Netanyahu ve Trump’ın Gazze planları
Mihraç URAL yazdı —
- Bizler İsraillilerle Filistinlilerin bu ortak coğrafyada birlikte barış içinde yaşamalarını istiyoruz. Bunun için barışı karşılıklı olarak tartışarak son hâlini vermeleri gerektiğine inanıyoruz. Filistin davasının tabutuna çivi çakmak isteyenleri ise tarih unutmayacaktır.
- İsrail de yaşama hakkına sahiptir. Bu topluluk ağır bedeller ödeyerek bugüne kadar gelmiştir. Savaşla bir sonuç alınamayacağı açıktır. Bunu İsrail’in öncelikle anlaması gereklidir. Ancak Filistin güçleri haklı oldukları bu toprak kavgasında ölümü ön planda tutarak savaşıp durmalarıyla bir sonuç getirememiştir.
MİHRAC URAL
Netanyahu ve Trump’ın Gazze üzerine geliştirdikleri barış planı, kötü bir barış planı olmanın çok ötesinde bir tutsağın sırtına bindirilen hüküm gibidir. Bu hükmün imzasını da HAMAS’a attıracaklar. Böylece iki yıldır süren bu en zalim ve en kanlı savaş, hükmü belli olan zalim bir metinle “barış” diyerek bağlanmak isteniyor. Bu kanlı savaş, İsrail’in istediği tarzda hükümleri Filistinlilerin sırtına yıkmak için kullanılıyor. HAMAS tutumunu henüz açıklamadı. Açıklayınca, Filistin davasının mezarına çivi çakmak gibi bir durumda olacaktır. Bu çiviyi çakmazsa İsrail’in ölümüne girdiği bu savaşta nasıl bir sonuç alacağı hiç belli olmayacaktır. Buna rağmen HAMAS’ı çevreleyen Arap ülkeleri ve İslam âleminin baskıları altında bu çiviyi çakacağa benziyor.
HAMAS sağlıklı bir yapı değildir. Filistin davasını ilkel dini araçlarla sürdürmektedir. Zayıf düşen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve diğerlerinin etkin varlıkları gözükmemektedir. Filistin davasının bu etkin unsurları, tarihin ağır baskıları altında eriyip gittiler. Bu, dini esas alan HAMAS gibi örgütlerin ön plana çıkmasına yaradı. 7 Ekim 2023 eylemleri bu dinci örgütlerin eylemleri olarak gündeme geldi. İnsan öldürmek bu örgütlerin işi oldu. Demokratik sosyal çevrelerin bu türden eylemleri yapması düşünülemezdi. Sonuçta bu eylemleri bizler de destekledik, yandaşlık yaptık. Ancak sonuçta kayıplar kadar varlıklarımızı da heder ettik. İşte sonuçta Filistin davasına karşı Netanyahu ve Trump’ın planları gelip dayatıldı. Bu plan, “ya ölürsünüz ya da kabul edersiniz” dayatmasıyla gelip çattı.
Filistinlilerin 7 Ekim 2023 tarihinde giriştikleri eylemleri ve sonuçlarının ne kadar ölümcül olduğunu gördük. Başlangıçta destek verdiğimiz bu çabaların bölgemizde nasıl da yıkıcı sonuçlar ürettiğini yaşadık. Bunlar arasında Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın katledilişi, binlerce üst düzey kadronun katledilişi, İran’ın bölgeden koparılışı, Suriye’de yönetimin yıkılıp yerine acımasız bir terör eylemcisinin oturtulması vb. sonuçlar bölgeyi öylesine sert sarsıcı bir yıkıma sürükledi ki, on yıllar boyu sürünmemize neden olacaktır. Filistin davasını sonuna kadar desteklerken bu cehennemi sonuçlara katlandık. Buna rağmen Filistin davası haklı bir davaydı ve bunun için desteğimiz kalıcıydı.
