Sokağa nasıl çıkılır, seçim nasıl kazanılır?

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • İlk iş sokaktan sandığa gidip, “Kayyım çetelerini” def etmek ve muhalefete “seçim nasıl kazanılır”, “sokağa nasıl çıkılır” dersi vermek…

“İstifa”…

Yıllardan beri muhalefete “Erdoğan’ı istifaya çağırın, etmezse TBMM’den çekilin, halkla birlikte sokağa çıkın” çağrısı yapıyorum. Duyana sivrisinek saz, duymayana davul zurna az. Duymuyorlar. “Seçimde masaları kurarız diktatörü çöpe atarız” diye halkı oyaladılar. Manzara demokraside hicran yarası. Kılıçdaroğlu gitti. CHP hala kaynayan kazan. Akşenere bakın, ona bel bağladıysanız iki gözünüz iki çeşme. Menderes’e tıpa tıp benzeyen Babacan’ın partisinden geçen gün 800 kişi istifayı bastı. Davutoğlu’nun halini yazmaya bile gerek yok. Saadet şu ara Hamasçı Erdoğan’a yanaşsam mı, yanaşmasam mı diye papatya falına bakıyor.

Ve bir kere daha “umut muhalefetin ekmeği” denerek yerel seçimlere güya hazırlanılıyor. Özgür Özel, ahı gitmiş vah’ı kalmış Akşener’e “Meral abla” diye yalvarıyor. Güya eski ittifakı yeniden kuracak. Deva da Gelecek de, Saadet de masaya oturmak için kırık sandalyelerini naccara vermiş tamir ettiriyor. Oturacaklar. Masaya mı oturacaklar yoksa yeniden şapa mı oturacaklar göreceğiz.

Allah sizi inandırsın, politikaya gözümü açtığım çocukluk yıllarımda Menderes’i gördüm. Ona karşı darbeyi gördüm. Darbeden sonra İnönü’yü gördüm. AP’nin başına geçirilen zabit eskisi Gümüşpala’yı gördüm. Fötr şapkalı Demirel’i gördüm. Ondan sonrakilere sizler de yetiştiniz. Gördüklerimi saymama gerek yok. Ama Erdoğan gibisini görmedim.

Bu saydıklarım her defasında teker meker devrildiler. Bir tek Demirel hacı yatmaz gibi devrilip devrilip ayağa kalktı. Ama hiç birinin devrilmesine yapılan gerekçeler ve suçlamalar Erdoğan’ın yanından bile geçmez. En vahimi Menderes trajedisidir. Bebek-köpek derken adamı İmralı’da ipe çektiler.

Erdoğan, sarayının bahçesinde idman olsun diye ip atlıyor. Demirkırat’ın atına biniyor. Erbakan’ın rahlesinden müshafı yürütmüş, vatandaşın gözlerini üfürüğüyle köreltiyor.

Yapsın. Rezilliğin siyasetidir. Aldırmayız.

Ama bu adam suç işliyor.

Kurdistan’da işlediği suçları saymayacağım. Çünkü Türk milletine bu işlenen suçlar “vatan savunması, terörizmle savaş” diye yutturuldu. Bunu yutan Türk milletine karşı işlediği suçlara bakalım.

Türk milletinin ekonomisini yıktı.

Türk milletinin can ve mal güvenliğini mafya düzeniyle mahvetti.

Türk milletinin komşularıyla ve dünyayla barış içinde yaşamasını dinamitledi.

Bunlar iddia değil. Şahitlerim var.

Birisi, ekonominin, diğeri Merkez Bankası’nın başına Londra’dan ve New York’tan getirilen İMF memurları.

Diğeri, neredeyse her gün yeni bir mafya çetesini yakaladığını açıklayan İçişleri Bakanı.

Üçüncü şahidim, iki kişilik yaman bir ekip; Dışişleri Bakanı ile ondan devraldığı MİT’in başındaki şahıs.

Şimdi bu şahitlerim Türk milletini kurtarmaya çalışıyorlar. Kimden?

Erdoğan’dan. Bu suçların topu birden seçim gününe kadar işlendi. Seçimden bir gün sonra bu şahitler seçim öncesinde işlenen suçların sonuçlarını güya kaldırıyorlar.

İyi ama bu suçları işleyen Erdoğan devletin başında…

Devirmiyorlar. Ne yapıyorlar? Her dönemde adama tükürdüğü kabı yalatma cezası veriyorlar. Kimisi de bu cezayı Erdoğan’ın kendisinin kendisine verdiğini iddia ediyor, pragmatikmiş ama, ben bu midesizliği Erdoğan’a yakıştırmıyorum. Pragmatikliğin böylesi ise mümkünatı olmayan bir politik yöntemdir. Ensesine bastırıyorlar, “yala ulan” denildiğini düşünüyorum. Önce Cemaat kaptaki Ergenekon salyalarını yalattı. Ardından Ergenekon kaptaki Cemaat kusmuğunu, şimdi de ensesine bastırmışlar, öğürtüyorlar, “Nass ha, al sana Nass, yala benamus” diyorlar. “Emevi camiinde namaz kılacaksın ha, Kahire’de İhvan’la zemzem suyunda yıkanacaksın ha, yala bre Allahtan korkmaz kuldan utanmaz” diyorlar. Boynuna biniyor, mabadına tekme atıyorlar, “Mafya baronlarıyla, baronesleriyle halvet olmak ha, yala ulan yala” diyorlar.

