Aykırılık ve entegrasyon
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Biri diğerini aşağılayarak güçlenemez. “Sen beni tanı ama ben seni tanımayacağım” denilerek entegrasyon ya da kardeşlik sağlanamaz. Karşılıklı tanıma kültürlerin kardeşliğini sağlar. Aykırı olmadan entegre olunamaz!
Bir Çin halk deyişidir: “Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür.”
Herkes hayat ipinin sağlam olmasını ister. Fakat sağlam olsun diye atılan düğümler her zaman acı verir. Tevekkül değilse de hayırlı sonuçlar için katlanmak gerektiğini bilirsin.
Bazen tutunduğun bir anıdır ama en fazla acıtan yine odur. Kadim kentlerin sabrı gibidir. Doğum sancısına benzer en çok. Büyüsü bozulmasın diye anlatılmayan anılar, dile gelmeyen duygular gibidir. Dağlar gibi asla el değmeyecek büyüsüne, hep güzel kalacak ama hep acı verecek…
Gerçekler can yakar!
Sevgiyle bağlansa tüm insanlık birbirine, ne güzel olur! Saf bir hayal işte. Gerçekler can yakmaya devam ediyor. Toplumsal şiddet her yerde kol geziyor. Sebebi açıktır: Kürt halkının haklarını tanımayan devletler ve onların idaresi altındaki toplumlar şiddetten arınamaz!
Kopan ipleri bağlamak için sarf ettiğimiz çabanın yüzde birini bile göstermeyen devletlerin katı gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Toplumsal karşılığı ise psikolojik tahlil gerektiriyor: Konformizmin kollarında kendi acısı ve sevinciyle baş başa kalmak isteyen, ortak bir gelecek tahayyül etmeyen herkesin yüreğine bir üstünlük ve aynı zamanda eziklik duygusu, bir egemenlik ve aynı zamanda bir aşağılık zehri bulaşmıştır. Entegrasyon önündeki en büyük engel de budur.
Müzakere gerektiren ve barışa giden yolu açacak olan bir çözüm modeli olarak entegrasyonu herkes kendine göre yorumluyor. Bazıları hiç anlamadığı halde ya karşıttır ya da sessizdir! Bu nedenle “uyma” ve “aykırılık” kavramları üzerinden entegrasyonun ne demek olduğunu irdelemek yararlı olabilir.
“Yürürlükteki kurum, ölçüt ya da koşullara, görece katı kalıplara, eleştirel bir değerlendirme yapmaksızın uyma tutumu” konformizm (uymacılık) olarak tanımlanır. Kökenindeki “konfor” kavramı maddi rahatlık anlamına geliyor. Maddiyat temelinde bir rahatlığı arayan ve bunu yaşam felsefesi haline getirmiş olan herkeste vardır konformizm. Mekânsal her ortama uyum sağlayabilmek insanın büyük bir meziyetidir. Fakat nitelik farkı gözetmeksizin her düzeydeki sosyo-politik ortama uyum sağlamak insanlıktan düşüştür. Bukalemunu hatırlatıyor!
Demokratik entegrasyon: Karşılıklı tanıma ve rıza
Uyma işi iradesiz bir şekilde mevcut olanla bütünleşmek şeklinde olsun denilirse buna siyasi literatürde erime, benzeşme, asimilasyon denilir; toplumsal anlamı boyun eğmedir, teslimiyettir. Irk, din, dil, cins, kültür farkı gözetmeksizin herkesin bir arada eşit yaşadığı, farklılıkları reddetmeyen, karşılıklı tanıma ve rızaya dayalı toplumsal bütünleşmeye demokratik entegrasyon denilir.
İnsanı kendi kimliğiyle, özgünlükleriyle tanımayan bir sistem karşısında aykırı olmak insan olmanın gereğidir. Aynı amaçla bir araya gelmiş, aynı ideallere sahip, aynı ruhu taşıyan insanların birbirine uyması ise çok temel bir komün adabı ve insanlık erdemidir. Burada aykırı olmak, komün ruhuyla bütünleşmeyenlerin aşırı bireysel duruşunun ifadesidir.
