Xızır’ın hikmeti ile...

Demir ÇELİK yazdı —

  • Tam da Xızır ayında olduğumuzdan hareketle mazlum ve mağdurlar olarak birbirimizin Xızır’ı olmamız gereken bu süreçte amasız, fakatsız yarını birlikte inşa etmeliyiz. Bu nedenle toptancı yaklaşımlar yerine özgün ve özerk olan bu inancın evrensel değerleri gereğince bir olmalı, diri olmalı ve iri olmalıyız. Haq yardımcımız, Xızır yoldaşımız olsun!

Sanayileşmenin yol açtığı sınai merkezlerine yaşanan yoğun göçlerin sonucu olarak Alevi inancı, sosyal ve kültürel değerlerini hızla kaybederek Alevi inanç ve toplum da hızla değişime uğrar. Halbuki Raa/Rîya Heqî inancı binlerce yıl devlet ve iktidar dışı inanç olmanın özgünlüğü ile kırsalda yaşıyordu. Dikey olmayan yatay Ocaxlar sistemi ile inanç toplumsallığının sosyal ve kültürel değerlerini içselleştirerek sürdürmeleri, devletle ilişkilerini sınırladığı gibi devletin ideolojik aygıtlarından uzak kalmalarına, inancın iktidar dışı sosyal ve kültürel değerleri ile kendi toplumsallıklarını yoğunca yaşamalarına olanak sağlıyordu.

Kemalizm’in 1925’lerde Ocaxları kapatması ve Ocaxlar üzerinde kurduğu mutlak denetimle Alevilerin dönüştürülmesi süreci başlar. Kentlere başlayan göçlerle Kemalizm’in bu müdahalesi daha da sonuç alıcı olur. Yarım yüzyılı bulan bu dönüştürme hamlesi Selçuklu- Osmanlı döneminin dönüştürme faaliyetleri üzerine oturunca, Alevilerin hakikatinden, tarihinden, sosyal ve kültürel değerlerinden uzaklaşmaları çok derinden yaşanır. Siyasi müdahale ve kentleşme ile birlikte doğal ve demokratik inancın ahlâki ve politik değerleri ve onun yatay toplumsallığı kaybolmaya başlar. Ocax sisteminin yasaklanması ve aşiretler konfederasyonun dağıtılması sonucu asimilasyona iyiden iyiye açık hale gelirler.

Pir-rayber- talip ilişkisinden ve sosyal, kültürel değerlerinden yoksun kalan Aleviler temel insani değerlerini ve onların kurumsallığını da kentleşmeyle beraber kaybeder. Aleviler bu süreçte kendi toplumsallıklarını oluşturan kurumlarına yabancılaşmakla kalmazlar, okulda, kışlada, sokakta ve mahallede asimilasyon ve başkalaşmayı derinden yaşayarak kendi hakikatine sırtını da dönme durumunda kalır.

Devletin zor ve ideolojik aygıtları üzerinden inanca ve toplumsal formlarına müdahalesi sonrasında yaşanan kentleşme sürecinde sol düşüncenin sekter ve yanlış yaklaşımı inanca yabancılaşmada çok etkili olur. Ulus- devletin ulusçuluk dinini aşmayan sol düşünce, özgün ve özerk yapıları hiçleştiren, yok hükmünde gören yanlış yaklaşımları, devletin bu toplumsallığı dağıtmasında kolaylaştıran bir işlev görür. İnancın insanın kök hücresi değerleri olan ahlaki ve politik değerleri ile inancın özgürlükçü tarihi direnişçi çizgisinden habersiz olan ulusçuluk dininin etkisindeki sol, devlet dışı bu insan toplumsallığını referans alacağına karşısına dikilmeyi kendisine görev edinir o süreçte.

Devlet bir yandan katliamlarla Alevileri ortadan kaldırmaya çalışırken, bir yandan da eğitim, sosyal, ekonomi politikalarıyla din, siyaset ve medya- basın aracılığıyla asimilasyona tabi tutarak başkalaştırıyor, ulusalcı sol düşünceyi Aleviler içinde yayarak ve örgütleyerek Alevileri Türk ve Sünni İslam olduklarını iknâ etmeye çalışıyordu. Ateist ve din karşıtı olduğunu söyleyen ulusçuluk dininin etkisindeki sol düşünceyi fırsat bilen devlet, ulaşamadığı Alevilere çoklu ve parçalı siyasal yapılar sayesinde kolayca kendi ideolojik zihniyetini yayma olanağını bulmuş oluyordu. Ocax sistemi ile binlerce yıl dillerini, kültürlerini, sosyal yaşam alanlarını öz güçlerine dayanarak devletli sisteme rağmen sürdüren, her tür sorunu demokratik tarzda çözen, paylaşan, dayanışan ve ortaklaşan, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi politik değerler etrafında kendilerini örgütleyen bu insan toplumsallığını parçalamak devlet için olmazsa olmaz konumdaydı. ‘Çıban Başı’ dediği bu toplumsallığı soykırımla dağıtmak isteyen ulus- devlet, kültürel ve inançsal hafızamızı karartmaya, bizleri belleksizleştirmeye tabi tutarak inancımıza yabancılaşmamızı dayattı bizlere.

