Mezopotamya’nın kil tabletler içinde saklı gizemi

Doğan Barış ABBASOĞLU yazdı —

  • Antik Mezopotamya uygarlıklarının gizemi günümüzde birçok bilimsel araştırmanın konusu. Çok büyük bir külliyata sahip olan bu uygarlıklardan günümüze sayıları milyonlarla ifade edilen kil tabletler kaldı. Bu tabletlerin çözülmesiyle bölgenin tarihi konusunda çok değerli bilgilerin ortaya çıkması bekleniyor.

Tabletlerde trigonometri hesaplamaları

Antik Mezopotamya’dan günümüze gelen yaklaşık 1 milyon kil tabletten 200 bin kadarı çözülebildi. Bu tabletler üzerindeki yazıların önemli bir bölümü gizemini koruyor.

Halihazırda çözülmüş tabletler antik Mezopotamya’daki uygarlık düzeyi konusunda önemli bilgiler ortaya koymuş durumda. Şüphesiz ki bunun en ünlü örneği Gılgameş destanı ve Kral Listesi. Tabletler antik Mezopotamya’daki bilim, bilginin kullanımı konusunda da eşsiz bilgiler sağladı.

Trigonometrinin kökeni Babil tabletlerinde

Bilim dünyası kısa bir süre öncesine kadar trigonometrinin babası olarak Yunan astronom Hiparkus’u gösteriyordu. Ancak Babil döneminden kalma 3 bin 700 yıllık bir tablet trigonometrinin tarihini değiştirdi.

Babil dönemine ait Plimpton 322 olarak adlandırılan kil tablet üzerinde incelemelerde bulunan Avustralya’daki New South Wales Üniversitesinden uzmanlar tarihteki en kesin trigonometrik tablo ile karşılaşınca büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Çünkü bulgular trigonometrinin sanılandan 1000 yıldan fazla bir süre önce Babilliler tarafından kullanıldığını gösteriyordu.

Hesaplamalar ağırlıkla mimaride kullanıldı

Plimpton 322 tableti üzerinde dört sütun ve 15 satır halinde yazılmış olan rakamlar, matematikçileri 70 yıldan fazla uğraştırmıştı. Sonunda Avustralyalı uzmanlar bunun 60 tabanlı bir rakam sistemi üzerinde dik açılı bir üçgenin değişik boyutlardaki oranlarını içerdiğini tespit etti. Bu tabletteki hesaplamalar antik dönemde trigonometri konusunda yapılan en doğru hesaplamalar olarak tarihe geçti.

Antik Yunan’da standart olarak kullanılan 3,4,5 düzenindeki üçgenler yerine Babilliler 119,120,169 gibi çok yüksek ölçümlü üçgenden başlayarak bu hesaplamaları yapmışlardı.

M.Ö. 1822 ila 1762 yılları arasında tarihlenen bu tablet, bir Sümer şehri olan Larsa’da bulundu. Irak’ın Warka şehrinin 25 kilometre güneydoğusunda yer alan Larsa antik şehri bölgedeki en eski tarihi şehirlerden biri.

Babillilerin bu hesaplamaları büyük yapı mimarisinde kullandıkları tahmin ediliyor.

*****

Babillilerin 60 tabanlı sisteminin günümüzdeki kullanımları

Bir dakika neden 60 saniyedir? Bir saatte neden 60 dakika vardır? Ya da neden açılar 360 derece üzerinden hesaplanır? Bütün bu soruların cevabı Babillilerde gizli.

Günümüzde bütün hesaplamalarda 10 tabanlı sayı sistemini kullanıyor. Bir, on, yüz, bin diye giden bu sistem evrenseldir.

Birçok alanda oldukça pratik olan 10’luk sistemin de kökeni Mezopotamya. Sümerler döneminde kullanılmaya başlayan bu sistem daha ziyade insanların günlük hesaplamaları için geçerliydi. Kimi uzmanlara göre insanların 10 parmağı olması bu sistemin ortaya çıkmasında önemli bir etken oldu. Bu sistemde 10 ve 10’dan küçük sayılar sembollerle ifade ediliyor ve 10’dan büyük sayılar ise bu sembollerin bir araya getirilmesiyle tanımlanıyordu. Aynı şekilde ondanlık kesirlere dayanan sayıları bölme sistemi de antik Mezopotamya’da gelişti.

60 tabanlı sistem astronomi için kullanışlı

Ancak karmaşık astronomik hesaplamaların yapıldığı Babil’de farklı bir sisteme ihtiyaç duyuldu ve 60 tabanlı sayı sistemi geliştirildi. 60, 360, 21600 diye devam eden bu sistem astronomi alanındaki hesaplamalarda çok daha etkiliydi.

