Rojava’yla hayatım değişti

Dosya Haberleri —

YPJ savaşçıları

YPJ savaşçıları

  • ‘Depresyon’ kelimesini her kullandığımda eleştirdin. 'Depresyon' kelimesini kullanmamalıydım. Çünkü depresyon gerçekte yoktu. O, bu sevgisiz sistemde yaşamanın acısıydı sadece. Bazen günlerce susmadık, yemek yemeyi bile unuttuk. Ama tabi ki açlık geçmiyordu. Bana dediğin gibi, ‘ben kapitalizmin sevgili çocuğuydum.’
  • Rojava'ya gitmek istediğimi söylediğimde gözlerinde hem korkuyu hem de mutluluğu görmüştüm. Ne düşündüğünü sorduğumu hatırlıyorum. Kesinlikle gitmem gerektiğini, bunun benim için doğru seçim olduğunu, devrimin ve kadınların bana yaşama devam etmem noktasında kesinlikle güç vereceğini söyledin.
  • Sonunda buraya, Rojava'ya gelebildim. Seninle başka bir hayatı, başka bir toplumu, mutluluğu ve özgürlüğü aramanın bir yolunu hayal edebildim burada. Ve şimdi beni görsen, çok mutluyum. Çok değiştim. Sana söz verdiğim gibi, devrim diyarından sana bir kahkaha ve enerji ulaştırmaya çalışırdım...

BARIŞ BALSEÇER 

Çeviren: SERAP GÜNEŞ

Silvia ve Erica iki yakın dost, arkadaş, yoldaş. İtalya’nın Parma kentinden. Yaşama dair sorularla, yaşama sarılmanın ve yaşamak için anlamlı bir sebep bulmanın tartışmalarıyla güçlü bir birliktelik oluşturmuş dostlukları ve yoldaşlıkları. Erica yaşamın kıyısında dolanırken, Silvia ise ona yaşamaya dair anlamlı nedenler bulmaya çalışır. Onun hayata tutunması için yanında mevzilenir. İtalya’da Jineoloji konferanslarına katılan Silvia ve Erica, bu konferansta “Kapitalist Modernite’ye” alternatif yeni bir yaşamı keşfederler. Silvia, sürekli yaşamak istemeyen Erica’ya, Rojava’da hayata tutunabileceğini önerir. 

Erica artık Rojava’da

2019 yılında Erica  Rojava’ya geçer. 2020 yılında dünyayı saran salgın sürecinde, asıl virüs olan sistemin denetimli yalnızlığına sürüklenen Silvia bir tercih yapar ve aramızdan ayrılır. Bir zaman Erica’ya yaşama tutunmayı aşılayan Silvia artık yoktur.  Aşağıdaki mektup Erica’nın, arkadaşı Silvia’nın ardından yazdıklarını içeriyor. Hafızayı, hatırlamayı, hatırlamanın o can yakan gerçekliğini, sistem eleştirisini içeren mektubun ikinci bölümünü ise Erica, İtalya’daki yoldaşlarına göndermiş. İntiharı, katliam olarak niteleyen Erica, Silvia’nın sonsuza kadar zihninde ve mücadelesinde yaşayacağını tarihe not düşüyor. 

Jineoloji'nin gücü

“Müzik dinliyorum. Birlikte geçirdiğimiz, zihnime kazınan ve bugünlerde aklımdan çıkmayan anıları düşünüyorum. Diğer arkadaşlarla kadın bilimini keşfetmek için birlikte Jineoloji kamplarına yaptığımız yolculukları hatırlıyorum. Jineoloji'nin gücüne ikimiz de inanmıştık. Bir bakıma örgütlenmenin ve mücadele etmenin zorluğu karşısında sığınağımız, ayakta kalma yolumuz olmuştu. Jineoloji toplantılarında sessizdin. Sessizliğin, beyninde bir şeylerin hareket etmeye başladığını haber veriyordu. Sürekli düşünüyordun. Parma’dan diğer yoldaşlarla birlikte yürüttüğün muhteşem ‘özsavunma atölyesini’ çok iyi hatırlıyorum. Tüm komite mutlu olmuş ve enerji dolmuştu. Paylaşmaktan mutluluk duyardın. Sen özel bir insandın. Özgürlüğün her türlüsünü arayan bir kadındın. Yorulmak bilmezdin.

