Tehlike ve riskleri bertaraf etmeliyiz

Demir ÇELİK yazdı —

  • 'Osmanlı’nın toprakları' diyerek Rojava ve Başûr’u kendilerine katmak isteği ile yanıp tutaşan yeni rejim sahipleri, bir koyup on kazanmanın farklı hesapları içindeler.

2002’de AKP’nin Türkiye’de seçimleri kazanması, ABD’nin Ortadoğu stratejisi gereğince mümkün olmuştu. Erdoğan’ın siyasi karizması ile Gülen hareketinin askeri bürokratik örgütlülüğünü buluşturan ABD, bunun Ortadoğu ve İslam dünyasında önemli bir işlevinin olacağını düşünüyordu. ABD ve küresel emperyalizmin Ortadoğu’yu yeniden dizaynı Saddam rejiminden başlayarak, BAAS’çı rejimleri askeri yoldan tasfiyesiyle sürdü. Bunu daha çok vekil savaşçılarla ya da vekil devletlerle yapan ABD, 2006’da Saddam’ı, 2011’de Mübarek ve Kaddafi’yi, 2024’te de Esad rejimini tasfiye etti. Bu rejimlerin tasfiyesi paralelinde iktidara taşınan AKP de, Kemalizmi tasfiyenin arayışı içindeydi. Bunu kendi başına da yapmıyordu. Yeni Ortadoğu’da BAAS rejimlerine yer olmayacağı kararına varanlar, Türkiye’de de militarist Kemalist rejimin tasfiyesinde hemfikirdiler. Bu nedenle 2007’de başlanarak ordu başta olmak üzere, yeni devlet rejimi önünde engel olacağı düşünülen asker-sivil bürokrasi içindeki Kemalist kadrolar tasfiye ediliyordu. Ergenekon operasyonları ve davaları bu nedenle devreye konuldu.

İddia edildiği gibi JİTEM’in kurucusu Veli Küçük, Tuğgeneral Levent Ersöz, Albay Cemal Temizöz gibi faili-meçhul cinayetlere adları karışanlara karşı yürütülen bu davada, iktidarın demokrasi gibi bir derdi yoktu. Öyle bir derdi olsaydı Kürt halkına karşı uygulanan özel savaş suçlarının ortaya çıkartılması yönünde ilerletilebilir, bölgedeki binlerce faili meçhul ve katliam aydınlatılıp Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünün önü açılabilinirdi. Hükümete karşı “darbe girişimi suçu” ile sınırlı tutulan bu dava üzerinden Kemalist kadroları iktidar seçeneğinden uzak tutmak amaçlanmıştı.                             

En nihayettinde 2010 referandumunda liberallerin de desteğini alan Erdoğan, orduyu MSB’na bağlayarak, ülkeyi ordunun vesayetinden kurtardığını, demokrasiyi ileriye taşıdığını söyleyecekti.

2012-2013 yıllarında 4+4+4 on iki yıllık zorunlu eğitimi devreye koymuş, ilkokuldan başlayarak din dersinin zorunluluğunu getirmiş, her yere imam hatip liseleri açmış, sonrası yıllarda ÇEDES projesi ile imam ve vaizleri eğitimin her kademesinde dinsel dönüştürmeyi uygulamaya aldı.

2016’da Kılıçdaroğlu’nun “AKP’nin dokunulmazlıklarının kaldırılması teklifi Anayasaya aykırıdır. Ancak CHP olarak biz evet diyeceğiz” diyerek Erdoğan’ın yeni rejimine yol vermekle kalmadı, toplumu mücadeleden alıkoyarak, seçimi tek kurtuluş yolu göstererek Erdoğan’ın gayri meşru seçimlerine meşruiyet kazandırdı.

2016’da demokratik siyasetin tasfiyesi, sivil toplum örgütlülüğünün dağıtılması, medya ve basının merkezileştirilmesi, kayyum rejiminde ısrar, anayasayı ve uluslararası sözleşmeleri hiçe sayan keyfi yaklaşımları, Kemalist rejime karşı ikame edilen yeni rejimin uygulamaları olmaktaydı. Bu dönemde Bahçeli ortaya çıkarak; “Madem Erdoğan anayasaya uymuyor, biz anayasayı Erdoğan’a uyduralım” diyerek devletin yeniden dizaynına tam desteğini sundu. Nisan 2017’de yapılan referandumla bugünkü ucube rejimin gerçekleşmesine neden oldu. 2017 referandumu Kemalist devlete karşı devletin yeniden dizaynının referandumuydu. O günden itibaren Kemalist rejimin kalelerini, bir bir fetheden iktidar sahipleri 7 Ekim 2023’te ortaya çıkan uluslararası konjonktürü lehlerine çevirmek üzere bir yandan Kürt Siyasal Hareketi ile görüşürken, diğer yandan da Kemalist rejimi siyaseten tasfiye etmeye devam etti.

“HDP kapatılmalıdır. HDP’yi yasaklamayan AYM kapatılmalıdır” diyerek herkese ve her kesime ayar veren Bahçeli, 2024 Ekim’inde DEM Parti Eşbaşkanlarının eli sıkmış, Kürt Halk Önderi için  umut hakkını dile getirmiş, Kurucu Önder demeye başlamıştı. Onun Kürt diyaloğunda ısrarına karşın Erdoğan’ın ayak sürtmeye, zamana yayarak çürütmeye çalıştığına tanıklık ediyoruz. Keza 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ile başlayan siyasi operasyonlarını Erdoğan muhtemel rakiplerini tasfiye operasyonuna dönüştürmek istese de, hukuk dışı bu operasyonlar asıl olarak Kemalizmin siyaseten tasfiyesi operasyonu olma karakterindedir.

İçeride bunlar olurken, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack’ın Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne “Tek Millet, Tek Ordu, Tek Suriye..” dayatması sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun idari ve siyasi yapısına vurgu yapması, Erdoğan’ın tarihi açıklama yapacak diye pazarlanan 12 Temmuz açıklamasında ”Türk, Kürt, Arap ittifakı…” söylemi ile Barrack’ın açıklamalarının aynı döneme denk gelmesi Türkiye’nin Misak-ı Milli siyasi hülyasında ısrarcı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle devlet katında ve iktidar bloku arasında Kürt sorunu ve çözümü, Alevi sorunu ve çözümü konusunda farklı arayışların olduğu, bu farklı yaklaşımlar arası çelişkilerin olduğu biliniyor. Yeni rejimin sahipleri arasında benzeri bir çelişki ve çatışma Rojava ve Başûr Kürdistan konularında da yaşanmaktadır. 'Osmanlı’nın toprakları' diyerek Rojava ve Başûr’u kendilerine katmak isteği ile yanıp tutaşan yeni rejim sahipleri, bir koyup on kazanmanın farklı hesapları içindeler.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.