Türk dış politikasızlığı ve Şangay İş Birliği Örgütü 

Cafer TAR yazdı —

  • Muhtemelen dünyada bu kadar tutarsız bir dış politika izleyen başka bir ülke yoktur. Hem ABD ve Batı ile müttefiklik söylemi hem de Tahran’da İran ve Rusya ile verilen fotoğraf ve hemen arkasından Şangay İş birliği Örgütü toplantısına Cumhurbaşkanı düzeyinde katılım uzun vadede sürdürülemez. 

AKP iktidarının ilk yıllarında yeni Osmanlıcılık olarak tanımlanan bir dış politika gündemdeydi. Buna göre bu coğrafya yıllarca Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilmiş; fakat yıllar sonra Osmanlı Devleti ve bölge halklarının arasına Emperyalizm girmiş ve yüz yıllar boyunca sözüm ona rızaya dayalı ve bir ahenk içinde yürüyen ilişkiler bozulmuştu. 
 
Halbuki işler hiç de öyle değil; Osmanlı coğrafyasında yaşayan halklar Osmanlı imparatorluğunu çok iyi tecrübelerle hatırlamıyorlar. Hiç birisi Osmanlı dönemine özlem duymuyor; aksine her birisi Osmanlı’nın ülkelerini terk ettiği günü kurtuluş günü olarak kutluyorlar. 
 
Türkiye’de özellikle muhafazakârlar yıllarca kendilerini bunun tam aksine inandırarak politika belirlediler. Onlara göre Türkiye Batıcı dış politikanın etkisiyle diğer Müslüman ülkelerle arasına mesafe koymuş bu yolla onlardan uzaklaşmıştı.  
 
Türk muhafazakarlarının diğer Müslüman halklara bakışında tamamen yukardan ve egemenlikçi bir yön vardır. Türklerin diğer Müslüman halklara önderlik etmesini bir tür ilahi görev olarak görürler.  
 
Nasıl ki Kemalist elitin “arkadan vuran, kalleş Arap!” yaklaşımı saygısız ve aşağılayıcıysa, muhafazakarların yönetilmeye muhtaç küçük kardeş yaklaşımı da aynı ölçüde saygısız ve aşağılayıcı bir yaklaşımdır.  
 
Nitekim AKP iktidarının Yeni Osmanlıcı siyaseti bütün Arap çevrelerde tepki ile karşılandı; Erdoğan ve çevresi neredeyse bütün Arap ülkeleri tarafından reddedildi. Türkiye’nin onca çabasına rağmen Türk dış politikası Müslüman coğrafyasında istediği başarıyı elde edemedi; hatta tam tersine tecrit edildi.  
 
Arap coğrafyasında Türkiye’nin Katar’dan başka dostu kalmadı. Böylece Türkiyeli muhafazakâr elit de gerçeğin kendisiyle yüzleşmek zorunda kaldı; muhafazakârlar “Yeni Osmanlıcılığın” çöküşü sonrasında bir türlü bir daha karşılığı olan bir dış politika belirleyemediler. 
 
Bu çevre demokrasiye inanmıyor, Batı kurumları ve değerleriyle hiç alakaları yok; bundan dolayı Avrupa Birliği’nden aday üye statüsü almış olmalarına rağmen üyelik sürecinde mesafe alamıyorlar.  
 
AKP Türkiye’si başta AB ve NATO olmak üzere bütün Batı kurumlarıyla bir uyumsuzluk yaşıyor. Bu uyumsuzluk tek yönlü de değil; Batı da Türkiye’yi yönetenlerle ve Türkiye’de hâkim olan anlayışla büyük bir uyumsuzluk yaşıyor.  
 
Türkiye’nin uzun bir süredir belirli bir ilkeye ve eksene dayalı bir dış politikası yok. Türkiye’yi yönetenler bırakın uzun vadeyi orta vadeli dış politika belirleme becerisinden ve birikiminden bile yoksun bir durumdadırlar.  
 
Erdoğan ve çevresi dış politikayı çok uzun bir süredir sadece bir iktidarda kalma oyununa indirgemiş durumdadırlar. İktidar çevreleri tamamen kapalı devre, sadece kendilerinin bildiği, halktan gizlenen bir dış politika izlemektedirler.  
 
Onlar için temel kaygı iktidarlarının devamı olmaktadır; bu noktada bu ülkede yaşayan insanların çıkarları onları pek ilgilendirmiyor. Sözde kendilerini İslamcı olarak tanımlamalarına rağmen bu noktada bile hiçbir ilkeleri, prensipleri olmadığı için uzun bir süredir AKP iktidarının dış politikası konusunda bir ön görüde bulunmak neredeyse imkânsız hale geldi.  
 
Muhtemelen dünyada bu kadar tutarsız bir dış politika izleyen başka bir ülke yoktur. Hem ABD ve Batı ile müttefiklik söylemi hem de Tahran’da İran ve Rusya ile verilen fotoğraf ve hemen arkasından Şangay İş birliği Örgütü toplantısına Cumhurbaşkanı düzeyinde katılım uzun vadede sürdürülemez. 
 
Erdoğan rejimi içerde zayıflıyor; artan yoksulluk ve çürümenin artık gizlenir saklanır yanı kalmadı. Bütün bunlar Erdoğan’ın halk nezdindeki popülaritesini azaltıyor; düne kadar Erdoğan’ın küçümsediği muhalefet gittikçe daha görünür hale geliyor ve Erdoğan muhalefetle baş etmekte zorlanıyor.   
 
Aynı şey uluslararası ilişkilerde de yaşanmaya başladı; daha birkaç yıl öncesine kadar Fransız savaş gemilerine kafa tutan, İtalyan ENI şirketinin sondaj gemilerini kovalayan Türkiye şimdilerde aynı firmanın ve Total’ın doğal gaz çalışmalarına ses çıkaramıyor.  
 
Çok övündükleri Abdülhamit Han sondaj gemisi 50 km’den öteye gidemiyor; çünkü birçok ülke Erdoğan’ın içerde ve dışta zayıfladığının farkında.  
 
Erdoğan’ın Şangay İş Birliği Örgütü’nün toplantısına katılması bu perspektiften bir diplomatik başarıdan ziyade; muazzam bir tutarsızlığın ve çaresizliğin dışa vurumu olmaktadır. Erdoğan yönetiminde Türkiye çok daha güçlü savrulmaların muhatabı olacaktır.  
 
Bundan dolayı Erdoğan üzerinden hesap yaparken onun hamlelerini hesaplamaktan çok kendimizi güçlendirmenin ve büyütmenin çabası içerisinde olmalıyız; ancak böyle Erdoğan rejimi ile mücadele edebilir, kendimizi geleceğe hazırlayabiliriz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.