Özeleştiri ve toplumsal olgunluk
Forum Haberleri —

Kürtler
- Asıl mesele, devletin Kürtleri yok etme mantığının değişmemesidir. Bu mantık, Türk toplumunu yoksullaştırırken, devleti derin bir mafyatik yapıya dönüştürüyor. Özeleştiri yapabilen toplumlar gelişir; geçmişiyle yüzleşmeyenler ise çürümeye mahkûmdur.
ŞEMSETTİN ÖZER
Tarihsel olarak kendini özeleştiri süzgecinden geçirmemiş hiçbir devlet, siyasal anlamda olgunlaşamaz. Böyle bir devlette toplumsal değerlerden ve adaletten söz etmek mümkün değildir. Geçmişinin hesabını veren ve özeleştiri yapan devletler ise her açıdan gelişir; maddi ve manevi olarak ilerler.
Aksine, geçmişiyle yüzleşmeyen toplumlar birbirini boğazlar. Farklı milletlere, dillere ve kültürlere karşı tahammülsüzlük arttıkça, bu toplumlar sürekli çatışmanın eşiğinde yaşar. Böyle bir devlet, başka halklara "evet" ya da "hayır" deme özgürlüğü tanımaz. Mutlak güç hakimiyeti, psikolojinin, siyasetin ve kültürün yozlaşmasına yol açar. Bunu takip eden şey ise bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan ölümcül bir sonuçtur.
Peki bu durum ne anlama gelir? Kesin bir teslimiyet ve daha büyük bir yok oluşun işaretidir. Buna, milliyetçiliğin zirvesine ulaşmış faşizm diyoruz. Milliyetçilik güdüsü, kendini üstün görmek için her türlü emir kipini tüketirken aslında yalnızlaştığının ve soluksuz kaldığının farkında değildir.
Geçmişle yüzleşmenin gücü: Hollanda örneği
Geçmişinden ders çıkaran ve özeleştiri yapan devletler siyasi olarak olgunlaşırken, toplum da entelektüel, ekonomik ve sanatsal alanlarda gelişir. Demokratik yönetim ve zihniyet dünyası güçlenir.
Örneğin, Hollanda’ya ilk geldiğimde Gandhi heykeli dikkatimi çekmişti. 2022’de ise Hollanda Başbakanı Mark Rutte, sömürge geçmişi nedeniyle resmen özür diledi. Amsterdam’daki Ulusal Kölelik Müzesi de bu konuda atılmış önemli bir adımdır. Ayrıca, Endonezya’daki acımasız politikalarıyla bilinen Jan Pieterszoon Coen’in heykeli kaldırılmıştır.
Hollanda, milli eğitimden anayasaya, sivil toplum örgütlerinden yerel yönetimlere kadar ırkçılıkla mücadele ediyor. Eğitim sistemi, çok kültürlü ve demokratik yapısıyla dünyada önde geliyor. Ekonomik ve ekolojik duyarlılığın yanı sıra, kadınların yönetimdeki etkin rolü, Hollanda’ya küresel saygınlık kazandırıyor.
Hollanda örneği gösteriyor ki, özeleştirinin bir kültür haline geldiği toplumlarda entelektüel ve ekonomik gelişim kaçınılmazdır. Her ev adeta bir kütüphanedir. Bu, geçmişle yüzleşmenin ve hesaplaşmanın sonucudur.
Türkiye’nin yüzleşemediği geçmişi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, Kürtlerin, Ermenilerin ve diğer halkların inkârı üzerine inşa edildiği için soykırım anlayışından vazgeçmiyor. Zihniyet dünyası milliyetçilik kodlarıyla örülüdür. Ermenileri ortadan kaldıran bu anlayış, Kürtleri de yok etmek için yeminlidir.
Türkiye’deki cehalet, yoksulluk ve tarikatların güçlenmesinin nedeni, Kürtlere karşı beslenen milliyetçi fobidir. Türkiye’nin geri kalmışlığının temel sebebi budur: Kürtlerin haklarına kavuşmasını engellemek için milliyetçilikten başka bir şey üretememek.
Kürt-Türk çatışması, tarihin en uzun süren savaşlarından biridir. Ne Türk devleti tüm dünya egemen devletlerinin desteğiyle Kürt Özgürlük Hareketi’ni yenebilmiş, ne de Özgürlük Hareketi Türk devletinin yenebilmiştir. Ama her şeye rağmen Özgürlük Hareketi büyümeye devam ediyor ve geliştikçe de faşizm kuduruyor.