Yargılamadın, anladın

Zamanımızı konuşarak, etrafımızda bize acı veren her şeyi analiz ederek geçirirdik. Arzuladığımız sevgiyi yaratmak için bir çözüm bulmalıydık. Birkaç gün öncesine kadar bile bana tekrarladığın şu cümlenden analizler yapıp, sonuçlar çıkarıyordum: 'Acının içinde kal, onu yaşa, ona kulak ver, reddetme.'

Son yıllarda birden fazla kez ölmeyi istememe sebep ‘hayat acısıyla’ nasıl başa çıkılacağı konusunda, senden çok şey öğrendim. Yanımdaydın. Yargılamadın, beni iyi anladın. Duru bir şekilde düşünmemi, bu dünyadan ayrılma zamanımın henüz gelmediğini anlamamı sağladın. Beni sert bir şekilde eleştirdin ama sevgini ve saygını hiç eksiltmedin. Ben de, benim kendimde göremediğimi gördün. Güçlü olduğumu ve enerjimin bulaşıcı olduğunu söyledin. Bu yüzden intihar etmememi, depresyona girmememi tavsiye ettin.

Kent, yağma, yas... İllüstrasyon: Serpil Odabaşı

Depresyon sevgisizliğin acısı 

‘Depresyon’ kelimesini her kullandığımda eleştirdin beni. 'Depresyon' kelimesini kullanmamalıydım. Çünkü depresyon gerçekte yoktu. O, bu sevgisiz sistemde yaşamanın acısıydı sadece. Her zaman haklı olduğunu düşündüm. Seninleyken kullanacağım kelimeyi seçerken dikkatliydim. En sevdiğimiz konu ilişkiler, ilişkilerdeki zehirlilik ve de başka türden bir ilişki hayaliydi. Bazen günlerce susmadık, yemek yemeyi bile unuttuk. Ama tabii ki açlık geçmiyordu. Bu yüzden ikimiz pizzaya, sen biraya, ben kolaya sığınırdık. Bana dediğin gibi, ‘ben kapitalizmin sevgili çocuğuydum.’

Dinledin ve anladın beni. Seninleyken dinlemeyi, bir an için susmayı öğrenmem gerekiyordu. Senin hakkında konuştuğumda bana dayanamazdın. Ama seni dinlemediğimde hissettiklerini nazikçe paylaşırdın. 

Senden sevgi aldım

Sana olan sevgim ve saygım çabuk değişmemi sağladı. Çabuk öğrendim. Karanlık dönemimde, sevgi dolu bir jestle bir süreliğine uzaklaşmaya karar verdin. Bana bunu kederle anlattın. Ama senden sevgi aldım. Acımı kaldıramıyordun. Bu nedenle benden uzaklaşmayı, bana daha güçlü dönmeyi tercih ettin. Birlikte güldüğümüz, birlikte müzik dinlediğimiz, birlikte kitap okuduğumuz, birlikte rüya gördüğümüz o kadar çok anı var ki sana dair. Seninle kendimi, zamanı iyi hissettim. Zincirlerimi ve korkularımı kırmam için her zaman güç ve destek verdin bana. Ruhumu okudun, ona dokundun. Ama arada bir olumsuzluk döngüsüne girdiğimde sarstın da.

Rojava doğru seçim

Rojava'ya gitmek istediğimi söylediğimde gözlerinde hem korkuyu hem de mutluluğu görmüştüm. Ne düşündüğünü sorduğumu hatırlıyorum. Çünkü bakışındaki anlamı çözememiştim. Kesinlikle gitmem gerektiğini, bunun benim için doğru seçim olduğunu, devrimin ve kadınların bana yaşama devam etmem noktasında kesinlikle güç vereceğini söyledin. 

