Paylaşım savaşı kıskacındaki ülke: Ermenistan

Aykan SEVER yazdı —

  • TC uzun zamandır Gürcistan-Ermenistan-Azerbaycan ve bölgedeki "Türki" diye nitelenen ülkelerin de dahil olduğu Pakistan'a kadar uzanan bir bir nüfuz alanı oluşturmaya çalışıyor. Bunu yaparken ABD ve İngiltere'nin bölge politikalarıyla uyumlu olmanın yolunu arıyor. Fakat aynı zamanda Rusya ile kurulmuş olan kırılgan bağımlılık ilişkileri de zaman zaman TC'nin karşısına engel olarak çıkıyor.

Ermenistan-TC yakınlaşması ister istemez son günlerde tartışma konusu oluyor. Başlarken bu ve bölgedeki benzer meseleleri yeterince anlamak için 3. Paylaşım Savaşı içinde olduğumuzun altını bir kere daha çizmekte yarar var.

Ermenistan maalesef bu savaşın kurbanı olan coğrafyalardan biri. İkinci Dağlık Karabağ Savaşı yenilgisi, ekonomisi büyük oranda tarıma, yurt dışındaki işçilerin gönderdiği döviz ve uluslararası yardımlara dayanan, sosyal yapısı "Kadife Devrim" süreciyle birlikte ciddi bir kutuplaşmaya giren ülkeyi daha da bir erozyona uğrattı. Paşinyan yakın zamanda yapılan seçimlerde iktidarını korusa da ülkedeki kutuplaşmayı ve sorunları gideremedi. Ülkenin yönünü tayin edemez bir açmaz içinde olduğu görülüyor.

İkinci Dağlık Karabağ Savaşı sonrasında iş bölgenin paylaşılmasına gelmişti. İmzalanan "barış" anlaşması Rusya'nın bölgede hakimiyetini pekiştirdi; kendi kontrolünde ulaşım ağlarının açılacağı, işleyeceği bir düzlem önerdi. Fakat bu tamamlanmış bir süreç değil.

Bölgede Çin, Hindistan, İran, TC, ABD ve İngiltere gibi başka güçler de var. Doğal olarak onlar da Güney Kafkasya pastasından en büyük payı almak istiyor. Dolayısıyla burada aslında paylaşım masasında olan sadece Ermenistan değil. Azerbaycan, Rusya'dan bütünüyle kopmasa da hali hazırda ekonomik ve askeri alanda büyük oranda TC'nin etki alanında. Gürcistan da aynı şekilde TC nüfuzu altında fakat burada rejimin pozisyonu daha çok NATO'yu temsil etme boyutunda. NATO'nun Ukrayna'da ilerleme isteği bu bölgede de kendini gösteriyor.

Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrası Ermenistan ekonomisi -ülkeye hakim oligarkların tercihleri doğrultusunda- Türk sermaye çevreleriyle hep yakın ilişkide oldu. Ülkede yatırımın önü kapatılırken, TC'den bire alıp Erivan'da üçe satmak kolaylarına geliyordu. Paşinyan iktidarı bu kesimlerin sadece bir kısmını tasfiye etti. Kalanların önemli bir bölümü şimdi onu destekliyor ve bu kesimler TC ile Batı'ya açılarak kazançlarına daha fazla kazanç katabileceklerini düşünüyorlar.

Rus hegemonyası ile karşılaştırıldığında bu elbette kendileri için mantıklı bir tercih. Aynı zamanda AB ve NATO'ya  yakınlaşma umutları da canlanmış oluyor. Böylelikle, en azından yenilmişlik hissini ve bunun yarattığı erozyonu aşmaya hizmet eden bir umut tarifi yapılabiliyor.

Gerçeklerse maalesef çok daha acı. TC uzun zamandır Gürcistan-Ermenistan-Azerbaycan ve bölgedeki "Türki" diye nitelenen ülkelerin de dahil olduğu Pakistan'a kadar uzanan bir bir nüfuz alanı oluşturmaya çalışıyor. Bunu yaparken ABD ve İngiltere'nin bölge politikalarıyla uyumlu olmanın yolunu arıyor. Fakat aynı zamanda Rusya ile kurulmuş olan kırılgan bağımlılık ilişkileri de zaman zaman TC'nin karşısına engel olarak çıkıyor.

Türkiye ile Ermenistan'ın karşılıklı temsilci ataması, sınırların zamanla açılması gibi gelişmeler ilk elden bakıldığında elbette olumlu olarak nitelenebilir. Fakat karşınızda emperyalist yayılmacılık hedefiyle hareket eden bir devlet olduğu zaman bu o kadar da gülümsetici sonuçlar doğurmayabilir.

TC'deki mevcut iktidarın gidişi bu durumu değiştirmez. Bugün Türkiye egemen sermaye çevreleri Anadolu topraklarını nasıl talan edip mahvettilerse, bu hikayenin sonu kaçınılmaz olarak Ermenistan için de tekrarlanacaktır. Kapitalizmin gerçeği bu.

Postmodern karakterli bir paylaşım savaşı içindeyiz. Bu aynı zamanda kimin elinin kimin cebinde olduğunun pek de belli olmadığı bir zaman dilimi. Bu zeminde iyi hendese bilmek çoğu zaman yeterli değil. Çünkü işler geometrik esaslara göre işlemiyor. Gücünüzün oranından çok, mevcut savaş içinde o gücü nasıl kullanacağınız daha önemli. O yüzden burada oyunu kimin kurguladığından çok kimin kazanacağı ve sürdürebileceği meselesi daha belirleyici olacak. Asıl değerli olansa devletlerin ve sermaye kesimlerinin dışında bu süreçte halkların özgürlük, eşitlik arayışının ne kadar yol alabileceği. O da sayfalarda değil, hayatta karşılık bulacak bir soru...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.