İsrail de yaşama hakkına sahiptir. Bu topluluk ağır bedeller ödeyerek bugüne kadar gelmiştir. Savaşla bir sonuç alınamayacağı açıktır. Bunu İsrail’in öncelikle anlaması gereklidir. Ancak Filistin güçleri haklı oldukları bu toprak kavgasında ölümü ön planda tutarak savaşıp durmalarıyla bir sonuç getirememiştir. Tersine her savaş ardından topraklarını yitirmiş, “Filistin” diye bir şey kalmamıştır. Bugün önerilen bu “barış” çabasında son Filistin toprakları kurtarılabilir mi? Çok zor, hatta imkânsız gibidir. Bu satırların yazarı mücadele süresince her zaman Filistin’den yana tavır takınmıştır. Ancak bugün, barış değil, hüküm şartları dayatmasını kabul etmeyecektir.
Kötü bir barış savaştan daha iyidir. Savaş oldukça ahlaksızdır ve sonuçları da çok kötüdür. İsrail ve Filistin barışmalıdır, derim. Bu barış; Arap milletinin tümünün gösterdiği ihanet, İslam âleminin gösterdiği tavırsızlık, kaypak tutum ve dünya milletlerinin barışa daha yakın oluşunun ortaya koyduğu tabloda bizlerin barıştan yana tavır alması gerektiğini anlatıyor. Ancak uzatılan bu hükümler barışı değil, zulmü dayatıyor. Bu hükümlerin imzacıları biz değiliz elbette; imza atacak olanlar Filistin davasının tabutuna çivi çakacaklardır. Açık olan budur.
Barış, bölgemizde savaşan tüm kesimlerin bayrağı olmalıdır. Kimin ne kazandığına değil, barış öncelikle yıkıma karşı can havlinin ikametidir. 60.000’i aşkın ölünün yarattığı dehşeti noktalamakta olan barış önemlidir. Kötü bir barış değil, birer hüküm olduğu açıktır. Kötü bir barış savaştan çok daha iyidir. Bu açıdan bakınca barış tüm bölgemiz için hayati öneme sahiptir. Özellikle Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin muhtaç olduğu barış, Suriye’yi kana boyayan bu aşağılık terörist Colani’nin ve onu var eden ahlaksız diktatör Erdoğan’ın tasfiyesini gerektirir. Barış bu ikili haydutun yıkılmasıyla gelecektir. Bu barışı getirecek olan güçlerle dayanışma içinde olmalıyız. Ama Filistinlilere uzatılan bu hükümlere barış denilemez.
Barış metnini oluşturan 21 maddelik anlaşmada önemli olan birkaç maddeyi ele alacak olursak şunları görürüz:
“4. İsrail bu anlaşmayı kamuoyuna açıkladıktan sonraki 72 saat içinde tüm rehineler -hem canlı olanlar hem de cenazeler- iade edilecektir.”
“5. Rehinelerin iadesinin ardından İsrail, 250 ağır ceza almış mahkûmu ve 7 Ekim 2023’ten sonra tutuklanan yaklaşık 1.700 Gazze sakini tutukluyu serbest bırakacaktır. Ayrıca cenazelerin karşılıklı iadesine ilişkin özel düzenlemeler yapılacaktır.”
Savaşın ana amacı olan rehinelerin kurtarılması bu anlaşmanın en önemli maddeleri arasında yer almaktadır. Karşılıklı olarak mübadele edilecek olan esirler kurtarılmış olacaktır. 72 saat içinde değiştirilecek olan esirler bu savaşın sona ermesi olacaktır. Bu açıdan olumlu birer maddedir. Ancak önermelerin tümünü ele alacak olursak, bu maddeler ayakları havada kalmaktadır.
“7. Anlaşmanın kabulü hâlinde Gazze’ye derhal insani yardım gönderilecektir. Yardımlar; gıda, su, elektrik, kanalizasyon, sağlık tesisleri, fırınların onarımı, enkaz temizliği için ekipman gibi temel alanları kapsayacaktır.”
