NATO zirvesi 3. Dünya Savaşı'nı resmileştirdi

Aykan SEVER yazdı —

  • Genel Sekreter Stoltenberg “Barış istiyorsak savaşa hazırlanmalıyız” buyurmuş. Elbette bir NATO yöneticisinin fıtratı gereği elini beline atmadan “barış için” bir şeyler yapması beklenemez.

Geçtiğimiz hafta İspanya'nın başkenti Madrid'de toplanan NATO zirvesi bugüne kadar sürdürülen yeniden paylaşım savaşının açıktan cephelerini tanımlayarak resmileştirdi. Bu aynı zamanda savaşı Biden-Johnson ikilisinin bugüne kadar, AUKUS vb. girişimlerle yapılan ön hazırlığı bir ileri evreye taşıması olarak da değerlendirilebilir. Fakat burada yeni bir etaptan/derinleşmeden önce şimdilik savaşın genişlemesi olarak bu durumu ele almak daha yerinde olur.

Yeni olan ne var derseniz bu zirvede, bunlardan ilki, daha önceden ABD-İngiltere ikilisinin ulusal güvenlik belgelerinde Rusya ve Çin'in düşman ilan edilmesinin NATO düzeyine taşınması oldu. Aynı zamanda Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Ukrayna, Kıbrıs, Gürcistan zirveye davet edilerek üyelik için ısındırma turu yapıldı. NATO'yu Hint-Pasifik hattına da taşımanın yolu açıldı.

İkincisi ise Kuzey Afrika ve Sahel bölgesi de NATO'nun müdahale alanı olarak tanımlanarak, paylaşım savaşının bu ayağında da NATO'yu aktif kılmanın  yolu bulundu. 

Diğeri ise bir süredir dile getirilen ABD önderliğinde İsrail ve Arap ülkelerinin katıldığı Ortadoğu NATO'su kurma hamlesi. Bu mesele doğrudan tartışılmasa da bu ay ortası Biden'ın bölge ziyaretinde konu olması bekleniyor. Ortadoğu NATO'su uzun zamandır gündemde olmakla birlikte çok ciddi konjonktürel ve yapısal sorunların varlığı nedeniyle kolay kolay hayat bulamayabilir. Fakat ABD'nin kendi yerine NATO'yu bölgede etkin kılmanın yollarını aradığı geçen hafta Irak yönetimiyle NATO arasında yapılan anlaşmadan da görülebilir. ABD kendine duyulan güven kaybı ve "maliyetler" gibi nedenlerle burada kendi yerine NATO'yu etkili bir güç olarak yükseltmenin yollarını arıyor.

Dikkat çekici başlıklardan biri de "demokrasi, insan hakları ve hukuk devletine bağlılık" diye tekerledikleri iki yüzlülükten ibaret bir söylemin etrafında NATO'nun "alan dışı müdahale gücü" olarak tanımlanması. Bunun anlamı özetle siber uzay dahil bütün dünyanın savaş alanı olarak görülmesidir. Bu mesele aynı zamanda BM yerine yaratılmaya çalışılan “kurallara dayalı düzen” (Siz  Batılı egemenlerin işine  gelen düzen diye de okuyabilirsiniz.) demagojisiyle at başı gidiyor.

Bu süreç aynı zamanda Avrupa'nın NATO(ABD-İngiltere) tarafından yeniden fethedilmesi anlamına geldi. Avrupa'ya 300 bin kişilik askeri güç konuşlandırma vaadinde olanların  demokrasiye dair bir kaygısı olduğunu bizdeki kalpazan takımı dışında iddia eden olmasa gerek.

Mevcut post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşından galip çıkmak için ABD-İngiltere ikilisi dünyayı kendi istedikleri gibi kutuplaştırarak yeni bir hegemonik düzen oluşturma arayışında.  Bunun yolunun da daha fazla savaştan geçtiği kanaatindeler. Nitekim NATO'nun komuta değişikliği töreninde Genel Sekreter Stoltenberg “Barış istiyorsak savaşa hazırlanmalıyız” buyurmuş. Elbette bir NATO yöneticisinin fıtratı gereği elini beline atmadan “barış için” bir şeyler yapması beklenemez. Fakat hesaplayamadıkları şöyle bir şey var; insan ve doğa hep beraber savaşın ve kapitalizmin ittirmesiyle daha fazla çürürken, şatolarını nereye kuracaklar, cüruf yığını üstüne mi? Benden söylemesi, fazla dayanmaz.

NATO rejimi akladı
Çokça konuşulduğu için ayrıntılarına girmeyeceğim fakat en temelde son zirvede NATO Türkiye'deki rejimi aklamıştır. Nedeni basit çünkü mevcut rejim: kullanışlı ve çok yönlü şantaja açık. Özeti döndük dolaştık 2006'da C. Zapsu'nun söylediği "deliğe süpürmeyin, kullanın" durağına yine geldik. Biden-Erdoğan görüşmesi ertesinde muhtemelen bir MİT elemanı olan Memet Gezer ABD'den niye Türkiye'ye verildi?(1) Bedava olduğunu sanmam.

Özeti şu, Batılı yönetimler geçmişte tıpkı Franco ve Salazar'ı ya da Saddam'ı nasıl destekledilerse bugün de Türkiye'deki diktatörlüğü arka çıkmaktan geri durmayacaklar. Fakat yaptıkları kanlı pazarlıklara özellikle Kürt halkı üzerine yapılanlara dünya halklarının gözleri kör değil. Rejim yıkıldığında bugün destek verenlerle birlikte diktanın sırtını sıvazlayanlar da bu kez onun altında kalacak.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.