Alevi toplumsallığının öncüsü Pirler, bu dönemde toplumla ilişkisini yitirmeye başlar, onlara olan ihtiyaç sembolik düzeye iner. Pirler ana dil ile inancın sosyal ve kültürel değerlerini aktaramaz olunca ana dilden kaçış, kültüründen uzaklaşma hızla yaşanır. Cemlerde her tür sorununu toplumun etik kurallarıyla çözen Aleviler, bu süreçle birlikte bu toplumsallıklarını kaybedince sisteme ve sistemin hukukuna muhtaç hale gelirler. Böylece Ocax sisteminin dikey olmayan toplumsallığın tarihi direnişçi çizgisinin halkası koparılmış oluyordu. Son yüz yıl boyunca üretilemeyen toplumsallık ve bu toplumsallığın sözlü kültür ve ritüellere dayalı taşıyıcı halkalarının bir bir koparılmış olması, yaşamakta olduğumuz ağır inançsal, siyasal ve sosyal travmaların nedeni olmaktadır.

Alevilerin inançlarına yabancılaşmaları beraberinde etnik kimliklerine de yabancılaşmalarına yol açtı. Asli kimliğinden kaçış ve uzaklaşma, Alevileri başkalaşıma açık hale getirdi. Buna rağmen İktidar İslam, doğal ve demokratik inanç sahibi Alevilere meşruiyet alanı tanımadı. İslam muhafazakârlığı ile ilişkilenmenin zorluğu yanında, kaçtığı kimlikler yerine ikame edilen ulusçuluk dininin çarpık seküler yaşamı içinde kendilerini görmeye başlayan Aleviler, Kemalizm’e sarılmayı çıkış yolu olarak görmeye başlar. Çünkü katliam ve soykırımcı politikalarına karşın Kemalizm, sosyal yaşamda Alevilere İslam’a göre daha görece “eşitlik” imkânı sunuyor algısı oluşturmuştu. Bu yanıltıcı eşitlikçi anlayış, beraberinde yeni risklerin de yaşanmasına neden oldu. Doğal ve demokratik inanç değerlerine yabancılaşan ve onları kentte yeniden üretemeyen Aleviler, Kemalizm’in ulusçuluk dini içinde erime, kendisini Türk ve İslam görmesi ile sonuçlandı.

Kürt, Türk, Türkmen, Çepni, Tahtacı ve Arap Aleviler Türkiye nüfusunun önemli bir kesimini oluşturmaktadır. Bu önemli toplumsal kesimi tümden ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını iyi bilen devlet, onları ehlileştirmek ve sisteme entegre etmek için önemli bir çabanın içerisinde oldu hep. Bir yandan sol ve seküler yaşama eklemlemeye, öbür yandan da Şia ve Sünni misyonerlik faaliyetlerine muhatap kıldı. Türk ve İslam olmayı onlara dayattı. Bugün de Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ile beyaz soykırımı yürütüyor. Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın yeniden dizayn edilmek istendiği bu dönemde bizim gibi devlet ve iktidar dışı kalan halklar ve inançlar için büyük tehlike ve riskler söz konusudur. Ancak eğer dönemin ruhuna uygun ve sürece cevap olma niteliklerine sahip örgütlü mücadele içinde olabilirsek büyük olanaklar ve imkanlar da söz konusudur. Yetmiş iki millete bir nazardan bakan inancımız gereğince mazlum ve mağdurlar arasına fark koymadan zalim, inkarcı ve katliamcı sisteme karşı birlikte mücadeleye bugün ekmek kadar, su kadar ihtiyaç vardır. Türkiye’nin demokratik hukuk sistemine evrilmemesinin en başta gelen nedeni; Kürt ve Alevi sorunu gibi iki kadim sorunu inkar etmesi ve çözümsüzlükte ısrar etmesindendir. Yüzyıl öncesinin paradigma ve perspektiflerinin iflas ettiği yeni paradigma ve çözüm perspektiflerinin gündemleştiği günümüzde Kürtler ve Aleviler siyasal alanda, kültürel, inançsal ve diplomatik alanlarda birlikte hareket edebilirlerse demokratik, eşitlikçi ortak yaşam iddiaları mümkündür. Başka da bir yol kalmamıştır. Tam da Xızır ayında olduğumuzdan hareketle mazlum ve mağdurlar olarak birbirimizin Xızır’ı olmamız gereken bu süreçte amasız, fakatsız yarını birlikte inşa etmeliyiz. Bu nedenle toptancı yaklaşımlar yerine özgün ve özerk olan bu inancın evrensel değerleri gereğince bir olmalı, diri olmalı ve iri olmalıyız. Haq yardımcımız, Xızır yoldaşımız olsun!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.