Öcalan’ın “Manifostosu” nasıl başlardı?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, Konfederalizm hayaleti”… Affınıza sığınarak söyleyeceğim, eğer Apo Kandil’deki arkadaşlarıyla bir manifesto yazsaydı, söze işte böyle başlardı…

Düsseldorf mitingine kaç kişi katıldı?   
Kimisi katılanları tek tek saydı.   
Katılım çok iyiydi diyen de var, pek iyi değildi diyen de var.  

Ben ise Kürt olmayan Avrupalıların sayılarına baktım ve kürsüye çıkan kapitalist moderniteyi hınçla yerden yere vuran Avrupalı “muhaliflerin” konuşmalarına kulak verdim.   

O muhalifler çoktan beri Avrupa devletlerinin “parlementer cambazlığından” bıkmış. Hiçbir seçim artık yarıdan bir fazlayı aşmıyor. Muhalifler Avrupadaki sandıklara gitmiyor. Çünkü onlar varolan partileri defalarca sınadılar.Oy verip değiştirmek bir hayaldir. Onlara karşı direniş tarihi de umut kırıcıdır. Barikat da bir hayal gibidir.  

Bir ara, örneğin  önce 1848 devrimine barikatlarda katıldılar. Ardından 1871 Paris Komünarlarının “gökyüzünü fethe çıkışına” şahitlik ettiler.. Ama Nazım’ın “o duvar, o duvarınız, vız gelir bize vız” dediği duvarın dibinde kurşuna dizildiler. Sonra Ekim Devrimi’nin etkileri altında Rosa Lüksemburg’un sesini duydular. Liebknecht’le birlikte Noske’nin adamlarının hıyanetini yaşadılar. Derken tam Naziler Fransa’yı işgal etmişken, Stalingrad’da Kızıl Ordu’nun zaferiyle ayaağa kalktılar.Bir ara “Ribbentrop-Molotof” anlaşmasıyla sersemledikten sonra, partizan savaşına atıldılar, çok geçmedi Sovyet zaferiyle yeni bir çağa uyandılar. Ardından USA’nın  atom bombası patlayınca dehşete düştükleri anda bir de baktılar Sovyet “balistik füzeleri”yle birlikte Gagarin uzayda geziyor. Sonra Vietnam savaşında Ho Şi Minh’i omuzlara aldılar.Asya-Afrika ulusal kurtuluş mücadelelerinde Lumumba’yla, Enkaumrh’la, Leyla Halid’le  birlikte sol yumruklarını kaldırdılar. Derken sömürgeler kurtuldu, kurtulur kurtulmaz da kapitalist moderniteye ayak uydurdu.  

Trajik bir tarihti bu. Avrupa’nın muhalifleri bu yorucu tarihin sonunda “reel sosyalizm”e sırt döndüler. Bir ara “non pasaran” diye haykıran Dolares İbarruri’nin Komünist Partisi’nden umutlandılar. Derken. Gözlerini tam Mao Zedung’a çevirmişlerdi ki, “kültür devrimi”ne şaşkınlıkla bakmaya başladılar. Köprülerin altından çok sular aktı. Sular Gorbaçov’u kıyıya vurdu. “Acaba” dediler.Daha soruyu yanıtlayamadan Sovyetler çöktü, Doğu Avrupa sosyalizmi yok oldu, Tito’nun Yugoslavya’sı parçalandı. Enver Hoca’nın Arnavutuluğu tarihe karıştı. Çin ABDnin en büyük rakibi kapitalist bir ülke oldu.  

“Duvar” yıkılmıştı.  
Böyle bir yıkıntıya can dayanmaz.  

Avrupa devrimciliğinin ruhu can çekişiyordu. Ortada bu ruha can verecek ne Che Guevara vardı, Ne Vietnam, ne de Filistin. Bizde Deniz Gezmiş ismi Kemalistlerin ulusalcı mezesi olmuştu. Avrupalı muhalif tüketim toplumunun çarkları arasında öğütüldü. Komünist partiler marjinalleşti, sendikalar kitlesel üye kaybına uğradı. 68’in sokakları tenhalaştı. Seçimler seçimleri, krizler krizleri kovaladı, ama artık devrimci bir alternatif yoktu. Yeşiller devletleşmişti. Sosyal Demokratlar çoktan kapitalizme eklemlenmişti.   

Artık Avrupa semalarında Karl Marks ve Friedrich Engels’in ifadesiyle “bir komünizm hayaleti” yoktu.  
Derken bir şimşek çaktı. Önce Kürdistan’ın Eruh’u aydınlanır gibi oldu. Fırtınanın ortasında bir Egîd heykeli büyüdü. Birkaç yıla kalmadı herkes “Apocuları” konuşuyordu. Kimdi bu Apo? Yavaş yavaş herkes kim olduğunu öğrenmeye başladı. Solcular 12 eylül darbesiyle birlikte soluğu Avrupa’da alırken, o, Kemal Paşa’ya inat, Samsun’a değil,  Rojava’ya çıkmıştı.   

