Sanat köprüsü neden kurulamıyor?
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Sanat alanının köprü rolünü oynayabilmesi için dar-kurumcu ve yanlış yaklaşımların aşılması gerekiyor. Buradaki iktidarcılık sadece sanata değil, sürecin ruhuna da zarar veriyor.
Barış ve demokratik toplum sürecine herkes kendi cephesinden destek vermeye çalışıyor ama maalesef Türkiyeli sanatçıların çoğu ve bir kısım Kürt sanatçı geriden seyrediyor.
Bu işte bir yanlışlık var. Bu yanlışın temelinde süreci doğru anlamama vardır. Kürt sanatçılar açısından ise varlık ve özgürlük mücadelesinin öneminin farkına varmama gibi daha ağır bir durum olabilir. Bunları tartışmaya değer, çünkü sanatın köprü olması gereken bir zamandayız.
Fiilen ve söz düzeyinde Kürt halkının adının kabul edilmiş olması, tek başına “varlık” sorununun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Kürt varlığı kabul ediliyor ama yasada yeri yok ve bununla bağlantılı olarak özgürlük sorunu da ortada duruyor. İkisi birbirinden kopuk değildir. Dolayısıyla Kürt halkının yasal statüsünün tanınması, vazgeçilmez bir aşamadır. Bu da bir arada yaşamanın asgari koşuludur.
Süreç ağırdan alınıyor
Kürt halkının 100 yıllık kültürel soykırım sistemine karşı yürüttüğü varlık ve özgürlük mücadelesi, Barış ve Demokratik Toplum stratejisi temelinde devam ederken sanki hiç böyle bir sorun yokmuş gibi davranan kesimler, sorunun daha da ağırlaşmasına hizmet ediyor. Her şey yolunda gidiyormuş gibi sanmak, büyük bir yanılgıdır. Sürecin ne kadar ağırdan alındığı ve içinin boşaltılmaya çalışıldığı görülmelidir. Toplumsal baskı olmadan, bunun en önemli ayağı olarak halklar arasında sanat ve gönül köprüsü kurulmadan sürecin sağlıklı ilerlemesi mümkün değildir.
'Kara liste' ciddiye alınmamalı
Sürece karşı açık tutum sahibi olan savaş rantçılarına karşı toplumun sesi yükselmelidir. Sanat, buna vesile olacakken bir süredir dijital medyada Kürt kültür-sanat kurumlarının “Kara Listesi"nin olduğunu ve buna göre kimi sanatçılara tavır alındığını ileri sürenler var. Dağlarda bile kulağımıza gelen bu tuhaf seslerin sahiplerini, dürüstlüğe ve sorumlu davranmaya davet etmek görevimizdir. Hiçbir sanatçı bu tür iddiaları ciddiye almamalıdır.
Neden barış konserleri verilmiyor?
Tüm engeller ve çarpıtmalara rağmen yaşadığımız dönemin ruhu, tüm sanatçıların barış için bir araya gelmesine vesile olmalıdır. Çok gerekli olduğu halde “barış için sanat” temel gündem yapılamıyorsa sürecin ruhu tam anlaşılmamış demektir. Örneğin ülkeyi baştan başa saracak Kürt ve Türkiyeli sanatçılarının ortak barış konserleri neden düzenlenemiyor? Maddi sorunlar olabilir, kafa karışıklığıyla engellemek isteyenler çıkabilir ama bunlar aşılmaz engeller değildir. Maddiyatçılığa karşı maneviyat; bireyciliğe karşı komünalite kazanır. Bu çizgiden şaşanlar her yerde kaybetmeye mahkumdur.
Ayrıca bu sürecin bilinci ve sorumluluk duygusu yeterince gelişmiş olsaydı barış için sanatın şahlanışına tanık olacaktık. Bunda sanat alanının yalnız bırakılmasının, yeterince desteklenmemesinin de belli bir payı vardır. Bu eleştirinin muhatapları süreç karşısında ağır bir vebalin altına girmiş bulunuyor.
Dar-kurumcu yaklaşım aşılmalı
Sanat alanının köprü rolünü oynayabilmesi için dar ve yanlış yaklaşımların aşılması gerekiyor. Sanatı kendi sorunlarıyla baş başa bırakıp “ne hali varsa görsün” diyemeyiz. Bu durumda kaybeden herkes olacaktır. Bu kadar dar-kurumcu yaklaşımların temelindeki iktidarcılık sadece sanata değil, sürecin ruhuna da zarar verip ve riskleri artırıyor.
Olumsuz yaklaşımlara rağmen kültür-sanat alanındaki her türlü olanak bu süreç için seferber edilmelidir. Sadece konserler değil, tüm sanat etkinlikleri kardeşlik, barış, çözüm köprüsü olmayı hedeflemelidir ki sürece katkı yapılabilsin. Bunu yapmayanlar, sürecin neresinde durduklarını sorgulamak zorundadır. Kuşkusuz sonsuz emekle bu sürece katılanlar, sanatlarıyla ve oluşturdukları yeni sanat komünleriyle toplumsal inşa açısından da örnek oluyorlar.
Toplumsal baskı için
Riskleri çok büyük olan kritik bir süreçten geçtiğimizin idrakinde olanlar, tüm çalışmalarını, projelerini, planlarını barışın toplumsallaşması, 'umut hakkı' başta olmak üzere gerekli yasal düzenlemelerin yapılabilmesi ve bu temelde toplumsal baskının oluşması için gerçekleştirirler. Süreçten kopuk kalmanın, çalışmalarını buna göre yapmamanın temelinde gerçekten de varlık ve özgürlük sorununu derinden kavramama ve hissetmeme vardır.
Yarını kaybetme riski
Varlık sorunu bir bilinç sorunu olduğu kadar aynı zamanda kendini yönetebilme, kendisi olabilme sorunudur da. Kendini yönetemeyen, kendisi olamayan bir halk, varlık sorununu kalıcı olarak çözemez, kıskaçtan-kaostan çıkamaz. Bugün yerine getirilmeyen görevler yarını kaybetme riskini artırıyor. Güvenceye alınmış bir yarınımız yoktur. Barış için sanat çalışmaları bu güvencelerin yaratılması için gereklidir. Bunu bir yana bırakıp kendi keyfince “normal” gördüklerini yapmak isteyenlere ve ortamı bulandıranlara Auschwitz Kampı'nı hatırlatmak yeterli olabilmelidir.
Günümüzde de tüm yaşam, Auschwitz gibi bir kırım sistemi olan kapitalizmle kuşatılmışken normal diye bir şey olamaz. Kapitalizmin normali ölümdür! Bu koşullarda sürekli anlam üretiminde bulunmak ve bu süreci geliştirecek çalışmalar yapmak, ölüm felsefesini aşmanın en önemli yoludur.
Sanatın süreçle bütünleşmesi, ona uygun bir düzey kazanması, ancak varlık ve özgürlük sorununu temel gündem yapmakla mümkün olabilir. Bu başarılırsa sanatımız barış ve kardeşlik köprüsü rolünü oynayabilir.
