Yer altından notlar

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • AKP-MHP-Ergenekon iktidarının Qamışlo katliamı, Türk devletinin savaşçılara karşı giriştiği suikast saldırılarını Rojava kantonal sivil yönetimini yok etme hedefine tırmandırmasında yeni ve son derecede tehlikeli bir aşamadır.

AKP-MHP-Ergenekon iktidarı Qamışlo katliamı ile çizmeyi aştı. Bu katliam Türk devletinin savaşçılara karşı giriştiği suikast saldırılarını Rojava kantonal sivil yönetimini yok etme hedefine tırmandırmasında yeni ve son derecede tehlikeli bir aşamadır. “Raqip” hedefini isabetle vuruyor, Rojava devriminde kadınların öncü rolünü çok iyi kavradığını gösteriyor.

Acaba biz bu yeni soykırım aşamasının anlamını yeterince kavrıyor muyuz?

Dilimizden düşmeyen “öz savunma” giderek anlamını yitiriyor. Açık alanda mücadele olanakları daraldıkça siyasi hayat TBMM’ye sığınmanın yolunu ararken, siyasi hayatın kitlesi evini en muhkem savunma mevzii olarak görmeye başlıyor.

Böyle bir durum şaşırtıcı değildir. Faşist rejim altında kendini savunmanın ilk akla gelen halidir bu.

Oysa TBMM ve Ev dışında üçüncü bir yol daha var: Öncü savaşçıların yolu. Yer altı. Madem devlet güçleri “yerüstünü” cehenneme çeviriyor, yurttaşların en basit demokratik haklarını şiddetle yok ediyor, onları TBMM’ye ve Ev’lere hapsediyor, o halde bu saldırganlığa karşı “özsavunmanın” örgütlenme biçimi legal konumları, parlamento mevziini, mümkün olan bütün legal örgüt biçimlerini sonuna kadar kullanırken, devletin gözünden ırak, silahının namlusundan uzak “yer altı” örgütlenmesi olmalıdır.

Halk kitleleriyle bağı kopmuş izole örgütlerin “illegalitesinden” söz etmiyorum. Savaşkan bir halkın bağrındaki genç insanların “öz savunma” yolundaki örgütsel hamlesinden söz ediyorum.

Şimdi yazının havasını hafifletip, “Andersen masalları” tadında konuşalım.

Güçlü aile bağları “yer altı” örgütlenmesinin en temel “güvenlik faktörüdür.” Her evde üç kardeş ya da üç genç kuzen “yer altına” minimum riskle inebilir. Evde el ayak çekildiğinde bu üç genç gözlerden uzak toplantılarını yapabilir. “Örgütlenme” başarıldığına göre “eylem” hakkında tartışabilir. Malum artık hemen hemen her evde bir “matbaa” bulunmaktadır. Bir bilgisayar ile bir de printer, eğer kağıt da varsa ve gençlerin eli kalem tutuyorsa vaktiyle Lenin’in İskra adlı gazeteyi çıkarmak için kuyunun içine yerleştirmek zorunda kaldığı matbaayı zahmetsiz kurabilir. A4 kağıdına bir manşet çekebilir. Üç haberi kaleme alabilir, akıllı telefonlarıyla çektikleri bir işkenceci polisin resmini yerleştirebilir.

Mobese kameraları bu “ev gazetesini” sokakta evlerin kapı altından atmayı tehlikeli hale getiriyorsa, dağıtımın kolayı her zaman bulunabilir. Artık evler çok katlı. Üç kişilik “yer altı” örgütü yüz adet gazeteyi, diyelim ki bol güneşli yaz günü, geceleyin sekizinci katın damına çıkarak şöyle bir düzeneğe yerleştirir: Dibi delinmiş bir on kiloluk helva tenekesine su doldurulur. Altına iri bir taş konulan tahta parçasının ucuna yerleştirilir. Diğer uca (damın tam kenarına) gazeteler konur. Tenekedeki su boşalınca tahtanın ucundaki  gazeteler sekizinci kattan sokağa uçacaktır. (Uçar uçmaz düzeneği kaldırmayı unutmayalım.)

