doğru olduğunu farkettim. AKP çözüm sürecini baltaladığı andan ve 15 Temmuz darbesinden sonra “süreç içinde faşistleşmişti.” 31 Mart seçimleri ise Babacan ve Davutoğlu ile Akşener’in partilerini tasfiye ederek, ortada merkez sağ parti olmaya aday hiçbir parti kalmamıştı.

O sırada kafam Selahattin Erdem’in Yeni Özgür Politika’daki yazısında gündeme getirdiği “CHP demokratik bir parti olabilir mi?” sorusuyla meşguldu. Erdem savaşa ve İmralı tecrit sistemine karşı çıkmadıkça ve Kürt halkının taleplerine yabancı kaldıkça CHP’nin demokratik bir partiye dönüşemeyeceğini, eğer bu koşullarla dönüşürse bunun tüm Türkiye için hayırlı olacağını yazmıştı. Bir başka ifadeyle soru “CHP savaşa ve İmralı tecrit sistemine karşı çıkabilir mi ve Kürt halkının taleplerine olumlu yaklaşabilir mi?” diye de sorulacağı için, sorunun cevabını kafamda evirip çeviriyordum.

Ben bu soruya cevap ararken arkadaşımın sözleriyle yeni bir soruyla karşı karşıya kaldım: DEM Parti ve CHP dışında Türkiye’de merkez sağ partiye dönüşüp dönüşmeyeceğini tartışabileceğimiz dişe dokunur iki parti olduğuna göre, kafama takılan yeni soru, “AKP ve Yeniden Refah Partisi acaba merkez sağ partiye dönüşebilir mi?” sorusu oldu. Böylece Selahattin Erdem’in yazısıyla kafama takılan “CHP demokratik bir parti olabilir mi?” sorusuna yeni bir soru da eklendi.

Hem Erdem’in ortaya attığı soru, hem de arkadaşımın benim kafama sokuşturduğu soru, aslında Türkiye’nin devrimci demokratik değil de, burjuva demokratik bir ülke olup olamayacağı ile ilgiliydi. Çünkü CHP “merkez sol” ya da “sosyal demokrat” bir partiye, AKP ya da YRP “merkez sağ” ya da “demokratik İslam” partisine dönüşmedikçe Türkiye Batı tipi bir burjuva demokrasisine dönüşemez.

Böyle bir dönüşüm mümkün mü?

Söz konusu partilerden biri, yani CHP “sosyal reformist”, diğer iki parti, yani AKP ve YRP “neo-liberal muhafazakar” partiye dönüşebilir mi ve Türkiye bu dönüşüm sonucu burjuva demokratik bir ülke olabilir mi?

Saatlerce süren bir muhakemeden sonra şöyle bir sonuca vardım: Eğer konfederal devrimci süreç zaferin eşiğine gelirse yani faşist rejimin yıkılması kaçınılmaz olursa, Türk devleti ve bu devletin müttefiki küresel güçler, devrimci süreci önlemek için, yani faşizmden devrimci demokrasiye geçilmesini engellemek için, adı geçen partileri ve Türkiye’yi dönüştürür. Dönüştürmek zorunda kalır. Bu da karşı-devrimci bir reform olur.

Şu andaki CHP’nin Özgür Özel yönetiminde DEM Parti’yle diyalog içinde hareket etme ihtimali, kimi yeni ve henüz istikrar kazanmamış yaklaşımlara bakılırsa bir ihtimal olarak gündemdedir. Bir başka ihtimal AKP ve YRP için de var mıdır? Bu ihtimal, eğer AKP ve YRP içinde ciddi bir ayrışma olursa ve bu partilerden birinin başına Abdullah Gül, kendisine verilecek güçlü teminatlar karşılığında geçmeye cesaret edebilirse gerçekliğe dönüşebilir.

“Ya faşizm ya devrim” ikilemi arasında işte böyle gri bir bölge bulunuyor.

İşin kötüsü, faşizme karşı devrim hedefi, Kurdistan dışındaki metropollerin durumuna bakılırsa, şimdilik bir hayli uzağımızda ve söz konusu gri bölge ise bir hayli yakınımızda bulunuyor. Beklenmedik bir anda ülke topyekun bir devrimci durum yaşamadıkça önümüzdeki ikilem ya süreç içinde faşizmin ülkeyi amansız bir savaşa sürükleyerek daha bir müddet iktidarını sürdürmesi, ya da özünde karşı–devrimci olan, işte bu gri bölgenin gerçeklik kazanmasıdır.

Ne faşizmin Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve müttefiklerini yok edebildiği, ne de Kürt Özgürlük Hareketi ve müttefiklerinin faşizmi yıkabildiği, bir tür pata durumunda, bu ,durum uzun bir zaman süremeyeceği için söz konusu CHP ile AKP ve YRP kendi içlerinde bir dönüşüm yaşayabilir ve Türkiye NATO’ya yaklaşma sürecinde nisbi bir demokrasiye defalarca olduğu gibi yönelebilir.

Bu durumda taktiğimiz ne olmalı?

Selahattin Erdem’in dediği gibi, taktiğimiz buradan bize ne gibi imkanlar çıkar diye beklemek değil, mücadele olmalı.

Çünkü gri bölgenin aydınlanması da kararması da karşı güçler arasındaki mücadelede tarafların gücüne, direnişin ve karşı devrimin yaygınlığına ve derinliğine bağlı olacaktır.

Evet, çünkü Türkiye emperyalist zincirin zayıf halkası olan Ortadoğu ülkesidir ve bu ülkede ılımlı da olsa demokrasi uzun bir stratejik dönüm boyunca istikrar kazanamaz. Yani, ya barbarlık ya da konfederalizm.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.