Teoride tartışma, programda birlik

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Tartışma özgürlüğü ve devrimci pratik arasındaki diyalektik, zıtların birliğidir. Teori, tartışmayı; program, pratiğe geçmeyi gerektirir. Şu anda teori tartışmaları sürüyor, sürmelidir; program ise uygulamadadır, etrafında birleşilmelidir.

VEYSİ SARISÖZEN

Başkan Öcalan, aynı anda son derecede önemli felsefi, sosyolojik bilimsel tezlerle yine son derecede önemli politik aktüel görüş ve kararlarını, çoğu zaman aynı metin içinde dile getiriyor. Bu tarz, kendisine ait özgün bir tarzdır. Bu tarzın sonucu olarak her açıklanan metin, filozoflardan bilim insanlarına, politik aktivistlerden köşe yazarlarına, Öcalan’ın dostlarından düşmanlarına, enternasyonalistinden milliyetçisine kadar geniş bir yelpazede, her kesimin ilgi alanına göre, farklı düzlemlerde ele alınıyor, tartışılıyor, kabul görüyor ya da eleştiriliyor.

Türkiye’nin düşünce tarihi, böyle zengin bir tartışma tablosuna hiçbir zaman şahit olmadı. Gerçi 1960’larda da canlı bir tartışma ortamı vardı ama tartışmalara konu olan hiçbir isim (bir ölçüde Dr. Kıvılcımlı hariç) doğrudan Türkiye’nin sorunlarından hareket ederek görüşleri tartışılan isimler değildi. Tartışmalar, biz solcular açısından Marks, Engels, Lenin, Stalin gibi isimlerin eserlerini yorumlama temelinde sürüyordu. Şimdi yaşadığımız tartışmalarda geniş yelpazeli hemen hemen tüm konular, Başkan Öcalan’ın metinlerinde yer alan konulardır.

Tartışmaya değer eleştiri varsa

Ben, elbette kabaca çizdiğim bu tablodan, çok uzun yıllardır yaşanan düşünce durgunluğunu aşmak üzere olduğumuz bir eşiğe ulaştığımızı, kimi solcular bu tartışma sürecini, kendi içlerinde yürüttükleri ve birbirlerini tasfiye amacıyla yaptıkları “ideolojik savaşa” çeviremezlerse, bir tür “devrimci rönesans” yaşayacağımızı düşünüyorum. Buradan hareketle kimilerinin “ideolojik provokasyonlarına” gelmemek, kirli yaftalamaların içinde, “kırıntı” halinde tartışmaya değer bir eleştiri varsa, onların çoktan “kendini tasfiye eden” bir mekanizmaya dönmüş üsluplarının düzeyine düşmeden ve bu “kırıntıları” küçümsemeden ele almanın doğru olacağını sanıyorum.

Aynı zamanda Başkan Öcalan’ın derin teorik arka plana sahip görüşlerini, bir bütün halinde kavramanın kolay olmadığını da bilmek gerekir. Kendi kişisel tecrübemden de hareket ederek, kimi Apocu aktivistin söz konusu “ideolojik provokasyonlar” karşısında Başkan Öcalan’ın karmaşık sorunları ele alan kapsamlı düşüncelerini tartışmadan, “savunma” psikolojisiyle hareket ederek, tartışma sürecinde bir tür “karşı duraklatıcı” rol oynayacaklarını da tahmin ediyorum. Hele bu tür bir “savunma” psikolojisinin özgür medyaya yansıması, sanılandan da olumsuz sonuçlar verir.

Düşünce durgunluğuna karşı savaş

Başkan Öcalan, hiç kimseden öne sürdüğü görüşlerini tartışmasız onaylamasını istemiyor. Tam tersine O, görüşlerinin herkes tarafından tartışılmasını teşvik ediyor. Bu da doğaldır, çünkü Başkan Öcalan, Marks’a karşı değil, düşünce durgunluğuna karşı savaş açmıştır. Düşünce durgunluğundan kurtulmanın ilk adımı, beyinlerdeki “dogmaların” dogma olduğunu kabul etmek; hiçbir düşünceyi dogmalaştırmadan anlamaya çalışmak, tartışmak, eleştirmek ve bu sürecin sonunda kavramaktır. Kavranan düşüncenin bile, ancak sosyal ve politik mücadelenin pratiğinde doğrulanacağını ya da doğrulanmadığı her durumda değişeceğini önceden kabul etmektir.