Yalıyor.

Yalıyor da sonra dikeliyor, yine Vahdettin’den tevarüs tahtına kuruluyor. Atıyor, tutuyor, bir yolunu bulup yine milletin ensesinde boza pişiriyor. Bunu nasıl yapıyor derseniz, seçimle yapıyor derim. O seçimle yapıyor, muhalefet seçimle yapamıyor. İşte Türkiye’nin en büyük talihsizliklerinden birincisi bu. Diğeri ise, Erdoğan’ın abra kadabra diyerek seçim kazanmasını bir türlü durduramayanların bu suçluyu sokakta tutuklayıp, yargı önüne çıkaramayışı.

Adam suçlu. Öyle böyle değil. Türk Milleti’nin vokobülerinden bahisle söylersem, “vatanına ve milletine ihanet suçlusu”.

“Devlet nerde devlet” diyeceksiniz. Devlet yerli yerinde. İçi çok karışık. Dünyadaki depremlerle sarsılıyor. Dün Cemaatçi olan zıplayıp Ergenekon’a yanaşıyor, Ergenekoncu olan sıvışıp liberal postuna bürünüyor, az da olsa düne kadar Çağatayca konuşanı bir bakmışın Kürtçe stran söylüyor. Bunların tarihi darbeler tarihi. Erdoğan’a kustuğunu yalatmak yerine bir darbeyle işini görürler görmesine de, “sonumuz iyi olmaz” diye düşünüyorlar.

Doğru düşünüyorlar. Son 12 Eylül darbesi akıllarını başlarına getirdi. Diyarbakır zindanından kitleselleşmiş ve çelikleşmiş bir PKK çıktı, çıkar çıkmaz Kürtler dağlara tırmandı. Kırk yıldır onları Kurdistan dağlarından sökemiyorlar. Erdoğan’ı tepeleyelim diye bir darbe yapsalar, o gün ovalar dağlara, dağlar ovalara akar. “Vatanın bütünlüğü” artık dikiş tutmaz. Dikişler patlar. Bir türlü Erdoğan çapında “karizmatik, seçim cambazı” bir siyasi alternatif yaratamadılar. Erdoğan zaten onlarla, devletin adamlarıyla savaşmıyor, alternatifi imkansız kılıyor, muhalefetin imamesini şaşırtıyor. O nedenle Erdoğan’ı kullanıyorlar, Erdoğan da onları kullanıyor. Bunlar tabaktaki değişik menüyü ona yalatıyor, o afiyetle yalıyor, devlet işini görüyor, o da iktidarını, ailesini, parasını korumaya devam ediyor. Bugünün Türk siyasetinin tahteravalli dengesi böyledir.

Demek ki mesele “alternatif” yaratmak.

Nasıl olacak bu?

Sokakta olacak.

Olacak da nasıl olacak?

HEDEP’le Meclis’in koridorlarında bile yanyana görünmekten ödü patlayan muhalefet, sokağa çıktığında milyonlarca Kürt devrimcisiyle ve onunla ittifak halindeki “sokak deneyi müthiş” sosyalistle omuz omuza gelmeyi düşününce cin çarpmışa dönüyor.

Muhalefet seçim kazanamıyor. Sokaktan da korkuyor.

Kazanması için Kürt halkı yardım etse de, sokaktan korkmaması için sokaklara çıka çıka elden geleni yapsa da bu muhalefet neden seçim kazanamıyor ve neden “istifa” diyerek sokağa çıkmıyor?

Çünkü muhalefetin içine “devletin ruhu” kaçmış. Devlet “kazanma” deyince kazanmıyor, “sokağa çıkma” deyince çıkmıyor.

O halde bizlere düşen şu: Muhalefetin seçim kazanmak isteyen ve sokağa çıkmaya hazır milyonlarca seçmeniyle önce diyalog, sonra işbirliği, derken cephe kurmak için yeni yol ve yöntemler bulmak. “Önder Öcalan’a özgürlük” şiarıyla yüzlerce noktadan Gemliğe yürümek gibi…

İlk iş sokaktan sandığa gidip, “Kayyım çetelerini” def etmek ve muhalefete “seçim nasıl kazanılır”, “sokağa nasıl çıkılır” dersi vermek.

Bu arada onlara “ittifaklara da açığız” denmesinde her hangi bir sakınca olmadığını da eklemeliyim. Çünkü bunun anlamı “birlikte kazanırız” ve “birlikte sokağa çıkabiliriz” demek.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.