Ve Kobane’de Apocular Avrupa’yı titreten DAİŞ’e karşı insanlık adına, Apo’nun yıllar boyu ev ev geze geze örgütlediği yurtseverlerin gücüyle zafer kazandı.  

O günden beri yalnız devrim diyen fakir fukara değil, dünya çapında nam salmış nice filozof ve entelektüel Apo’nun kitaplarını okumaya başladı. Bu kitapların bir kısmı, her birini tek tek eğittiği, her biriyle unutulmaz anılar biriktirdiği gerilla birliklerinin önünde, tıpkı Yunan filozofları gibi yürürken yaptığı konuşmaların kayıtlarından ortaya çıkmıştı, diğer kısmı ise İmralı cehenneminde bizzat el yazısıyla yaratıldı.  

Kimisi Gramsci dedi, kimisi Mandella’ya benzetti.   
Ama Avrupalı muhalif, uğradığı tarihsel yenilgiler labirentinde, birden çıkış yolunu görmüştü. Öcalan ne Gramsci’ydi, ne Mandella’ydı O Apo’ydu ve yalnız kitap yazmamıştı, yalnız zindanda direnmemişti, “devrimler çağı bitti” denilen bir zamanda bölgesel bir devrimci sürecin önderi olmuştu.  Üstelik bütün kapitalist devletlerin örgütlediği bir komploya rağmen NATO’nun ikinci büyük ordusuyla üstüne yürüyen Türk devletini masaya oturtmuş, Rojava devrimine önderlik etmişti. Hapisteki “mağdur” değil, “mağrur”du.  

Marks “dünya devrimi” peşinde koştu. Lenin ve sonra Stalin dünya devrimini “tek ülkeye” sıkıştırdı. Avrupalı devrimci muhalif her ikisinin yenilgisiyle tam umutsuzluğa kapılırken Öcalan “bölgesel devrim” demişti. Vaktiyle İspanyol iç savaşına koşarak katılan “enternasyonalistlerin” torunları önce birer ikişer, sonra onlar ve yüzler halinde Apo’nun gerillalarıyla aynı cephede buluşmaya başladı. Sonra Apocu paradigma sınırları, ülkeleri ve derken kıt’aları aştı.  

Umudunu kaybetmek üzere olan devrim kendine geldi.   
İşte Düsseldorf’ta kürsüye çıkan kadın-erkek enternasyonalistler bana bu tarihi anlattı.   
Şunu bilmenizi isterim: Yakın gelecekte Avrupa’da Kürt halkı, şimdi nasıl Ortadoğu devrimine kahraman dostlarıyla birlikte öncülük ediyorsa, “Konfederal Avrupa devrimine” de öyle öncülük edecektir. Şimdilik Avrupa halklarından Kürdistan’la dayanışma talep eden bu halk, göreceksiniz, yakın bir gelecekte tüm muhaliflerle ortak bir çatı altında birleşerek, belki de “Konfederal Avrupa Partisi”nde tüm Avrupalı muhalifleri birleştirerek Avrupa siyasetinin en temel öznesi olacaktır.   

Avrupa’nın Kürt, Türk, Alman, Fransız, İngiliz, Belçikalı, Hollandalı, İsveçli, Norveçli, Finlandiyalı, İsviçreli, İspanyol, Katalonyalı ve tüm öteki ülkelerdeki Apocuları , PKK’nin öncülüğünde, “Avrupa ortak vatanımızdır”, “Tüm Avrupalılar tek bir demokratik ulustur”, “Avrupa birliği çürüdü, yaşasın Konfederal Avrupa Ortak Evi”, “hedefimiz kadın özgürlükçü, ekolojik toplum ve demokratik sosyalizmdir” dedikleri gün, işte o gün, bu yorgun kıt’anın kadınları görülmedik bir enerjiyle öne atılacak, erkekleri yılgınlıktan kurtulacak, Avrupa semalarında bir konfedaralizm hayaleti dolaşmaya başlayacaktır.   

Düsseldorf mitinginde kitlenin sayısına değil, kürsüde Kürtçe olmayan sözlere baktım ve ben işte bu “hayaleti” gördüm. Kendi kendime mırıldandım:  

“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor, Konfederalizm hayeleti”…  
Affınıza sığınarak söyleyeceğim, eğer Apo Kandil’deki arkadaşlarıyla bir manifesto yazsaydı, söze işte böyle başlardı…  
Siz de böyle başlayın…  
Her devrimci Kürt Apo’nun kendisidir çünkü…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.