Bir ana, bir sanatçı: Käthe Kollwitz
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Emekçilerin, kadınların, çocukların ve savaş mağduru halkın acılarını sanatına taşıdığı için Nazilerce akademiden kovulmasın arağmen tutumundan taviz vermeyen onurlu bir sanatçı.
Yoğun siyasi gelişmeler yaşanırken insanların birbirini sormaya bile neredeyse zamanı kalmamış gibi görünüyor. Öncelik insan olmalı! Bu vesileyle usta gazeteci Hüseyin Aykol’a tüm sevgimizle geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyoruz.
Gündemin içinde sanatın yapıcı, onarıcı rolü ve köprü olma işlevi her geçen gün artıyor. Koma Amed’in başlattığı görkemli yürüyüş sürerken Ankara ve Siverek’te kurulan sanat komünleri yeni heyecanlara ve umutlara vesile oluyor. Onların dağlara ulaşan sesleri her yerde yankılanıyor…
Dağlarda sanat yapan kime sorulsa Halil Dağ’dan bahsediyor. Yazıları, yaşamı, sanatı birdi ve koşullara, olanaklara takılmadan sanatın nasıl yapılacağının öncüsü olmuştu da ondan…
“Beritan” filminin el altından kaçak dağıtılmasının, bu filmin ruhuna çok uygun olduğunu söylemiş olması, devrimci sanatın amentüsü gibi hafızaya işlemiştir. Şimdi adı sanat komünlerinde yaşatılıyor.
Kürt kültürü ve sanatı komünal karakteri sayesinde tarih boyunca karşılaşılan tüm soykırım ve asimilasyon saldırılarına karşı direnmeyi, var olmayı başarmıştır. Halk olarak yok olmanın eşiğine gelindiğinde bile Kürt halk sanatının yeniden dirilişin ruhunu canlandırdığı biliniyor.
Meydanı boş bulanlar
Hem tarihsel bir gerçeklik hem de güncel bir ihtiyaç olarak sanat komünlerinin geliştirilmesi için önemli bir çaba sergileniyor. Yalnız kalmamak, örgütlü hareket etmek ve toplumun demokratik inşası için komünler her zamankinden daha fazla önemseniyor. Buna karşın “sanat bireysel veya kolektif yapılabilir ama komünleştirilemez” veya “komün olmak birey iradesini gölgeler” diye itirazlar da geliştiriliyor. Bunlar sanat felsefesinin tartışma konuları olabilir fakat öbür yandan “dünya neyi yaşıyorsa Kürtler olarak biz de yaşayalım” diyerek halkla, toplumsal kültürle alakası olmayan, kadını metalaştıran, cinsiyetçi ve içi boş eğlence, şov, moda, giyim-kuşam vb. kültür emperyalizminin her türlü sembolünü devlet desteğiyle Kürdistan’a taşıyıp toplumu tüm öz değerlerinden koparmaya çalışanlar son yıllarda adeta meydanı boş bulmuş gibi değerlerimiz üzerinde tepinmeye kalkıyorlar. Kendilerini çağdaş formların temsilcisi gibi sunarken gerçekte en dipte uyuşturucu ve fuhuşla toplumu çürütenlerden hiçbir farkları yoktur. Bunlara meydanın boş olmadığını göstermek kültür-sanatın işidir.
Kapitalist eğlence kültürünü toplumsal çürütme faaliyeti olarak yürütenlere karşı demokratik-yurtsever öze dönüş yolculuğunda ısrar ederek halkın acılarına ve özlemlerine umut olanlar toplumun vazgeçilmez ahlaki-politik birimleri olan komünlerde örgütleniyor.
Sanatı toplumsallaştırmak
Sanat komünleri bireyin önünde engel değil, aksine ona öz kimliğini kazandıran yapılanmalardır. Bu konudaki kafa karışıklıklarının bir nedeni kapitalist modernitenin yarattığı toplumsal çözülme ve amaç yoksunluğundan doğan özentilerdir, bir diğer nedeni de komün kavramının kökenini Latinceye bağlamaktır ki oradaki anlamı zamanla bozulmaya uğramış, sadece ortak iş yapma düzeyine inmiştir. Şirketler de ortak iş yapar. Devletler de ortak iş yapar ama komün değildirler.