Yaşam felsefesi neyse kullanılan kavramlar da ona göre içerik ve ruh kazanır. Tekçi sistemler için entegrasyon yani “bütünleşmek, birleşmek” sadece ve sadece biattir, egemenliğinin tartışmasız tanınmasıdır.
Kürt halkının entegrasyonu kimliksiz, kişiliksiz, dilsiz, kültürsüz olamaz! Kürt’ün dilini reddedenlerin kafasındaki entegrasyon yüz yıllık asimilasyoncu ırkçılığın zafer kazanmasından başka bir şey değildir.
Barış mücadelesinin böylesi somut alanları vardır. Demokratik toplumun ulus devletle birleşmesini entegrasyon olarak tanımlarken halkın dilini bile reddedersen birleşme niyeti ve arzusu değil de aldatma, hile, tuzak devrededir diye düşünmemek için hiçbir sebep yoktur. Buna karşı aykırı olmayı sürdürmek gerekiyor!
Sanat alanında aykırılık daha geniş bir konu. Elektroniğin her yere girmesinden kaynaklanan hayal gücünden uzaklaşma, düşünce ve ruh gücünün zayıflaması başta olmak üzere maddiyatın hakimiyeti altında pazara, tüketime, ticarete endeksli yaklaşımlar sanatı öldürüyor. Buna bir de mahalle baskısı, kaygılar, korkular eklenince yaratıcılığı kışkırtan “aykırılık” sessizce bir köşeye çekiliyor. Meydanı magazinsel maskaralık kaplamaya başlıyor. Buna karşı halen direnen toplumcu sanat anlayışı da yeterli girişkenliği göstermeyince alternatif olma iddiası zayıflıyor. Oysa düşünce alanında tarihin tüm değerli birikimlerini kendinde toplayan ve insanlığa ışık saçan bir düzey kazanılmış durumdadır. Bunun sanat alanında yeterince yansımaması “hakiki aykırılar” olmamaktan kaynaklanıyor. Çağdaş aykırıların kendini eğitmesi gerekiyor! Bir devrimci büyüğümüzün dediği gibi: “Kim ki eğitime ihtiyacım yok diyorsa en çok onun eğitime ihtiyacı vardır!”
Eğitim ve üretim birbirini koşullar. Üretim adına tüketim kültürüne kapılanlar ürettiklerinin neye hizmet ettiğini sorgulamaz. Sonuçlarını piyasa ölçüleriyle değerlendirdiği için kolayca yanılgılara kapılır.
Göstermelik aykırılar piyasaya çalışır, hakiki aykırılar ise piyasayı reddetmekle işe başlar. Alışılmış kalıpları, hele ki piyasa ölçülerini aşmadan hakiki aykırı olunamaz.
Dili Ali’yi söylerken pratiği Muaviye olanlar var
Piyasa, halkların kültürünü tüketme yeridir. Göstermelik aykırıların hammadde deposu Kürt halkının otantik kültürüdür. Uzun yıllar şarkılarını çaldılar, son yıllarda ise sinema yoluyla toplumsal kültürünü çalıp çarpıtıyorlar. Aslında Amerika sinemasındaki Kızılderili ve Kovboy hikayelerinin benzeri Türkiye sinemasında Kürtlerin başına getirilmek isteniyor. Oysa kültürler paylaşıldıkça zenginleşir. Demokratik entegrasyonun önemli bir boyutu da budur.
Bazıları yıllardır kültürel entegrasyonu savunuyor ve Kürt halkının bu noktaya çekilmesi için uğraşıyor. Oysa “kültürel entegrasyon” demek asimilasyon demektir.
Biri diğerini aşağılayarak güçlenemez. “Sen beni tanı ama ben seni tanımayacağım” denilerek entegrasyon ya da kardeşlik sağlanamaz. Karşılıklı tanıma kültürlerin kardeşliğini sağlar.
Barış ve kardeşlik söylemlerinin altının doldurulması yasalardan önce dilde sağlanmalıdır. Bazılarının dili Ali’yi söylerken pratiği Muaviye’dir.
Yürekler sevgiyle dolana kadar dil ve pratik değişmeyecektir.
Aykırılığı göze almayanın sevgisi sahtedir.
Bu nedenle, aykırı olmadan entegre olunamaz!
