Soykırım rejiminin tüm uygulamaları tecavüzcüdür

Dilzar DÎLOK yazdı —

  • Soykırımcı Türkiye Cumhuriyeti ezel ebed bir anti Kürt rejimidir. Bu anti Kürt rejimi karşısında Kürtlerin varlık ve özgürlük sorunu yakıcıdır.

Türkiye Cumhuriyeti, tecavüzü, tacizi, büyük vurgun-yolsuzlukları meşrulaştıran, haklı gösteren ve yapanı savunan bir ülke haline geldi. Soykırım uygulamaları boşa çıktıkça bu faşist rejimde ısrar etme, giderek vahşileşen, insanlıktan genel politika dışında günlük-anlık olarak uzaklaşan hükümetler yaratıyor. Rejim, soykırım-inkar üzerine kurulduğu için, bu temel amaca giden her türlü yöntem de mubah görülmekte, garipsenmemekte.

Kürdistan’a yapılan saldırılar ve tecavüz konusu gündemdeki yerini koruyor. İpek’in ölümü da durumun vehametini açık etmesi anlamında bir durum oldu.

TC İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi tartışırken bu örnekleri kayıp olarak görmüyor. Bir yanda tecavüz varken, öbür yanda hiç yere genç kadınlar güç gösterisiyle taciz ediliyor. Tecavüze uğrayıp ölmektense, primatlaşmış bir erkeğin güç gösterisiyle sizi havalara fırlatarak taciz etmesine sevinmesi bekleniyor. Kadınlara şu mesaj veriliyor: Tecavüz edilip öldürülmediğine şükret!

Tecavüzcüler utanmıyor, kimliğini yitirmiyor, hatta faşist işaretler yaparak orda burda boy gösteriyor. Ancak tecavüz edilen, genç bedenine bağlı olarak namusunu kaybettiğini sanarken adını, kimliğini, yüzünü ve her şeyini kaybediyor. Ve nihayetinde ölüyor. Cenazesi bile kendisi olamayacak düzeye geliyor. Çünkü askerin tecavüz ettiği bedenin ölü haline İçişleri Bakanı el atıp çekiştiriyor. Sahip olma saldırısını tekrarlamak istiyor. Tecavüzcü, devletin temsilcisi olan askerden taşarak bakan düzeyine yükseliyor.

Tecavüzcünün peşine düşmek, gündem oluşturmak, tepki göstermek için İpek’in ölmesi mi gerekiyordu? Neden, İpek ölmeden bunca tepki gelişmedi, tecavüzcü asker tutuklanmadı? Neden, İpek öldükten sonra gündem olunca biraz tepki gelişti ve bu tecavüzcü asker hemen ordusunun kucağına, peygamber ocağı kışlasına koştu?

İpek neden İ.E idi de, öldükten sonra İpek Er oldu?

“Jin-jiyan azadî” sözünün derin anlamı daha da belirginleşiyor. Kadının yaşamla ve özgürlükle bağı kalmadığında, tecavüzcü devlet asker-memurlarının saldırıları sonucu kadın olmaktan, insan olmaktan, bir isme ve yüze, bir surete ve anlama sahip olmaktan çıkarılarak bir harfe indirgenmesi, özgürlükten kopması, yaşamdan kopması, ölüme sürüklenmesi durumu yaşanıyor. Milyonların gözü önünde bir İpek, bir askerin tecavüzüne uğradı, ardından adını kaybetti, İ.E oldu. Yüzünü kaybetti. O toprağın altına gizlendikten sonra, yani ölüp yok olduktan sonra yüzü görüldü.

Tecavüz bedensel saldırının ve şiddetin yanında kadının kimliğini yok ediyor. İpek, tecavüz saldırısına kadar salt biyolojik anlamda da olsa bir kadın olarak, ipek olarak vardı, ancak tecavüz anından itibaren İ.E oldu. Biyolojik varlığı yok oldu. Kimliği-adı zaten yok oldu. Mektubunda bunu anlatan cümleler vardır. Mektup, verili toplumsal ilişkiler düzleminde namus kavramı etrafında örülü cümlelerden kurulmuş olsa da, onun tecavüzle kimliksizleştirilmesinin, yok edilmesinin öyküsü vardır. Kadına biçilen anlam şartının namusla orantısı, düşman kavramının farkında olmayışı, düşmanla ilişkisinin farkına varmayışı, özgürlükten yoksun olanın bedensel olarak dahi var olamayacağını, adeta uzlaşmaz bir çelişki olduğunu o cümlelerden görebilmekteyiz.

