‘O arabaları iyi tanırız’

Dosya Haberleri —

  •  İstanbul Kürt Film Festivali, yoğun ilgiyle kapanışını yaptı. Azeri yönetmen Nader Saevier’ın, Kürt Bahtiyar’ın hikayesini anlattığı filmi Namo, her rejimin bir ‘Beyaz Toros’u olduğunu gösteren çarpıcı bir kapanış film oldu.
  •  Saevier, “Bu arabalardan Türkiye’de de var, İran’da da var. Ortadoğu’da bu arabalardan çok. O arabaları iyi tanırız ama adamları az tanırız. Biz bu filmin İran’da da izlenmesini isterdik, hatta o arabalar için başka bir senaryo yaptık’’ dedi.

 

İLKAY EVREN

Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) Sinema Kolektifi tarafından 2’ncisi düzenlenen İstanbul Kürt Film Festivali (Festîvala Fîlmên Kurdî ya Stenbolê), 24 Mart tarihinde açılışın yapıldığı Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde 29 Mart’ta kapanış filmiyle son buldu. Açılış gibi kapanış da yoğun ilgi gördü. 780  sandalyeli salon tıpkı açılışta olduğu gibi doldu. Festival ekibi, film seanslarının da gösterimler boyunca yoğun ilgi gördüğünü, salonların dolduğunu iletiyor. Dünyanın en büyük Kürt şehri diye bahsedilen İstanbul’un böyle bir festivale aç olduğu da görülmüş oldu. Kapanışta ayak üstü sohbet ettiklerim, festivale olan ilgiden duydukları memnuniyeti dile getiriyordu. 

Kürtlerin hikayesi

Kurdên Êzîdî ile başlayan festivalin kapanış filmi Namo (Yabancı) oldu. Şahsi gözlemim İstanbul’da yaşayan Kürtlerin de kendi hikayelerini beyazperdede görmekten heyecanlandıkları yönünde. Bu açıdan İstanbul Kürt Film Festivali, bir gelenek oluşturmaya aday bir festival. Açılış filmi Kurdên Êzîdî, Koma Aryen’in arka planda yaptığı müzikle Kürt toplumsal yapısına ışık tutarken, kapanış filmi Namo, baskıcı rejimlerin gündelik hayatı nasıl hapishaneye çevirdiği, her yerde benzer bir metod kullandıklarını görmek açısından çarpıcıydı. Namo, her rejimin bir ‘Beyaz Toros’u olduğunu gösteren çarpıcı bir kapanış filmi oldu. Gösterimin ardından filmin yönetmeni Nader Saeivar söz alarak filmin hikayesi hakkında bilgi verdi. Ardından izleyiciler de söz alarak film hakkındaki fikirlerini belirterek yönetmene sorular sordu. 

Namo

Namo, Kürt bir öğretmenin hikayesidir. İran’ın sıradan bir mahallesinde, Tebriz’de, ulusal güvenlikten olduklarından şüphenilen bir araçtaki iki gizemli yabancı, komşular arasında bir paranoya ve güvensizlik dalgası yayar. Mahallede yaşayan çoğu kişinin gözetlenmek için bir nedenleri olduğunu hissettikleri bir paronayadır bu. Ancak komşular asıl hedefin mahalleye yeni taşınan Kürt öğretmen Bahtiyar olduğunu düşünürler ve Bahtiyar’a teslim olması ya da mahalleyi terk etmesi için baskı yaparlar. 

Namo, baskıcı rejimlerin toplumsal yapıda nasıl çatlaklar yarattığına, korku, güvensizlik, şüphe, insanın varoluşunda var olan farklılıkları nasıl düşmanlaştırdığına, bunun bireyde nasıl inşa edildiğine, aileye, mahalleye ve giderek şehre, ülkeye nasıl hakim olduğuna dair mekanizmayı pek çok metaforla gösteren çarpıcı film. Bu açıdan sadece İran’ı değil tüm baskıcı rejimlerin metodlarını, toplumda inşa edilme biçimlerini ele alan yerelden evrensele uzanan bir hikayeyi anlatıyordu. Yönetmenin dediği gibi sadece bir Kürt hikayesi değil, ezilen her toplumun ve ezen her rejimin hikayesi idi.   

