“Türkmen Dağı Tugayı” adlı haydutlar
Mihraç URAL yazdı —
- Türkmen Dağı Tugayı hiçbir şekilde savaşa girmeden, yolları açık olarak Lazkiye’ye geldi. Burada bu hayasızların giriştiği ilk şey talan oldu. Bu talanda binlerce Alevi ailenin mülkleri yağmalandı, el konuldu
8 Aralık 2024 tarihli değişim gerçekte bir değişim değil, bir hırsızlık süreciydi. Onlara göre “Devrim”di. Oysa zerre kadar devrimle ilgili değillerdi. Pratik olarak bu Türkmen Dağı Tugayı bir kurşun bile sıkmamıştı. Zaten kurşun sıkan da yoktu. Olay CIA tezgahıydı, onlar özel operasyonlar düzenleyenlerdi. Konuyu 11-13 Nisan Antalya Diplomasi Forumu’nda, Jeffrey Sachs’tan aktaran İlay Aksoy, Beşar Esad’ın yıkılışını doğrudan CIA operasyonuna bağladığını açıkladı. Uzun uzadıya bu konuyu tarihe bağlayan Jeffrey Sachs, tüm dinleyenleri oturduğu yerde dondurdu. Jeffrey Sachs’in anlattıkları, 14 yıldır bizim anlatıp durduğumuz şeyin kısa bir özeti idi. Ebu Muhammed Colani böylesine bedavadan gelip Şam’da iktidar oldu. Bu şahbaz adamın böylesine hazır, böylesine üçkağıtçı tarzda iktidarı ele geçirmesi gerçeği ortada dururken, Türkmen Dağı Tugayı hiçbir şekilde savaşa girmeden, yolları açık olarak Lazkiye’ye geldi. Burada bu hayasızların giriştiği ilk şey talan oldu. Bu talanda binlerce Alevi ailenin mülkleri yağmalandı, el konuldu. Bu talandan benim mülküm de nasibini aldı. Büyük emeklerin sonucu 45 yılın çabalarıyla oluşan mülklerimin, şahsi emeklerimin ürünü olan evlerimi yakıp küle çevirdiler, içlerindeki tüm ev eşyalarımı, onlarca kamyonete yükleyip çaldılar.
Bu haydutlar iktidarı alır almaz sivilleri koruyacağını açıklamışlardı. Sivillerin mal ve servetlerine kesinlikle dokunulmayacağını ifade etmişlerdi. Ama ilk yaptıkları şey sivillerin mallarına ve mülklerine tecavüz oldu. Üstelik onların mezhepsel inançlarını sorgulayarak, kültürlerine saldırarak ve kutsal değerlerine ağır hakaretler ve aşağılamalar yaparak yaptılar bunu.
Bu, çağ dışı bir saldırıydı, insanlıkla ilgisiz, aşağılıkla müptela bir adımdı. Bizler bu eylemleri gördükçe bunların ne yeni devlet kurma çabasında olduklarını ne de yeni bir iktidarın nispi koşullarına tanıklık ettik. Adamın, sakal tıraşını düzeltmekle, kravat ve takım elbise ve karısını da siyahlarından kurtarıp mavi elbiseler giydirerek kafasındaki ideolojik takıntıları gideremeyeceğini gördük. Bunların yedek tekerleği olan Türkmen Dağı Tugayı’nın da farklı olmadığını gördük. Bu ikinciler daha vahşi tarzda saldırdılar. Evlerimdeki değerli sanat ve kültür varlıkları olan yaklaşık 100 yağlı boya tablomu ve çok az insanda bulunacak 10.000 (on bin) çok değerli kitabımı alıp götürdüler. Bu kültür ve sanat eserlerini yaktıkları bilgisi ise beni en çok üzen şey oldu. Bu sanat eseri tabloları ve bulunması ender olan kitapları toplamak mümkün değildir. 45 yıldır topladığım, emeklerimin ürünü olan, korunması gereken binlerce vesika, haritanın böylesine uçup gitmesi can yakıcıdır. Aydınlığa düşman, zifiri karanlığın temsilcisi bu insanlar, ‘savaş sonrası ganimet’ diye topladıkları sanat ve kültür eserlerini yakmışlar. Bunları koruyan HTŞ ise bu istilaya ön ayak oldu. Her ikisi de aynı meşrepten geliyor, birbirlerini koruyor ve onaylıyor. HTŞ güçlerinin devlet kurma şansları yoktur, küçük bir alanı dahi yönetme şansına sahip değildir. Kendilerini her alanda ve her koşulda zayıf ve yetersiz gören HTŞ güçleri, kendileri gibi olan ve hiçbir çatışmada ciddi bir çabası olmayıp kaçan, hep Türkiye korumasına muhtaç olan Türkmen Dağı Tugayı’nı destekleyip durdu, onların çaldıklarına ve yaktıklarına sahip çıktı. Bu, onların, Suriye halkına herhangi bir iyilik yapamayacaklarını da göstermiş oldu. Bu ikili yerelde böyle ortak davranmasına karşın ulusal çaptaki olaylarda ise birbirlerini yeme yarışına girdiler. HTŞ’nin oluşturduğu geçici hükümette bir bakanlık dahi vermediler, onları bir kenara ittiler. Buradan da anlıyoruz ki iç çekişmeleri ve çatışmaları hızla gelişiyor ve hızla bunların egemenlikleri yıkılmaya doğru gidiyor.
Buna rağmen Rojava güçlerinin bunlarla yaptıkları anlaşma yerindedir ve Kürt hareketinin resmî statüde yer alması için gereklidir de. Özellikle federalizm yönünde ilerlemesi ve bununla da diğer azınlıkların hak taleplerine alan açması çok önemlidir. Yaptıkları anlaşmalar sayesinde Suriye’de katliamların önüne geçme ve daha olumsuz gidişatın önünde engel olma çabaları yerindedir. Bu konuda ne kadar başarılı olabileceklerini karşılıklı güç dengeleri ve koşullar belirleyecektir. Kürtler, ulusal hakları ve çıkarları konusunda kritik ama bıçak sırtında adımlar atıyorlar. Alevilerin de bir an önce örgütlenme alanındaki eksikliklerini gidererek hem ülke hem de kendi topluluk çıkarlarını dayatabilecekleri bir konuma gelmeleri zorunludur.
Alevi sahasında bizler gibi mağdur olanlar, Kürtler gibi örgütlü olsaydık başımıza bu katliamlar gelmeyecekti. Bu açıdan bakınca Alevilerin federasyon talebi hayati öneme sahiptir ve bunun için mücadele edilecektir. Bu hedef doğrultusunda örgütlü olmak, dağınıklıktan kurtulmak gerekmektedir. Bu yolda önemli bazı adımlar atılmıştır ama daha yapılması gereken çok şey vardır. Gerek Türkiye’nin iktidarını gasp etmiş olan AKP diktatörlüğünün emrindeki cihatçı ülkücü kisvesi altındaki yağmacı hırsız çetesinin yayılmasına, gerek Alevi soykırımına engel olmak ve gerekse de bütün Suriye’nin HTŞ çetesi tasallutuna, dolayısıyla çağ dışı bir koyu karanlığa mahkum edilmesine engel olabilmek için Suriye’nin en büyük ikinci inanç topluluğu olan Alevilerin hızlıca örgütlenmesi zorunludur. Bu topluluk gerek askeri gerekse de siyasi bütünlüğünü kurmalı ve kendi varlığını dayatmanın olanaklarına kavuşmalıdır.