Kendiniz için barış isteyin
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- On binlerce yılın özlemiyle “ya özgür toplum ya canavarlık” diyerek çıktığım yolda tüm direnişlerin yenilmez ruhu oldum. Adım Hürrem. Tarihin tüm yitikleri adına barış istiyorum. Zindanlarda direne direne barış istiyorum. Ateşlerde yana yana… Madımak’tan beri Hasret çeke çeke barış istiyorum.
Kadınlar yürüyor barış için. Kadınlar tüm şehirleri umutla aydınlatıyor; yürüyüşlerde, meydanlarda, sahnelerde…
Televizyonlarda, ABD’nin çağrısına Hamas’ın boyun eğmesini sabahlara kadar övgülerle tartışıyorlar. Bir yıldır barış çağrısı yapan ve bunun için partisini feshedip silahları yakanlara ise halen canavarca sözlerle saldırıyorlar. Alçaklık için para ödüyorlar. Halen savaş rantçıları çok güçlü. Bu yüzden barış mücadelesi savaştan zor.
Dilek Odabaş’ın programına katılan sanatçılar en zor olanı yani barışı istiyor. Rugeş Kırıcı, Süreyya Karacabey, Yasemin Göksu, Nazmi Kırık, Neşe Yaşın… Her cesur insanın istediğini istiyorlar. Yüzleşerek olsun istiyorlar, onurluca…
Yasemin Göksu on dilde 70 sanatçıyla söylemiş: “Aşıkların sözü kalır!” Aşıklar barış istiyor, kan üzerine saltanat kurmak isteyenlere karşı…
“Barışa sözüm var”
Süreyya Karacabey’in kalemiyle Julide Kural’ın sesiyle “Barışa Sözüm Var” diyerek barış istiyorlar. Türkiyeli sanatçılar çokça katılsın istemiş Karacabey projesine, ama maalesef katılmamışlar. Barışın halen sanatçılarda gerekli karşılığı bulmadığının göstergesi. Yazık! Oysa barış ikliminde yeşerir her türlü sanat. Barış için mücadele etmeyene sanatçı denilir mi?
Barış sadece siyasi strateji işi değil, bir yürek işi. Barışın toplumsallaşması en çok da sanatla mümkündür diyorlar. Çünkü yüreklere hitap etmeden kapılar açılamaz, sınırlar aşılamaz.
Neşe Yaşın daha çocukken “Hiçbir şey barış kadar özlenemez” demiş.
Özlemler adına, barış adına, iyi ki varsın Dilek Odabaş! Sanatçılar kadar güzel dile getiremesem de programına katılacak olsam barış isteyenler adına şunları söylemek isterdim:
On binlerce yılın özlemiyle “ya özgür toplum ya canavarlık” diyerek çıktığım yolda tüm direnişlerin yenilmez ruhu oldum. Adım Hürrem. Tarihin tüm yitikleri adına barış istiyorum.
Kerbela’dan, Pir Sultan’dan beri barış istiyorum…
Yiğitler tanır beni. Uçurumlar ve kurşunlar… Baş eğmedim zalime. Zaza Yado derler adıma. Yüz yıldır barış istiyorum.
Munzur kayalıklarında yankılanır çığlığım. İster Geyik ister Besê deyin. Ne ileniyor ne dileniyorum. Başım dimdik barış istiyorum.
Zindanlarda direne direne barış istiyorum. Ateşlerde yana yana… Madımak’tan beri Hasret çeke çeke barış istiyorum.
Taybet’tir adım. Cemile’dir, Sevê’dir, Ekin’dir, Lokman’dır, Çiyager’dir… Yıkıntılar altında barış ister mi insan? Yaşamayan bilemez. Yıkımları görmeyen barış istemez!
Kürtçe barış istiyorum!
Anayım ben, dilimi yok saysalar da Kürtçe barış istiyorum.