Eğer bu olay Kürdistan’da değil de başka bir ülkede yaşansaydı, abisinin polis olması, İpek’in ordu mensuplarıyla girdiği ilişkinin düzeyini göstermekle alaka kurulmayabilirdi. Ancak burası Kürdistan ve devlete, cumhuriyet rejimine dair orduya dair, soykırımcı rejimi temsil baş şahıstan en alt şahsa kadar tüm şahısların tecavüzcü olduğu bir soykırım rejimi altında varoluş mücadelesi veren bir ülkedir. Bundan dolayı da devletin ordusuna, polisine bulaşmanın ilk adımdan itibaren bir kimliksizleşmeyi, yokoluşu getirdiğini bilmek gerekir.

Bu anlamda Soysuz’un “abi polistir, cenaze bizimdir” demesi, tecavüzün ölü beden üzerinde tekrarlanmasıdır. Soysuz bakanın yaptığı kamuya açık tecavüzdür. Cenazeye tecavüz girişimidir. Tecavüzcü asker İpek’in bedenine “sahip” olup ölüme teşvik etmesi ardından, tecavüzcü TC Bakanı Soysuz da İpek’in cenazesine “sahip” olup ölüyü bir kez daha öldürmektedir.

“Bizimdir” deyip bunu yapması, onun ensest zihniyetini göstermektedir. Zaten abinin polis olması kendi ailesine, ulusallığına tecavüzdür, bu da özel olarak ele alınması gereken bir konudur. Çünkü ensest durum orda başlamaktadır. Bunun ertesinde Soysuz’un “cenaze bizimdir” demesi, tecavüz mağdurunu bir savaş mağduru gibi ele alması, hem tecavüz edeni hem tecavüz edileni temsil etmeye çalışması, bunun iddiasında bulunması, ensest olmaktan başka bir şey değildir. Sozsuz bakan “Biz” kavramını kullanarak kamuya mal etmeye, ensest durumu kolektifleştirmeye çalışmaktadır. Bu yolla kendi kirli yüzünü de gizleme çabasındadır. “Biz” dediği devlettir. Ancak toplum nezdinde “biz” sözüyle topluma hitap edilerek özünde tüm toplum İpek’in tecavüz edilmiş ve katledilmiş cenazesine sahip çıkma söylemi kapsamında tecavüze ortak olmaya davet edilmektedir.

Kürtler kendi toplumlarında hangi gerekçeyle olursa olsun, polis, asker olmayı, bekçi olmayı kabullenmemeli, bu konumda olanları tecrit etmelidir. Bu kişilerin kendi kardeşlerini, toplumlarını tecavüze açık hale getirdikleri, en büyük namussuzluğu bir de bu yolla yaşadıkları bilinmeli ve teşhir edilmelidir. Her polis, asker, bekçi vs olan Kürt erkeğinin kardeşine, anasına, eşine vs tecavüz edilmesi ve bunun devletin iç meselesi sayılması olasılığı soysuz bakanın söylemiyle kamuya ilan edilmiştir. Yani devletin adamı olanın malı, devlet erkanına helal sayılmaktadır.

Kürtlerin derdi var. Kürtler bu hem sizden olma, hem tecavüze uğrama, hem sahiplenme durumunu kabul etmiyor. Kürtler, yani kadınıyla, erkeğiyle ve çocuklarıyla, Türk soykırım sisteminin kölesi, cariyesi, taşı, hammaddesi, malzemesi değildir. Kürtler devletin canlısı da değildir, ölüsü de değildir. Hiçbir Kürt, düşmana ne kadar hizmet etse de, cenazesi düşmanın değildir. Görülmüş müdür kimi Kürt kimlikliler öldüğünde gösteri kabilinden sahiplenme ötesinde bir gün bir Kürt anılsın, sahiplenilsin, bu bizimdir denilsin. Soykırım rejimine ömrü boyunca hizmet eden dahi, ömrü sona erdiğinde varlığı-benliği tümden sona ermektedir. Adeta yok olmaktadır. Soykırımcı Türkiye Cumhuriyeti ezel ebed bir anti Kürt rejimidir. Bu anti Kürt rejimi karşısında Kürtlerin varlık ve özgürlük sorunu yakıcıdır. Nasıl varolduğunu anlamayacak düzeye getirilmiş bir toplumun varlık sorununu farkederek bunun karşısında sorunu gidermenin arayışına ve mücadelesine başlaması zordur. Önder Apo’nun Önderliğini yaptığı ve Kürdistan Kadın özgürlük hareketinin yaptığı da, bu zoru başarmaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.