“12. Hiç kimse Gazze’den zorla çıkarılmayacak. Ayrılmak isteyenler serbestçe ayrılabilecek, dönmek isteyenler serbestçe dönebilecektir. İnsanların kalması teşvik edilecek ve onlara daha iyi bir Gazze inşa etme fırsatı verilecektir.”
Gazze büyük sorunlarla yaşamını sürdürmektedir. Acil ilaç, su ve gıda yardımı beklenmektedir. Bu anlaşma onaylanınca bunlar akın akın gelecektir. En önemli nokta da hiç kimsenin Gazze’den çıkarılamayacağına vurgu yapılmasıdır. Kalıp gidecek olanların özgür iradeleriyle buna sahip olacak olmalarıdır. Böylece sözler tutulursa, yalan dolan olmaksızın kararlar hayata geçirilmelidir. Bu maddeler olumludur, hüküm değildir. Hüküm olmayan maddeler kadar hatta onlardan çok daha fazlası soyut belirsiz maddeler yer almaktadır. Bu açıdan yazdığımız birkaç olumlu cümle bu planın olumlu olduğu sonucuna götürmemelidir.
21 maddelik anlaşmada en hassas ve önemli yer, İsrail’in Gazze’yi işgal ya da ilhak etmeyeceğine dair düşülen hükümdür. 16. maddede bu hüküm kesinlikle bağlayıcı olmaktadır:
“16. İsrail Gazze’yi işgal etmeyecek veya ilhak etmeyecektir. Güvenlik kriterleri yerine getirildikçe İsrail ordusu kademeli olarak çekilecektir.”
Bu madde de olumlu sinyaller taşımaktadır. Ancak ne zaman ve nasıl çekileceği belli olmayan soyut söylemlere bağlı olmaktadır. Olumlu gözüken bu birkaç madde olumlu bir barış için yeterli değildir. Barışı gerçek anlamda barış kılacak olan karşılıklı tartışmalar, eşit taraflar olarak oturum yapılmalıdır. Bunların hiç biri yoktur, bu barış değil, hükümdür.
Filistin halkı için olduğu kadar İsrail halkı için de geçerli olan barış, kalpazanca oyunlara muhatap olmadan sonuçlanmalıdır.
Barış elbette Filistin devletinin kurulmasını ihmal etmeyecektir. Barışın konusu bu olmasa da gelecek mücadele için geçerli olan Filistin devletinin kurulma amacını unutmamalıdır. Filistin halkının kendi topraklarında kurması gereken devleti ikame etmelidir.
21 maddede barışı okumak yerine hükümleri okuyacaksınız. Netanyahu ve Trump dikte etmek üzere bu planı kaleme almışlardır. Kendilerini de rahatlatmak için HAMAS’ı yok etmeyi amaçlayan, dolayısıyla Filistin davasının tabutuna çivi çakacak arayış ve anlaşmalarla birlikte kaleme alınmıştır. Planın tüm maddeleri Filistin davasını yok edecek, silah kulanımını yerle bir edecek maddelerden oluşmaktadır. Birleşmiş Miletler, toprakları işgal altında olan her devletin her milletin silaha sarılarak topraklarını müteakip etmesine onay vermektedir. Bu açıdan Filistin davasının haklı uluslararası yeri vardır, silah kullanması bu hakkın içindedir. Bu plana göre ise yok edilmek istenen gerçek de budur. Savaşta mağlup olanın imhası üzerine kurgulanmış hükümlerden oluşan bu plan, barış değil zulüm yalanıdır. Biz bu plana karşı çıkıyoruz.
Bizler İsraillilerle Filistinlilerin bu ortak coğrafyada birlikte barış içinde yaşamalarını istiyoruz. Bunun için barışı karşılıklı olarak tartışarak son hâlini vermeleri gerektiğine inanıyoruz. Filistin davasının tabutuna çivi çakmak isteyenleri ise tarih unutmayacaktır.