Diyaloğumuz asla kopmayacak

Ayrılacağımız için üzüldüğünü de ekledin. Çünkü iletişimimiz kopacaktı. Söz verdim sana. ‘Belki diyaloğumuz zaman ve mekanda değişecek ama asla kesilmeyecek’ sözüydü bu. Sarıldın bana. Güzel bir insan olduğumu ve her zaman benimle olacağını söyledin. Evet, her şey güzeldi. Şimdi nedenini hatırlamıyorum ama ayrıca çok tartıştık seninle. Muhtemelen, bize dair olmayan ama bir şekilde bizi etkileyen bir şey yüzündendi tartışmamız. Bir keresinde o kadar gergindim ki telefon görüşmesini sonlandırdım ve birkaç gün konuşmamıştık. Ertesi gün telefonu yüzüne kapattığım için kendimi kötü hissettim. Ama incinmiştim. Gururuma yenik düşmüştüm. Tartışmamız üzmüştü beni. Birkaç gün sonra seni aradım. Özür diledik karşılıklı. Bir daha konuşmayacağımızı düşünmek, ikimiz için de acı vericiydi. Bir mutluluk balonu içinde güvende hissedebileceğin bir sığınak yaratman için, hep bana gelmeni sağlamaya çalışıyordum.

Kitaplarım senindi

Kitaplarımın senin de olduğunu her zaman biliyordun. Her kitabın bir değeri vardır. Her hikaye ruhumuzu özgürleştirir ve sen kitaplarımı almayı, yanımda yüksek sesle okumayı, yorum yapmayı severdin. Senin o fısıltı halinde çıkan, sempatik sesinden anlatılanları dinlemeyi seviyordum. Bazen sürekli konuşurdum. Sen yatağa çökerdin. İşte o zaman biraz uzattığımı anlardım. 

Sorun sevgiden yoksun toplum

Bizim için mesele açıktı, sorun biz değildik. Sorun biz değiliz. Sorun sevgiden yoksun toplumumuzdu. Sevginin ne olduğunu, bir arkadaşı sevmenin, yaşamanın ve kolektif olmanın ne anlama geldiğini merak ettik. Kendimizde de zehiri bulduk. Kadınlar konuşmaktan, durumlarla yüzleşmekten korkuyordu. Ama dürüst olmak gerekirse benden çok daha güçlüydün. Kafa karışıklığı içinde de olsan konuşmaya çalıştın. Konuştun ama sonrasında kendini kötü hissettin. Ben ise bazı durumlardan hep kaçtım. ‘Bazı durumlar’ diyorum çünkü bazen cesaretin örnek oldu ve ben de cesaret buldum. 

Hayal kurduk ve umudumuz arttı

İçinde yaşadığımız toplum, kalplerimizi ve zihinlerimizi sömürgeleştirmişti. Kendi hayatımız tarafından boğulmuş hissediyorduk. Tatmin olmuyorduk. Savaşmaktan yorulmuştuk. Ama birlikte birbirimize çok cesaret verdik. Hayaller kurduk ve umudumuz arttı. 

Sonunda buraya, Rojava'ya gelebildim. Seninle başka bir hayatı, başka bir toplumu, mutluluğu ve özgürlüğü aramanın bir yolunu hayal edebildim burada. Ve şimdi beni görsen, çok mutluyum. Çok değiştim. 

Telefonda, her zaman sesimi duyabildiğini ve gözlerimin değiştiğini, dingin, kendimle ve dünyayla barışık olduğunu görebildiğini söylerdin. Konuşmalarımız her zaman geleceğe yönelikti. Geçmiş bir an’a geri dönsem bana her zaman şunu söylerdin: ‘Tamam, analiz et, anlamaya çalış ama buna çok fazla odaklanma. Nerede olduğuna bak. İçinde neler olduğuna bak. Buna odaklan.’ Ve hala bu sözleri sık sık tekrarlıyorum. 

Zayıflık anlarımda oradaydın. Beni aradın ve amacımın ne olduğunu hatırlattın. ‘Sen mutlu, cesur, ışık saçan bir kadınsın. Sevgi dolu ama aynı zamanda acı çeken, üzgün, güçsüz, öfke dolu bir kadınsın. Öfkeli, acı çeken, üzgün, güçsüz olmaktan utanmamalısın. Çünkü sen insansın’ diyordun bana. Moralim bozuk olduğunda kendi kendimle bunu tekrar ediyorum hala. 