Cafer Panahi’nin ailesi

Filmin yönetmeni Nader Saevier, İranlı büyük yönetmen Cafer Panahi’nin arkadaşı. Aslında İran’da komedi dizileri çekiyor. Tanışma hikayeleri de ilginç. Azeri yönetmen Saevier, bir film senaryosu olabilecek Panahi ile tanışmasını, Azeri Türkçesi ile gösterim sonrası şu sözlerle anlattı: “Biliyor musunuz bilmiyorum Panahi, İran’dan dışarı çıkamıyor.O yüzden havaalanına gider hangi uçak varsa o uçağa biniyor. Böyle hedefsiz şekilde. Havaalanına gider hangi şehrin uçağa varsa biner 3 gün o şehirde kalır. Bir gün benim şansıma, havaalanına gittiğinde Tebriz uçağa vardır, ona biner Tebriz’e gelir. Bir kafede oturuyordum, Cafer Panahi’yi o kafede gördüm. Selam verdim, orada sohbet başladı, sohbetin ardından arkadaşlığımız başladı. Biz bir yıl içinde bir film çektik. Üçüz, Can Film Festivali’nde gösterildi.Her şey çok hızlı gelişti. Orada ödül aldı. Ben ne olduğunu anlamadım, birden sinemaya girdim ödül aldık.”

Gizemli araç ve içindekiler

Filmde dikkat çeken gizemli araca dair yönetmen Nader Saevier, senaryoya ilham kaynağı olan olayı şöyle özetliyor: “Üçüz filminin montajını yapıyorduk. Cafer abi gelmişti, birlikte yapıyorduk. Pencereden bir baktık bir araba saatlerce orada, biz yemeğe gidiyoruz onlar orada. O araba gelirdi 6 saat orada dururdu bizimle, bir işi yoktu ama bizi sinirlendirirdi. 10-15 gün geldiler durdular, gittiler, geldiler durdular, gittiler. Sonra oradan filmin konusu aklıma geldi, bir film olabilir diye düşündüm. Filmi filme yapıştırmayı düşündüm. Sonra öyle yaptım. Cafer abiyle konuştuk, bunun kendisi ayrı bir film dedik ve ayrı bir senaryo yazmaya karar verdik. Bunu da film yapalım diye karar verdik ve Namo çıktı” diyor.  

Beyaz Toroslar

Filmi izlerken o gizemli araç ve içindekiler 90’lı yılların meşhur Beyaz Toros’larını anımsatıyor. Filmde hikaye faili meçhule evrilmiyor ama her an o tehdidin olduğu bir rejimin tasvirini çiziyor. Beyaz Toroslar, Kürt coğrafyasında JİTEM’in infaz aracının adı. Belki markaları değişik, tek araç değil pek çok araç kullanılıyordur ama film boyunca o araç zihnimde bir ‘Beyaz Toros’ olarak yer etti. Rengi ve markası ne olursa olsun o ‘Beyaz Toros’tu!

İran filme izin vermedi

Filmin sırf bu araç yüzünden İran’da yayınlanmasının engellendiğini anlatan yönetmen Saevier, “Bu arabalardan Türkiye’de de var, İran’da da var. Ortadoğu’da bu arabalardan çok. O arabaları iyi tanırız ama adamları az tanırız. Biz bu filmin İran’da da izlenmesini isterdik, hatta o arabalar için başka bir senaryo yaptık. Bir düğün yapılıyor, kızın ailesi uzaktan düğünü izliyor gibi yaptık, öyle çektik ama yine de bu filmin orada yayınlanmasına izin vermediler. Ona verdiğimiz emeğimiz de boşa gitti” diye belirtiyor.