Faşizm, çürümüşlüğünün son aşamasında çıldırmışçasına saldırıyor. Tarihin her döneminde, kendi sonunu hazırlayan da bu kudurganlık olmuştur. Çünkü faşizm, gerçeklerle yüzleşemeyenlerin son çırpınışıdır.
Özgürlük Hareketi sayısız ateşkes ilan etti, barış için iyi niyet grupları gönderdi. Ancak Türkiye devleti bunları bir zayıflık olarak gördü ve şiddeti artırdı. Bugün değişmeyen tek şey, soykırım ve imha zihniyetidir.
Türkiye’nin gündemi hiç değişmiyor: Cehaleti ve dinciliği alkışlayan, şovenizmle körleşmiş gazeteciler ve aydınlar, Kürtleri ötekileştirmeye devam ediyor. İç politikayı aşan bu nefret, sınır ötesindeki Kürt varlığını da reddetmeye yeminlidir. Rojava’daki Kürt Özgürlük Hareketi’nin statü kazanmaması için her şeyini seferber ediyor.
Gerillaya yönelik "teslim ol" çağrıları, barış değil, Osmanlı oyunlarıyla hareketi bitirme amacı taşır. Son günlerde ABD güçlerinin Rojava’dan çekileceği söylentileri, bu kesimleri sevindiriyor. Ancak bilmedikleri bir şey var: Özgürlük Hareketi’nin kadroları, 50 yıldır politika yapıyor ve Ortadoğu’daki oyunların farkında.
Gerçeklerle yüzleşemeyen bir zihniyet
İnsan tarih yapar ve bunu bazen tesadüflerle yapar. Ancak bunu ancak elindeki imkânlarla, kendisinin ve başkalarının güvenliğiyle, fikirlerle, mümkün ve mümkün olmayan olanaklarla, kısacası somut olarak zamanın ve geçmişin oluşturduğu deneyimlerle yapabilir. Yaptıklarını şekillendiren geçmiş, aslında çok eski tarihin süzülmüş tecrübeleridir.
Özgürlük Hareketi’nin tecrübesi, geçmişin izi üzerinde yoğrularak şimdiki zamanda tarih yazıyor. Her Kürt devrimcisinin yenilmezliğinin ardında, bu tarih bilinci yatar. Adeta kuantum fiziğinin kurallarına göre işleyen bir özgürlük felsefesi, demokratik bir dünya ve özgür Kürdistan inancıyla hareket ediyorlar.
Böyle bir inanca sahip bir harekete karşı Türk devletinin hâlâ 1980’lerin dilini kullanması, aslında devletin çıkmazını gösteriyor.
Türk devletinin Kürt Özgürlük Hareketi’ne ve onun önderliğine yaklaşımı, hakaretin ötesine geçemiyor. Türk devleti, hâlâ Özgürlük Hareketi’ni yenebileceğine inanıyor ya da kendisine böyle bir umut pompalanıyor. Yenilgi psikolojisi içinde, adeta darı bir ambarda sıkışıp kalmış gibi hayaller kuruyor. Ancak bu hayal, politikada ve diğer tüm alanlarda onu köreltiyor.
Ortadoğu’da ve hatta dünyadaki en ufak bir politik değişimde, "Bunu nasıl lehime çevirip Kürt Özgürlük Hareketi’ni yenebilirim?" hesabı yapıyor. Fakat her seferinde büyük bir hayal kırıklığıyla uyanıyor ve bu durum öfkesini daha da körüklüyor. Öfke, aklını öylesine esir alıyor ki, gerçekleri görmesini engelliyor.
Türk devleti ve yöneticileri, sürüsünü kaybetmiş çoban misali, özgürlük gerillasının neden dağa çıktığını anlamadan "teslim ol" çağrıları yapıyor. Bu yaklaşım, sadece Özgürlük Hareketi’ne değil, Kürt halkına yönelik bir hakarettir.
Dolayısıyla, Türk devletinin yöneticileri ve onun kalemşörleri, kendilerini hâlâ darı dolu bir ambarda sanıyor. Çünkü Özgürlük Hareketi’nin ne kadar güçlü bir inanç ve felsefeye sahip olduğunu bilmiyorlar.
Asıl mesele, devletin Kürtleri yok etme mantığının değişmemesidir. Bu mantık, Türk toplumunu yoksullaştırırken, devleti derin bir mafyatik yapıya dönüştürüyor.
Sonuç: Özeleştiri yapabilen toplumlar gelişir; geçmişiyle yüzleşmeyenler ise çürümeye mahkûmdur.