Şimdiki gençlik, biz eski kuşağın fi tarihindeki bu bildiri dağıtma yöntemimizle haklı olarak dalga geçecektir. Onlar benim aklımın ermediği çok daha karmaşık teknikler kullanabilirler.

Elbette yeraltında üç kişilik bir örgüt daha karmaşık eylemleri başaramaz. Başka örgütlerle bağ gerekir. Akraba ve aşiret ilişkileri yeraltını örme konusunda mükemmel bir ortamdır. Sokakta top oynadığın kapı komşun amca ve teyze oğlunu ve kızını bacak kadarkenden beri tanıyorsun. Konuyu ona açabilirsin. “Birileri örgütlenmiş, illegal gazete dağıtıyor, acaba biz de senle ve kardeşinle birlikte benzer bir örgüt kurabilir miyiz?” Dikkat: Kendi örgütünden hiç söz etmiyorsun. Böylece ikinci yer altı örgütü de kurulmuştur. İkisinin bağını sen biliyor ve kuruyorsun. İki örgüt, senin dışında birbirinden habersiz. Aynı yöntemle üçüncü, beşinci, yüzüncü örgüt kurmak işten bile değildir.

Haklı olarak gülüyorsunuz. “Veysi abe bu tür örgütlerin daniskası var Kurdistan’da” dediğinizi duyuyorum. Ama gülmeyin. Ben bu örgütlerden uzak, evinde oturan, bilgisayar oyunları oynayan gençlerle konuşuyorum. Şunu da biliyorum: Onlar bir gün içinde sizin sözünü ettiğiniz profi örgütçüler gibi olamazlar. Benim meselem, “öz savunmadan” yoksun olanların kafasında bu sorunu çözme düşüncesi yaratmak. Daha açığı Nusaybin’de “taş atan çocukların” akranlarına “madem taş atamıyorsunuz gazete atın” tavsiyesinde bulunmak.

İlahi hevaller. Yine başladınız gülmeye. “Devletin füzesine gazete mi atacaklar yani” demektesiniz. Haklısınız. Hatta Nusaybinli “taş atan çocuğa, gazete at demenin taş atmaya göre “geri” bir eylem biçimi olduğunu da kabul ederim. Ama “hiçbir şey atmamaya” göre bir şey atmanın yine de “ileri” bir adım olduğunu siz de kabul edin. “Hiçbir şey atmayan, bugün bir şey atarsa, yarın çok şey atar” dersem, siz, onların ağabeyleri kesinlikle bana katılacaksınız.

Tamam işte artık gülmediğinizi görüyorum. “Siz anladınız onu.” O halde onbeş yaşındaki kardeşinize “o bilgisayarı oyuncak olmaktan çıkart, bir matbaa yap, Zap’ta savaşan ablana yardım et” diyebilirsiniz. Ne de olsa şu yazdıklarım size gülünç gelse de, onbeş yaşındaki yurtsever çocukların, biraz “oyun” gibi görünen böyle bir deneyden geçmeden profi örgütçü olamayacağını benden daha iyi bilirsiniz. Öz savunmasız genci polise yem etmektense onu yer altında eğitmek bana daha akla uygun gelmekte.

O çocuklar belli ki bu yazıyı okumayacak. Zaten amacım da siz büyüklere o çocukları “boş oturmak” yerine işin bir ucundan tutmaya teşvik etmenize yardımcı olmak. Ve sakın yazdıklarımı o çocuklara okumayın, çünkü “bunu yazan geçmiş zamanda kalmış” diyeceklerdir. Siz yeni zamana uygun olarak “öz savunma” paradigmasını benden çok daha iyi anlatacaksınız.

Ve haliyle, çocuklara “öz savunma nedir?” diye anlattığınızda, kendi kendinize de “Hay Allah çocuklara diyoruz da kendimiz ne yapıyoruz” diye de düşüneceksiniz.

Düşünmek iyidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.