Devrimin diyarından kahkahalar

Cesaretinin kırıldığı, üzüldüğün anlarını benimle paylaşırdın. Ayrılmadan önce sana söz verdiğim gibi, seninle konuşmak için vakit ayırır, devrim diyarından sana bir kahkaha ve enerji ulaştırmaya çalışırdım. Ayrıca bana pizza projelerinden, İtalya'yı dolaşıp yoldaşlarını ziyaret etmekten bahsetmiştin. Ve projelerini destekledim. Burada arkadaşlar benimle pizza konusunda dalga geçiyor. Pizzaya takıntılı olduğumu söylüyorlar. Öyleyim evet.

Mahkumlar için pizza eğitimi

Pizzan harikaydı. Hafif ve sindirilebilir hamur yapmayı biliyordun. Şimdi seni mahkumların kendi işlerini kurabilmeleri, meslek edinmeleri için pizza hamuru yoğurup, eğitim videosu hazırlarken hatırlıyorum. 

Seni izlerken hep anneannemi hatırlardım. Ellerin aynı hareketleri hep aynı incelikle çalışır, mükemmel bir hamur yoğururdun. Makarna yapmak çok eski bir beceridir. Sen bunu biliyordun. Seyahat ederken, okurken, ders çalışırken, yoğururken her yerde buna yoğunlaşırdın. Ve hamur yoğuran ellerin, yaptığın iş; mazlumlara duyduğun sevginin, karnımızı ve aklımızı tatmin etmenin aracıydı. İyi bir pizzanın keyfini, sadece biz anlayabiliriz. Yoldaşlarının ve arkadaşlarının ağzının tadını biliyordun.

Bana güç verdin

Psikiyatriye karşı duruşunu her zaman takdir etmişimdir. Benimle psikiyatri, psiko-ilaçlar vb. hakkında konuştuğunda, bende yarattığın bilinç ve duyguyla bunun mücadelesini vermemi sağladın. Depresyon ilaçları almaya karar verdiğimde çok endişelendin. Binlerce hatıra ve görüntü geldi aklına; korkunu benimle paylaştın. Seni dinlemeye çalıştım ama çok ağır bir durumdaydım. Yemek yiyemiyor, yıkanamıyordum. Yataktan kalkamıyor, tuvalete gidemiyordum. Bedenimi gördün. Ruhuma dokundun. Çaba sarf ettin. İlaç kullanma kararımdan hep acı duydun. Bana güç vermeyi, içinde bulunduğum karanlıktan beni çıkarmayı, benim için kabul ettin. 

Rojava’da ilaçları bıraktım

Rojava’daki iki aylık eğitimimin ardından seni görüntülü aradığımı hatırlıyorum. Sana ilk söylediğim şey 'depresyon ilaçlarını bıraktım' demek olmuştu. Gözlerin parlamış, kocaman bir gülümseme yüzünü sarmıştı. Çok mutluydun! Birlikte son anlarımızı konuşmaya başladık. Deniz kenarındaki yürüyüşlerimizden, scooter üzerinde harika topraklarda dolaşmamızdan, yediğimiz son yemeklerden ve birlikte yüzdüğümüz anlardan konuştuk. Güneşin altında bir çayırda yemek yediğimiz o güne gitmiştik. Bana deniz kabukları toplayıp vermiş, 'Küçük ama sana bir şey bırakmak istiyorum' demiştin. Ama onun benim için ne kadar anlamlı olduğunu bilemezsin. O kabuklar anlam dolu bir muska gibi her zaman benimleler. 

Son günümüz

Ne zaman gideceğimi biliyordun. Sanki bir daha birbirimizi göremeyeceğimizi biliyormuşuz gibi bir yoğunluktaydı son anlarımız. Gitmeden önce gördüğüm son yoldaştın. Annemle istasyona gelmiştiniz. Annemi teselli ettin. Bunun için sana tekrar teşekkür ediyorum. Çünkü o an da, sadece sen anneme yakın olabilirdin. Onu anlayabilir ve teselli edebilirdin. Ancak sen ona yardımcı olabilirdin. Bana sarıldığında, seni özleyeceğimi söylediğimde ağladın. Seninle iletişim halinde olacağıma, ortadan kaybolmayacağıma dair sözümü yineledim. Sarılmanı hatırlıyorum, güçlü ve sıcaktı.