Komün sadece ortaklık veya kolektif iş yapmak değildir. Komün toplumsallık demektir. Orijinal kökenine yani Kürtçe’ye bakıldığında komünün esas anlamının “toplum-toplumsallık” olduğu görülür. Dolayısıyla sanatı komünleştirmek dediğimizde sanatı toplumsallaştırmaktan bahsetmiş oluyoruz. Bireysel veya kolektif çalışma olur, mesele bu değil; mesele sanatın ve sanatçının toplumsallıkla bağıdır.
Toplumsallaşan sanat, sadece toplumsal sorunları işleyen değil aynı zamanda topluma ulaşan ve toplumun da katıldığı sanattır. Komün bunun için gereklidir. Sanatın elit olmaktan çıkmasının bir yoludur komün.
Tavizsiz onurlu sanatçı
Sanatın elit olmasına karşı çıkan birçok değerli sanatçı çıkmıştır ama onlar arasından çok önemli birini yine bir sanatçıdan aldığımız mektup sayesinde hatırladığımız gibi yerel ve enternasyonal çalışmalarda hatıralarını yaşatmak bir borç ve bir sanat onurudur.
Onun adı Käthe Kollwitz.
Emekçilerin, kadınların, çocukların ve savaş mağduru halkın acılarını sanatına taşıdığı için Nazilerin akademiden kovduğu halde tutumundan taviz vermeyen onurlu bir sanatçıdır.
Sanatın toplumsallaşması gerektiğini günlüğüne yazdığı anlamlı sözlerle bakın nasıl savunmuş: “Savunucu olma sorumluluğundan geri çekilme hakkımın olmadığını hissettim. İnsanların acılarını -sonu gelmeyen, dağ gibi yığılan acılarını- dile getirmek benim görevimdir. Bu benim görevim ama yerine getirmesi kolay bir görev değildir.”
Kollwitz için bu görev gerçekten kolay değildi, çünkü I. Dünya Savaşı'nda oğlunu yitirmişti. Ayrıca yaşadığı dönemde kadınların yaşamda ve sanatta yer edinmesi çok zordu. Savaşın, emekçilerin, kadınların, çocukların acılarını sanatıyla yansıtırken hem yaşam duruşu ve ahlaki-politik tutumuyla hem de denediği farklı sanatsal tarzlarıyla takdiri hak ediyordu.
Onun sanatına yansıyan acılar coğrafyamızda halen çok canlıdır. Ölü çocuğunu tutan anne eseri tıpkı Halepçe’nin sembolü olan resme benzer. “Ekmek” adlı eserinde acılı analar ve çocuklar vardır. O analar ve o çocuklar bizleriz…
Toplumsallığı reddedenler
Kollwitz’in yüz yıllık yası bitsin diye savaşların içinde sessiz çığlık olan sanat, tüm gücüyle barışını arıyor ve özgürce haykırmak istiyor. Sanatı sadece bir geçim kapısı, eğlence ya da popülarite alanı olarak görenler başaramaz. Birey olmayı bilmeyenler asla başaramaz. Toplumsallığı reddedenler ise özgür birey olamaz ve toplumu kendileri için “araç” olarak gördüklerinden tüm savaşların ve zulmün kaynağı olan sistemin bir dişlisi olmanın ötesine geçemezler.
Barışın ve özgür yaşamın sanatı nasıl yapılır? Sanatçıların bunu pratikte göstermesinin tam zamanıdır. Botan’dan Karadeniz’e Hakkâri’den Edirne’ye köprülerin kurulması için sanatın birleştirici, yapıcı büyük yürek diline ihtiyaç vardır. Tek ayaklı köprü olmaz; Türkiyeli sanatçılarla ortak çalışmalar yapılmalıdır.
Rahmetli Sırrı Süreyya’dan doğan boşluk sanatla doldurulursa, yüce hatırasıyla özlenen kardeşlik köprüsü kurulabilir.