Hepsini birlikte çektik

2015 yılında sinemaya giren Saevier, filmin yolcuğunu şöyle anlatıyor: “Televizyonda çektiğim ufak ve komedi dizelerinin ardından 2-3 yıl içerisinde komedi fim yapan adamken birden oldum entelektüel bir yönetmen. O yüzden son 5 yılda bana ne oldu bilmiyorum. Sonra Cafer Panahi ile daha da yakınlaştık, birlikte iş yaptık. Cafer abi benim hocamdır. O bana çok yardım etti. Senaryosunu birlikte yaptık, kurgusunu ve her şeyini birlikte yaptık. Sonra filmi çektik, o da çekti, ben de çektim, oğlu da çekti, ailesi de çekti. Hepsini birlikte çektik. Bir aile olduğumuz için hepsini birlikte çektik.”

Hepsi kendi ismiyle oynadı

Filmde ilginç başka bir detay ise oyuncuların hepsinin kendi orijinal isimleriyle rol alması oluyor. Bu konuya açıklık getiren Saevier, “Biz filmlerde oyuncunun kendi adını özellikle kullanıyoruz. Oyuncunun kendini daha rahat hissetmesi için böyle bir yöntem tercih ediyoruz. Karakteri daha iyi yansıtıyorlar bence. Oyuncular hepsinde kendi isimlerini kullandık. Her filmde yapıyoruz, Cafer abi de öyle tercih ediyor” diyor. 

Kod adı değil adı Bahtiyar! 

Film birçok ödül almış. Ancak en çok da başrolde yer alan Bahtiyar en iyi oyuncu ödülü almış. Ödüllerle ilgili bilgi veren ve biraz espiri yaparak konuşan Saevier, “Bu filmin açılışı 2020’de Berlin’de oldu, sonra birçok yerde gösterildi ve yine birçok yerde Bahtiyar abi ödül aldı. İtalya’da en iyi oyuncu ödülünü aldı, Hong Kong’a gittik orada da bize ödül vermediler, Bahtiyar’a ödül verdiler. Oradan Pekin’e geldik, sonra Frankfurt’a sonra İstanbul’a, Suç ve Ceza Festivali’nin en iyi film ödülünü aldı. Daha birçok yerde de aynı şekilde ödüller aldık. Ama hiç önemli değil” diye vurguluyor. 

 

28 film gösterildi

Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) Sinema Kolektifi tarafından 2’ncisi düzenlenen İstanbul Kürt Film Festivali (Festîvala Fîlmên Kurdî ya Stenbolê) kapsamında 24-29 Mart arasında kadın, doğa, yaşam ve insan hakları temalı 28 filmin gösterimi yapıldı. Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde başlayan festival ardından İstiklal Caddesi’nde bulunan Cinemajestik Sinema salonlarında sürdü. 

Film gösteriminden önce söz alan MKM Sinema Kolektifi’nden Adar Taş Kürtçe, Hebûn Polat ise Türkçe yaptığı konuşmada 6 gün devam eden festival hakkında bilgiler verdi. Film gösterimi kapsamında gösterilen filmlerin felsefe, tarih, kadın, doğa ve başka birçok konuyu daha kapsadığı belirtilen konuşmada “Kürt sinemacı Yılmaz Güney ‘biz kazanacağız’ demişti ve kendi kamerasını kendi topraklarına çevirmişti. Bizler de bu kapsamda festivalimizi gerçekleştirdik. Bize festival boyunca destek veren, gelip filmi izleyen herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi.

 

Yönetmene dair...

Nader Saevier

1974 yılında Tebriz’de doğan Nader Saevier, kariyerine 1990 yılında çektiği kısa film ile başlar. O zamandan beri kısa filmleri birçok ulusal ve uluslararası festivalde ödül kazanır. Aynı zamanda birçok televizyon dizisinin yönetmenliğini yapar. Cafer Panahi ile sinemada işbirliğine devam eder ve Three Faces filminde yapımcı ve senaryo asistanı olarak rol alır. Three Faces, 2018 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışmak üzere seçilir ve En İyi Senaryo ödülünü kazanır. İlk uzun metrajlı filmi Namo, 70. Berlinale Forum’da sunulur. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.