Babilliler bu sistemi kullanarak bir dakikayı 60 saniyeye, bir saati de 60 dakikaya böldü. Açı hesaplarını da 360 temelli olarak yaptı. 60’ın 10’dan çok daha fazla böleni olması nedeniyle astronomi hesaplamalarında daha kesin ve pratik sonuçlar veriyordu.

Yine müzikte bir oktavın 12 nota içermesi de kaynağını Babillilerin 60 tabanlı sayı sisteminden almaktadır.

Günümüzde bir gök cisminin hareketi ve konumu konusundaki hesaplamalar da 60 tabanlı sistem ile yapılmaktadır.

 

*****

Gizemli tabletler

Mezopotamya’da bulunan tabletlerin bugüne kadar sadece yüzde 20’si çözülebilmiş durumda. Çözülemeyen tabletlerin önemli bir bölümünün oldukça kötü durumda olması bu alandaki çalışmaları zorlaştırıyor. Bu çalışmaların ilerleyememesinde bir diğer önemli etkense bazı dillerin henüz çözülememiş olması.

Çözülemeyen diller arasında en önemlisi Elam dili. M.Ö. 3 bin yılından 600 yılına kadar bölgenin güneybatısında yaşayan Elam halkına ait olan bu dil henüz tam olarak çözülebilmiş değil.

Yine Hurri ve Mittanilerden kalan çok sayıda tablet de henüz anlaşılamıyor. Hint Avrupa ailesinden olmayan dillere sahip olan bu uygarlıkların arkalarında bıraktıkları binlerce tablet günümüzde yapay zeka araçlarıyla inceleniyor. Bugüne kadar Hurri dilinde yazılmış Nuzi tabletleri dışında çok az sayıda tabletin içeriği aydınlatıldı. Çözülemeyen tabletler bilim dünyasında büyük merak konusu.

Yine Urartu dili de henüz çözülemedi. Urartulardan çok az sayıda eser kalması ve bu dilin birçok başka dilden etkilenmiş olması araştırmacıları işlerini zorlaştırıyor.

 

*****

Tabletlerden Dünyanın manyetik alanını okumak

Antik Mezopotamya uygarlıkları konusundaki neredeyse yegane bilgi kaynağımız bu uygarlıkların arkalarında bıraktıları tabletler. Bu tabletlerdeki bilgiler olmasaydı bugün Mezopotamya mitolojisi, ilk dönem uygarlıkları hakkında hiçbir bilgi sahibi olamayacaktık.

Ancak tabletlerden elde ettiğimiz bilgiler toplumsal yaşam, mitoloji ya da yönetim şekilleriyle sınırlı değil. Bu tabletlerin yapıları da birçok ekip tarafından detaylı bir şekilde inceleniyor.

Bilim insanları bundan 3 bin sene önce yazılmış tabletleri inceleyerek beklenmedik bir bulguya ulaştı.

İngiliz bilim insanları Babil uygarlığına ait bir dizi kil tablet üzerinde yaptıkları incelemede demir oksit tozlarının dağılımından hareket ederek, Dünyanın o dönemde gizemli bir manyetik anomaliden geçtiğini ortaya çıkardı.

İngiltere’deki Londra Üniversitesinden Mark Altaweel’in başında olduğu bir ekip, Babil uygarlığından kalma 32 kil tablet üzerinde incelemelerde bulundu. Kil tabletler üzerinde bulunan demir oksit tozlarının dağılımını değerlendiren bilim insanları, M.Ö. 604-562 yılları arasındaki hüküm süren II. Nebukadnezzar döneminde yazılmış 6 kil tablette Dünyanın manyetik alanında bir değişim olduğuna dair kanıtlar elde etti.

Dünyanın manyetik alanına duyarlı olan demir oksit tozları, bu dönemde jeomanyetizmanın olması gerekenden daha güçlü olduğunu gösteriyor.

Araştırmada ortaya çıkan bulgular Levant Demir Çağı Dönemi Jeomanyetik Anomalisi olarak adlandırılan ve M.Ö. 550 ila 1050 yılları arasında Dünyanın manyetik alanında büyük bir anomalinin yaşandığını öngören teoriyi destekliyor.

Bugüne kadar Çin, Bulgaristan ve Kuzey Atlantik’deki kalıntılar üzerinde incelemeler yapan uzmanlar, birçok kanıta ulaşmıştı. Ancak Babil uygarlığına ait kil tabletlerdeki kanıtlar çok daha kesin ve ikna edici olarak değerlendiriliyor.

Mezopotamya’da bulunan tabletlerin tarihlemelerinin çok daha iyi yapılmış olması, bilim insanlarına manyetik alanın geçirdiği değişimler konusunda etkili bir araç sunuyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.