Felsefi ve bilimsel tezlere yaklaşım yöntemi böyle olmakla birlikte, politik parti ya da hareketin “bilimler akademisi” olmadığını şiddetle vurgulamak da şarttır. Başkan Öcalan düşüncelerini, Marks’ın 11. Tezindeki “filozoflar” gibi hayatın dışında inşa etmiyor. O, düşüncelerini sadece bizlerin tartışmalarına sunmuyor, tümünü devrimci pratiğin hakemliğine sunuyor. Devrimci düşünürün liderlik cesareti, devrimci pratiği en büyük hakem saymasında gizlidir.

Devrimci pratiğin seyri ve cesaret

Başkan Öcalan’ın hakemliğine sunduğu devrimci pratik nedir? Devrimci pratiğin ilk adımı olan, “demokratik halk devrimi”ni tamamlama amaçlı Barış ve Demokratik Toplum sürecini başarıya ulaştırmak; bu “negatif devrimin” tamamlanması “ölçüsünde” “pozitif devrime”, yani "konfederal komünalist, cinsiyet özgürlükçü, demokratik sosyalizme” yönelmektir. Burada artık esas olan “tartışma” değil, “devrimci pratiğin” nasıl seydeceğini önceden bilmediğimiz, sayısız faktörün akıntılara, anaforlara, fırtınalara yol açtığı tehlikeli sulara tereddütsüz atılmaktır. Başkan Öcalan, ömrü boyunca biriktirdiği ve bugün tartışılan bütün düşünceleriyle birlikte bu devrimci pratiğin binbir riskle dolu, bulanık, hatta kirli, mikroplu sularına Şubat Manifestosu’yla boylu boyunca atıldı; herkesten beklediği de felsefi ve bilimsel tezlerini kumsalda savunması değil, tıpkı kendisi gibi bu bilinmezlerle dolu suya cesaretle atılmasıdır.

Politik mücadele yoldaşlığının kıstası

Gerilla, nasıl oldu da Önderlerinin düşüncelerini kavramak için tartıştıkları bir sırada, kafalarında binbir soru varken, Şubat Manifestosu’yla birlikte silahlarıyla birlikte suya atlayıverdi? Atlayıverdi, çünkü ölüm rüzgarları esen, kar fırtınalarıyla görünmeyen dağ yollarına da gözlerini kırpmadan adım atmışlardı. Gerillacılık dağa atılan ilk adımla, yüzmek de suda ilk kulaçla öğrenilir. İşte bu noktada Başkan Öcalan’ın düşüncelerini tartışma düzleminden bu düşüncelerin hakemi olan devrimci pratiğe yaklaşımla kişinin devrimci mi yoksa başka bir şey mi olduğunu ortaya koyacak olan düzleme geçmiş oluyoruz. Bu aşamada elinde “kıpkızıl bayrak” taşıyor olsa da, her kim bu tehlikeli sulara atılmaktan geri duruyor, hele bu sulara atılanlara karşı, “Apo’nun falanca teorisi, mesela proletarya diktatörlüğü ile ilgili düşüncesi yanlıştır, suya sakın atlamayın” diyorsa, o kimseyle politik mücadele yoldaşlığı yapılamaz. Bu kişi ayağından “dogma” zinciriyle karaya bağlanmıştır, o zinciri koparmadan sulara atlayamaz.

Tartışmalar sürmeli, programda birleşmeli

Sonuç olarak şöyle diyebilirim: Teorik tartışma ile devrimci pratik arasındaki ilişkinin, birinin tartışma özgürlüğünü gerektirmesi, diğerinin devrimci disiplini ve devrimci birliği gerektirmesi bakımından birbirine “zıt” iki kutup gibi görünmesi kimseyi yanıltmasın.Tartışma özgürlüğü ve devrimci pratik arasındaki diyalektik, zıtların birliğidir. Bu birliği kavramayanlar, ya örgütlü hareketi “tartışma klübüne” çevirir ve devrimci pratikten koparırlar ya da “tek sesli” monolitik bir parti içinde düşünceyi boğarlar. Devrimci teori olmadan devrimci pratik ve devrimci pratik olmadan devrimci teori olmaz. Teori, tartışmayı; program, pratiğe geçmeyi gerektirir. Şu anda teori tartışmaları sürüyor, sürmelidir; program ise uygulamaya konmuştur, etrafında birleşilmelidir.

Orhan Veli’nin şiirinden birkaç mısra ile bitireyim:

“Heeeeey!

Ne duruyorsun be, at kendini denize,

Geride bekleyenin varmış, aldırma,

Görmüyor musun, her yanda hürriyet,

Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol,

Git gidebildiğin yere.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.