Mektubumla iki aylık eğitimin ardından, eğitim sırasında aklıma gelen bazı düşüncelerimi paylaştım. Enerjimi ve umudumu yeniden kazandım. Bunları size, herkese iletmek istedim. Her gün hayal ettiğimiz şeyi arayarak bizim de değişimi yaratabileceğimize, yaşayabileceğimize inanmaya başladım. Ama çok geçmeden bu enerjimin liberalizm ve kapitalizmin topraklarında yaşayanlara aktarılamayacağını anladım. Enerjimi hissettin, değişimimi gördün ama bu yeterli değildi. Size mümkün olduğu kadar çok yaşam enerjisi vermeye çalıştım ama burada yaşadıklarımı aktarmam imkansızdı. Bu yüzden buraya gelmen gerektiğini düşündüm. ‘Acından kaçmamalısın. Çünkü onu her zaman her yerde yanında taşıyacaksın’ demiştim. Hatta sana Rojavalı kadınlara pizza öğretmeyi teklif etmiştim. İyi bir fikir gibi gelmişti bana.

Seninle hevalliği hissediyordum

Sen özel bir kadınsın. Buraya geldiğim ilk günden itibaren yoldaşlara sürekli senden bahsettim. Çünkü seninle hevalliği her an hissediyordum. Yargılamadan değil; saygıdan, dinlemekten, eleştiriden gelen o saf sevgiye dayanan hevallikti senin varlığın. Beni her zaman gerçeğe döndürmeyi, en olumsuz anlarda bile bana bir insan, bir kadın ve yoldaş olarak değer vermeyi başardın.

Sana söz

Birlikte yaşadığımız her anı, her tartışmayı, kişiliğime yönelik her eleştirini, her gülümsemeni yanımda taşıyorum. Ve sana söz veriyorum: Bize acı ve ölüm getiren topluma ve sisteme karşı direnişimin her anında seni de yanımda taşıyacağım. Hayat mücadelesinde seni sonsuza kadar yanımızda taşıyacağız.”

***

Aşk ve öfke devrimin motorudur

Silvia’nın gidişi sonrası Erica, İtalya’daki yoldaşlarına intiharın bir “soykırım” olduğunu ve kapitalizmle savaşmak gerektiğini anlatan şu kısa mektubu gönderir.

Yoldaşlar,

"Arkadaşımız Silvia’nın yasını tutarken sizinle birlikte olmayı çok isterim. Haberi siz yoldaşlarımın bana gönderdiği mesajlardan öğrendim. Burada yalnız değilim, ihtiyacım olan tüm sevgiyi alıyorum. Devrimci faaliyet devam ediyor. Silvia’nın ruhunun artık özgür olduğuna ve aramızda seyahat ettiğine ve buraya geldiğine eminim. Onu hissediyorum, acınızı hissediyorum. Acımızı ortaklaştırıp Rojava'daki Jineoloji çalışmalarına kanalize edeceğim. 

Ölümü, içinde yaşadığımız toplumun, kendimizin ve tüm bunlara kararlı bir şekilde nasıl müdahale edebileceğimizin eleştirel ve radikal analizi üzerine, daha derin bir tefekkürün başlangıcı olmalı. Silvia bir kez daha yaşamı, mücadeleyi, ölümü ve aşkı düşünmemizi sağlıyor. 

Bizi, tüm dünyadaki dostlarımızı öldüren -ya da intihara sürükleyen- sistem üzerine düşünmeye yönlendiriyor. Bu soykırımı durdurmak için ne yapabiliriz? Silvia’nın hayatını onurlandırmak için ne yapabiliriz? Silvia’nın seçimini daha geniş ve yapıcı bir şekilde nasıl anlayabiliriz? Bunların hepsi kendime sorduğum ve sizinle paylaşmak istediğim sorular. Çünkü bu acı kayıp, yaşadığımız sisteme karşı daha da çetin ve radikal bir mücadeleye dönüştürülmeli. Aşk ve öfke devrimin motorudur."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.