Süreçte durum

Ziya ULUSOY yazdı —

  • Barış ve demokrasinin kapısının, bütün demokratik ve sosyalist güçlerin antifaşist bir programla kuracağı birleşik cephenin kitlesel mücadele seferberliğiyle açılacağı görülüyor.

ZİYA ULUSOY

Komisyon heyetinin İmralı görüşmesi, Sayın Öcalan’ın resmen de müzakereci olarak kabul edilmesidir. PKK’nin silahlı direnişten demokratik mücadele stratejisine geçişinin yarattığı bir eşik/mevzi. CHP’nin şovenist atmosfere boyun eğmesi, elbette barışın demokratik olmasına katkı yerine, tersi bir rol oynayacak.

Sayın Öcalan’ın resmen de müzakereci kabulüne rağmen ve 40 yıl süren bir savaştan sonra barışın, demokrasinin, demokratik güçlerin gelişmesi ve geliştirilmesinin kapısını açabilir mi?

Normalinde uzun süreli bu büyük mücadelenin rejimde de bazı demokratik sonuçlara yol açması gerekirdi. Yol açmanın önündeki engel, Türkiye’deki ardışık rejimlerin hemen tümünün -halk mücadeleleri tarafından zorlandıklarında bile- demokratikleşmeme çizgisinde olmalarıdır. Üstelik Erdoğan, bu mirasın üzerine yayılmacı faşist bir rejim inşa etti. Rejimi sürdürmek için her türden baskıyı uyguluyor. Kürt Özgürlük Hareketi böylesi bir rejimle masaya oturmuş durumda. Demek ki barışın demokratikleşme kapısını açıp açmaması, öncelikle Erdoğan-Bahçeli iktidarının tavrına, faşizmde ısrar tavrını değiştirecek halkların kitlesel demokratik mücadelesine bağlı.

Erdoğan'ın kaçamak kapısı

Erdoğan’ın hakimiyetinde Erdoğan-Bahçeli devleti var. Erdoğan, “terörsüz Türkiye” adını verdiği silahsızlandırmayı hedefliyor. 2013’ten farklı olarak söylemde bile “çözüm”den bahsetmekten özenle kaçınıyor. Erdoğan, Saray ve AKP sözcüleri, bu dili şovenist atmosferi hakim kılmak/sürdürmek, bu yolla demokratik bir çözüm sürecinin açılmasını önlemek istedikleri için kullanıyorlar. Erdoğan, yalnızca sürecin olumlu gittiğini söylemekle, Komisyon’un Öcalan’la görüşmesine izin vermekle, Kürt hareketlerinin tabii rolle yer alacağı bölgesel Türk-Kürt-Arap ittifakını dile getirmekle yetiniyor. Sürecin sorumluluğunu üstlenmeksizin olası politika değişikliğine açık kapı bırakıyor.

Demokratik olmayan bir barış için formülleri Saray danışmanlarına/Uçum’a ürettirip söyletiyor. Kürtlerin kolektif demokratik hakları, işçi sınıfı ve halkın demokratik hak ve özgürlüklerinin tanınmasının sözünü bile etmiyor. Cezaevlerindeki siyasi tutsaklara özgürlüğün en küçük bir adımını atmaktan imtina ediyor. Kayyum ve KHK’larla gaspedilen seçilmiş mevzileri, AHİM ve AYM kararları ölçüsünde bile geri vermemekte diretiyor. Burjuva liberal demokrat CHP’yi “casusluk” suçlamasıyla kapatmaya girişen Erdoğan’ın halkların ve ezilenlerin demokratik haklarına geçmeyeceği tabii ki açık. Öcalan’ın silahlı direniş stratejisini değiştirmesinin karşılığında Kürt Özgürlük Hareketi’ne ilişkin hukuki düzenlemelerin bile beklenebilecek demokratik içerikte olmasının belirtisini bile vermekten kaçınıyor.

Kurucu terörle şekillendiriyor

Dile getirdiği ittifakı, yayılmacı himayeci sömürgecilik olarak uygulamaya girişiyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin, bütün alanlarda silahsızlandırılmasını, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin HTŞ/Colani’nin iktidarına özerklik olmaksızın tabi/teslim olmasını, olmuyorsa kolektif statüsüz en az hakla üstesinden gelmek politikasını gerçekleştirmek için el yükseltiyor, tehditler savuruyor. Trump yönetiminin bunu desteklemesi için diplomatik çabasını yoğunlaştırıyor. Netanyahu-Colani-Saray temsilcilerini Azerbaycan’da buluşturarak politikasına destek sağlamaya çalışıyor. Colani’nin İslamcı diktatörlüğünü eğit-donat ve kurucu terörle şekillendiriyor.

Bahçeli her ne kadar “tek kanatlı kuş uçmaz” sözüyle demokrasinin de olması gerektiğini dil ucuyla belirtse de sürecin öncü sorumluluğunu üstlenmiş olmasının zorunlu kıldığı geçiştirici bir söz. Komisyon heyetinin Sayın Öcalan’la görüşmesinde ilişkin ısrarcı tavrı, yardımcısına AHİM ve AYM kararlarının uygulanması gerektiğini söyletmesi, süreç öncülüğü misyonunun biri pratik ve diğerleri söylemsel gereği. Bu, Bahçeli’nin demokrasi istediğini göstermez, çünkü Erdoğan rejiminin ısrarla devamından yana olduğunu saldırganca dile getiriyor. Burjuva anlamda da olsa demokrasinin gerçekleştirmesini sağlamakla/sağlamaya başlamakla hiçbir şekilde ilgilenmiyor. Bunları ağzına almamanın yanı sıra Erdoğan’ın içte hemen bütün saldırılarını ve özelikle Özerk Yönetim’e ve Suriye’ye ilişkin himayeci sömürgeci politikasını eksiksiz destekliyor.

Sayın Öcalan’ın resmi olarak müzakereci kabulü eşiğine rağmen barış ve demokrasinin kapısının, bütün demokratik ve sosyalist güçlerin antifaşist bir programla kuracağı birleşik cephenin kitlesel mücadele seferberliğiyle açılacağı görülüyor. Bu, aynı zamanda Özerk Yönetim’in kazanılmış mevzilerini korumasının da yoludur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.