Yeni bir soykırım tehdidi
Aykan SEVER yazdı —
- Uluslararası güçlerin de ittirmesiyle İran'ın kuzeyine dönük beklentiler bir yana, Aliyev, Ermenistan'ın tamamının Azerbaycan'a ait olduğunu iddia ediyor. Bu koşullarda her şeyden önce bu coğrafyada yaşayan Ermeni, Asuri ve Kürt- Ezidi halklarının ikinci bir soykırım tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylemek maalesef abartılı olmaz.
2. Abdülhamid döneminde başlatılan, 1915'te doruğa çıkan Soykırım'ın üzerinden 108 yıl geçti. Ancak Ermenistan halklarının üzerinden soykırım tehdidi kalkmış değil. Ermenistan, 2. Dağlık Karabağ Savaşı sonrası 3. Dünya Savaşı'nın yeni paylaşım alanlarından birine dönüştü. Paşinyan yönetimi açısından yenilgi, kapsamlı bir bozgun haline henüz gelmese de bir çok açmaz ve zorunluluğu beraberinde getirdi.
Kısaca bölgede yakın zamanda olanları özetlemeye çalışalım. TC destekli Aliyev hanedanlığı 12 Aralık'tan bu yana Dağlık Karabağ'ın (Artsakh) işgalden şimdilik azade olan kısmıyla Ermenistan arasındaki bağlantıyı yani Laçin Koridoru'nu bloke ediyor. Yaklaşık 120 bin Ermeni uzun zamandır yokluklarla boğuşuyor. Bu engelleme Lahey Adalet Divanı'nın "Azerbaycan Laçin Koridoru'ndaki ablukayı kaldırmalı" kararına rağmen sürüyor. Bu hafta sonu ayrıca Azerbaycan tarafı koridor üzerinde askeri bir kontrol noktası kurduğunu açıkladı.
Bakü yönetimi Artsakh'ın kalan kısmının da kendi toprağı olduğunu ve burada yaşayan Ermenilerin de kendi vatandaşı olduğunu, bunu istemeyenlerin bölgeyi terk etmesi gerektiğini söylüyor. Bu konuda çok yönlü baskı uyguluyor. Askeri olarak da Dağlık Karabağ'da her geçen gün yeni bölgeleri işgal ederek kontrol ettiği alanı artırıyor.
Aliyev yönetimi açısından meselenin sadece Artsakh'ın kalan kısmı olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Uluslararası güçlerin de ittirmesiyle İran'ın kuzeyine dönük beklentiler bir yana, Aliyev, Ermenistan'ın tamamının Azerbaycan'a ait olduğunu iddia ediyor. Bu koşullarda her şeyden önce bu coğrafyada yaşayan Ermeni, Asuri ve Kürt- Ezidi halklarının ikinci bir soykırım tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylemek maalesef abartılı olmaz.
ABD ve AB yönetimleri aksi yönde çağrılara rağmen Aliyev'e desteği kesmiş değil. İsrail ise Bakü'nün işgalci politikalarını teşvik eder durumda. Azerbaycan geçen ay Tel Aviv'de elçilik açarken, geçen hafta da İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, Azerbaycan'ı ziyaret etti. Basına yansıdığı kadarıyla Cohen'in Aliyev'le görüşmesinde "iki ülke arasındaki askeri-stratejik işbirliğini genişletme" kararı alındı. Daha sonra İran'ın bir diğer komşusu Türkmenistan'a giden Cohen burada da büyükelçilik açılışı yaptı.
Bölgede Ermenistan'ın müttefiki ve "barış gücü" iddialarıyla bulunan Rusya, Dağlık Karabağ'da Azerbaycan'ın işgal ve abluka politikalarına karşı şimdiye kadar ciddi bir girişimde bulunmadı. Ancak bölgedeki kontrolünü de kaybetmedi. Fakat Paşinyan yönetimi ve Ermenistan halklarının önemli bir kısmının güvenini yitirdiği ise görünür bir durum. Olur olmaz ayrı mesele, fakat Ermenistan'da açıktan NATO'ya üye olmak bile tartışılır hale geldi.
Paşiyan yönetiminin Azerbaycan'ın iddiaları karşısında "Sovyetler Birliği'nin 1991 yılındaki sınırlarını kabullenme" siyasetini tercih etmesi normal koşullarda mecburi de olsa Aliyev'i durdurabilirdi. Ancak bu yaklaşım adeta Artsakh'da yaşayanları kaderine terk etmenin yanı sıra, içinde bulunduğumuz yeniden paylaşım savaşı gerçeğini anlamaktan uzak. Nitekim Aliyev ve TC'nin hedefinde bu toprakların öyle ya da böyle sömürgeleştirilmesi ve bölge halklarının köleleştirilmesi var. Bu yüzden rejimin karşısında atılacak yatıştırma siyaseti aksine Türk emperyalizmi tarafından boyun eğme olarak yorumlanacaktır.
Paşinyan yönetimi Azerbaycan saldırganlığını bölgedeki paylaşım savaşında belli iddiaları olan, ABD-AB-İran ve Hindistan'la ilişkileri geliştirerek dengelemeye çalışıyor. Zaman zaman ABD yönetiminde yer alan çeşitli kesimlerden Erivan'ı destekleyecek açıklamalar gelse de pratikte bu, Azerbaycan'ın saldırgan politikalarını engelleyebilecek durumda değil.
Paşinyan iktidarının "mecburi çıkış" aradığı yerlerden biri de TC. Deprem süreci iki ülke arasındaki diplomasiyi ilerletti. Ermenistan'da öteden beri Türk oligarşisinin işbirlikçisi olan sermaye kesimleri mevcut sıkışmış politik konjonktürde yeni Osmanlı'ya yeniden millet-i sadıka olma siyasetini kolaylıkla pazarlayabilmekteler. Ancak seçime ve geleceği varsayılan yeni yönetime büyük anlamlar yüklense de TC'nin karakteristik emperyal yaklaşımının -hele hele egemen sermaye kesimleri yerinden kıpırdamamışken- değişmesini beklemek fazlasıyla hayalci olur. Ancak göz boyamada mahir olan Türk egemen kesimlerine teslim olmaya gönüllü olanlar için yapacak bir şey yok.
Yeni bir soykırıma karşı gerçekten direnmek ve bölgede halklar arası ortaklaşmayı istiyorsak, bu devletlerin inisiyatifine terk edilemez. Bunu ancak biz yapabiliriz. Barış-ortaklaşma-özgürleşme, hesaplaşma ve adaletten geçer…