Yüzyılın fırsatları
Demir ÇELİK yazdı —
- Kapitalist modernitenin Suriye’nin geleceğine ilişkin stratejisi ile Türkiye’nin mevcut de facto koşulları fırsata çevirme hamlesi yeni gelişmelere gebe görünüyor. Dört parça Kürdistanlıların ulusal statü için ayağa kalkmaları gereken bu süreçte, parçaya dayalı çözüm yerine Kürdistan statüsünü esas aldığımızda büyük kazanabiliriz.
3. Dünya Savaşı askeri, diplomatik, ekonomik ve teknolojik alanda olanca şiddeti ile devam ediyor. Bu savaş 1. Paylaşım Savaşı’nın paradigması ve perspektifinin neden olduğu siyasal, toplumsal ve kültürel krizin aşılması arayışı olma karakterindedir. O dönemde İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin Ortadoğu’yu paylaşmaları esasına dayalı oluşturulan siyasi perspektife karşı, günümüzün hegemon güçlerinin yeni siyasi ve idari örgütlenmelere giden yolun taşları döşenmek isteniyor. Bu nedenle bu süreçte yaşananlar kişileri, siyasi partileri ve hatta devletleri aşan ölçekte siyasi ve toplumsal gelişme dinamiklerine sahiptir. Bu savaş üç temel çelişki üzerinden sürmektedir.
1-Emperyalistler arası çelişki,
2-Emperyalistlerle ulus- devletler arası çelişki,
3- Bu her iki devletli sisteme karşı devlet ve iktidar dışı kalmış halklarla inançlar arası çelişki.
1. Paylaşım Savaşı’nda Fransız ve İngiliz emperyalistleri Sykes-Pickot anlaşmasıyla Kürdistan’ı dört parçaya ayırmış, 22 Arap devletine yol vermişlerdi. Parçalanan Kürdistan ve Ortadaoğu’da inşa edilen ulus- devletler, şimdi de kapitalist modernite için engel olmaya başladıkları için ortadan kaldırılmak isteniyor. Bugün Ortadoğu’da yaşanan savaş kapitalist-emperyalist sistem ile statükocu ulus- devletler ve devlet dışı kalmış halklar arasında yaşanan bir savaştır. Bu savaşla statükocu ulus- devletler tasfiye edilmek, kapitalist modernitenin ihtiyaçlarına uygun siyasal sistem oturtulmak isteniyor. BAAS rejimlerinin ve Suriye’nin yıkılması, Birinci Paylaşım Savaşı'nda kurulan tekçi, inkarcı ve katı merkeziyetçi statükocu sistemin yıkılması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Ortadoğu’da yaşananlar yüzyıl öncesinin paradigmasının iflası, yeni idari ve siyasi paradigmanın işlevsel kılınmasıdır. Bu anlamda İran ve Türkiye ya demokratik hukuk sistemine evrilerek bu süreci kazasız, belasız atlatacaklardır. Ya da tekçi, inkarcı sistemde ısrar ederek yıkımı ve parçalanmadan onlarda nasibini alacaklardır.
Ulus- devletlerin oluşumu Kürdistan’ın parçalanması üzerine oturtuldu. Suriye, Irak ve Türkiye arasında Kürdistan’ın parçalanması sonrasında yapay Sünni Arap devletlerinin temeli atıldı. Bu nedenle emperyalistlerin Irak ve Suriye’de kurdukları bu merkeziyetçi siyasal sistem yıkılıyor, yerine kendilerine göre yeni bir yapıyı inşa etmek istiyorlar. Oluşturdukları hiyerarşikçi ve katı merkeziyetçi bu yapılar sermayenin, iktidarın ve teknolojinin uluslararası dolaşımı önünde engel olmaya başlayınca bu yapıları ortadan kaldırmak, yerlerine yeni ihtiyaçlarına cevap olacak idari ve siyasi yapıları devreye koymak istiyorlar. Dünün merkeziyetçi, kapalı idari ve siyasi yapılarına karşı, daha esnek, daha geçirgen ve kapitalist moderniteye entegre olabilme kapasitesine sahip ademi merkeziyetçi yapılar Ortadoğu‘da devreye konularak bu coğrafya yeniden dizayn edilmek isteniyor. Önceliğini BAAS rejimlerini yıkmaya veren kapitalist modernite 2010’dan bu yana Irak, Mısır, Tunus, Libya ve Suriye üzerinden Ortadoğu‘yu biçimlendirme, kendi çıkarlarına uygun olacak tarzda şekillendirmek istiyor. Bu şekillendirme bölgedeki alt ölçekteki devletleri küçültme ile devam edecek gibidir. Bundan dolayı bölgesel güçler, bir yandan önemi öne çıkan Kürdistan’a karşı pozisyon almak ve Kürdistan statüsüne engel olmak isterlerken, diğer yandan da Ortadoğu’nun yeniden dizaynında Kürdistani güçleri yanına çekmenin arayışı içindeler. AKP-MHP iktidarının bu dönemdeki hamlesinin asıl amacını böyle okumak gerektiğine inanıyorum.
Üçüncü Dünya Savaşı’nın gelinen aşamasında, savaşın İran, Irak ve Türkiye’yi de etkisi altına alacağını ön gören iktidar, kimi girişimleri ile ön almaya çalışıyor. Bir yandan ‘Kürt sorunu yok‘ diyor, öbür yandan son Kürt isyanının Önderi’nden örgütüne çağrı yapmasının oyunları içindedir. Çünkü inkarcı ve katliamcı zihniyetin neden olduğu siyasal ve toplumsal krizin altüst olacağının büyük korkusu içindeler. AKP-MHP iktidarının "iç cephe tahkimi" bu korkunun dışa vurumu nedeni ile gündemleştirilmiştir. Bu korkularını gizlemek için Kürtleri sürekli tehdit etmekte, havadan ve karadan Rojava’ya saldırmakta, Kürt soykırımında ısrar etmektedir. Evrensel hukuka dayalı demokratik sistemi esas alacağına, sorunu demokratik ve diyaloga dayalı çözüm fırsatı vereceğine inkar ve imha zihniyeti ile halkların ve kadim inançların katliamının fetvası ile halkların başına bela olmaktadırlar.
Kapitalist modernitenin Suriye’nin geleceğine ilişkin stratejisi ile Türkiye’nin mevcut de facto koşulları fırsata çevirme hamlesi yeni gelişmelere gebe görünüyor. Ortadoğu’da yüzyıl öncesinin dengeleri ve statülerinin çatırdadığı, yeni dengeler ve statülerin şafağında olduğumuz bu süreçte kimin eli kimin cebinde olduğunun bilinmediği karmaşık ve girift ilişkiler yumağında biz Kürtler çok daha örgütlü ve bilinçli hareket etmeli, tehlike ve riskleri bertaraf etmeli, olanak ve fırsatları amacına uygun değerlendirmesini bilmeliyiz. Dört parça Kürdistanlıların ulusal statü için ayağa kalkmaları gereken bu süreçte, parçaya dayalı çözüm yerine Kürdistan statüsünü esas aldığımızda büyük kazanabiliriz.