Müzakirlerin ahlaki denkliği
İlham BAKIR yazdı —
- Alavere dalavere ile zaman kazanmaya, Kürtlerin umudunu ve azmini kırmaya çalışmaktadırlar. Ama nafile! Türkiye’nin ne Kürtleri kandırarak ne de baskılayarak yürüyebileceği bir yolu, açılabileceği bir denizi kalmamıştır.
Türkiye’nin, hatta Ortadoğu’nun en uzun süredir devam eden en çetrefilli, en karmaşık, büyük bedeller ödetmiş olan sorununu çözmek için taraflar masaya oturmuş. Bütün savaş ve çatışmalar eninde sonunda bir müzakere masasına gelir ve orada öyle ya da böyle bir çözüme ulaşılır. Kürtler yaklaşık yüz elli yıldır, bütün dünya halklarının yaşadığı gibi, kendileri olarak yaşamak için amansız bir mücadele ve direniş yürütüyorlar. Son elli yıldır dört parça Kürdistan’da dağlarda şehirlerde bu mücadelenin yükünü omuzlayan, dünyada eşine az rastlanır bir direnişle Kürt’ün imhasını engelleyen Kürt Özgürlük Hareketi, şimdi bir strateji değişikliğine giderek ulusal kurtuluşçu mücadele ve bunun gereği olan silahlı direniş stratejisi yerine demokratik siyasal mücadele stratejisine geçtiğini açıkladı. Önder Öcalan’ın açıkladığı bu strateji değişikliği pek çoğunun anlamadan iddia ettiği gibi bir mecburiyetin, bir yenilginin değil ideolojik yoğunlaşmanın ve analizin sonucu, ahlaki ve vicdani hasletlerin gereği olarak gelişmiştir.
Savaşan ve bu savaş sonunda müzakere masasına oturan tarafların ahlaki bir yaklaşımı, bir takım erdemleri gözetmeleri, ilkeli, dürüst ve açık olmaları, bu konularda asgari düzeyde birbirlerine yakın olmaları müzakere sürecinin sonuç alması ve barışın kalıcı hale gelmesi açısından son derece önemlidir. Kürt Özgürlük Hareketi, çok net ve açık olarak savaşın gerçek anlamda nihayete ermesi, insan kaybının, doğa tahribatının, ekonomik kayıpların son bulması için bir barış masası kurulmasından yanadır. Söyledikleri, talepleri, değişikliğe gittiği stratejisi bakımından en ufak bir tereddüdü yoktur. Bir aldatma, takiye, oyun peşinde değildir. Bir tek şartı ve ölçüsü vardır; yenme-yenilme girdabına girmeyen onurlu bir barışın gerçekleşmesi. Kürtlerin analarının ak sütü gibi helal olan bir halk olmaktan doğan haklarının tanınması. Ayrıca Kürt Özgürlük Hareketi önerdiği birlikte yaşam paradigması ile sadece Kürtler için değil, bütün Ortadoğu için savaşsız, çatışmasız kalıcı bir barışı imkanlı kılan bir gayretin içerisindedir. Yüzyıllardır acının, yıkımın, katliamların eksik olmadığı Ortadoğu çölünde bir vaha yaratma önerisinde bulunmaktadır. Kürtlerin, Türkler, Araplar, Farslar başta olmak üzere tüm halklarla eşit ve barışçıl bir yaşam inşasını teklif etmektedir.
Gelgelelim hem fetihçi, kolonyalist devlet geleneği gereği hem de bu devlete hükmetme, iktidarını sürdürme iştahından dolayı barış masasının altında her türlü dalavereyi çeviriyorlar. Bir parçada Kürtlerle müzakere ederken diğer parçada Kürtler gün yüzü görmesin diye her türlü iblisle ittifak kuruyorlar. En ufak bir dürüstlükleri, en ufak bir ahlaki ve vicdani ölçüleri olmadığı gibi reel politiği okuyabilme becerisine de sahip değiller. Ağızlarından Kürt-Türk kardeşlerini düşürmezken dünyanın en ücra köşesinde Kürtler en ufak bir hak kırıntısının sahibi olmasınlar diye atmadıkları takla, vermedikleri taviz kalmıyor. Kürtler kazanmasın diye verdikleri tavizleri Kürtlerin lehine kullansalardı Türkler de Kürler de bambaşka bir iklimde, barış ve refah toplumları olarak yaşıyor olacaklardı.
Fakat yolun sonuna gelindi. Kürtlerle müzakere etmek ve onlarla bu yüz elli yıllık sorunu bir hal yoluna koymak zorundalar. Bu zorundalıktandır ki müzakere masasına oturmuşlar ve kalkamamaktadırlar. Alavere dalavere ile zaman kazanmaya, Kürtlerin umudunu ve azmini kırmaya çalışmaktadırlar. Ama nafile! Türkiye’nin ne Kürtleri kandırarak ne de baskılayarak yürüyebileceği bir yolu, açılabileceği bir denizi kalmamıştır. Tarih bazı dönemeçlerdeki hataları, ihtirasların yarattığı gözü körlükleri affetmez. Ya Kürtlerle onurlu bir barış ve bütün Ortadoğu’nun barış, demokrasi ve refah anahtarının sahibi olmak ya da cehennemin kapılarını aralamak. Kürtler cehenneme alışıklar, yanmadıkları, yakılmadıkları ateş kalmadı. Bu kez barışın şansı kaçırılırsa Kürt halkı da elbette yeniden büyük acılar yaşayacak, ama örgütlü bir halk olarak akacak bir nehir yatağı, ulaşılacak bir deniz bulurlar. Zaten yokluktan, yoksulluktan beli bükülmüş Türk halkını, Türkiye halklarını parya konumuna düşürecek bir savaşın sorumluğu başta devlet ve iktidar olmak üzere tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına, aydın ve entelektüellere aittir. Irkçılığa, ötekileştiren kibirli dile prim vermeyin, verdirmeyin. Kürtler Kürtçe konuşunca, Kürtçe eğitim alınca, yani senin Türk olarak sahip olduğun haklara sahip olunca göreceksin ülken bölünmeyecek, senin lokmandan eksilmeyecek. Aksine sofranda lokman, meydanında demokrasin daha büyük ve güçlü olacak.