Çocuğum ben, hayallerim için barış istiyorum. Bir ailenin karanlık ilişkilerinin kurbanı minik Narin’im, on ikisinde evlendirilen Ayten’im. Bir sokak çocuğuyum, barış umuduyla ısınıyorum…
12 kurşunla andınız beni. Kızıltepe’yi ve babamı. Bir de kamyonumuz vardı, aklınızda kalmıştır. Adım Uğur, 13 yaşından beri barış istiyorum.
Beni gözlerimden tanıdınız. Böyle olsun istemezdim. Annem acıların en büyüğünü yaşadı beni eteğinde toplarken. Gözlerim yeterdi ya, anam benim, bırakmak istemedi hiçbir hatırasını yerlerde. Adım Ceylan, yüreğinize bakarak barış istiyorum.
Roboskê’dir adım, barış yükünü taşıyorum sınırlar arasında. Kişi başına bin kez barış istiyorum.
Kucağında bir kargo kutusuyla gördünüz beni. İçinde vatanım vardı; dilim, ruhum, ah… bebeğim vardı içinde. Adım Halise, adalet için barış istiyorum.
Bir babayım, aynı kutuyla gördünüz beni. Hepiniz o kutudaydınız. Barış o kutudaydı. Sarıldım, bırakmadım. Siz de sarılın barışa…
Adım Jina. Saçlarımdan tanıdınız beni, özgürlük için, dünyanın tüm kadınları için, yaşam için barış istiyorum.
Anı yaşayan liberallerin veya anı kaybeden kölelerin karşısında anı kazanan özgür insanların sembolüyüm. Adım Nagihan. Aniden çalarım kapınızı barış için…
Kürt, Türk, Arap, Fars hepimiz aynı güneşin altında yaşıyoruz. Aynı toprağın altında yatıyor kardeşlerimiz. Her karışında enternasyonal yoldaşlarımızın ayak izleri var. Rojava için barış istiyorum.
Bombasız Gazze geceleri için, yanmış Beyrut için… Afgan yüzüme düşen karanlığın gölgesinden kurtulmak için barış istiyorum.
Erivan’da bir uzun havayım, fırtınada kırıldı kanadım, yaralı bir güvercinim, tüm felaketlere karşı barış istiyorum.
Rus ya da Ukraynalı toprağın altında yatanların hepsi insan. Tüm insanlar adına barış istiyorum.
Dar ağaçlarında Deniz, Ferzat, Şirin’im, mezar taşı kırılan bir yiğit, kökü kurusun diye yakılan bir ağaç, kelepçe vurulan bir nehirim. Doğa adına barış istiyorum. Denizleri kirleten insan kendi ruhunu kirletiyor. Ruhtaki kirlenmeye karşı barış istiyorum.
Dağlarda dolaşan ruhumun aydınlattığı şehirlere zebanilerin dilinden kimyasal bombalar yağıyor. Hiçbir bomba kirli bir dil kadar etkili değil. Dildeki kirlenmeye karşı barış istiyorum.
Dil güzel olsun, ruh güzel olsun, insan güzel olsun, hayat güzel olsun diye ağlayan annelerin ellerinden öpüyor ve teselli diye onlara şarkılar söylüyorum. Şarkılar özgürce söylensin diye barış istiyorum.
Adıma destanlar yazılsın diye değil, barış olsun diye direndiğim dağlarda barış isteyen herkesin sesi olmak istedim kimyasal bombaların ortasında. “Rojgarêkî çend tarike…” diye başlayan şarkıyı söylerken tanıdınız beni. Türkçem iyi olmasa da dilim döndüğünce anlatayım şarkımı, niye barış istediğimi daha iyi anlarsınız:
Ey niştiman-ey vatan!
Ne kadar karanlık bir devran-karanlık bir bulut şehrin üstünü kaplamış
Sadece bir umut kıvılcımı-şehri aydınlatıyor
Gecelerce gözlerinin ve bu toprağın nöbetçisiyim
Bunların sevgisiyle ölene dek şarkı söylerim
Ey vatan sen biliyorsun ilk adımın ne kadar zor olduğunu
Bu yolda yürüyorum, buz tutmuş yol zordur
İki gözüm, seviyorum seni ülkem gibi
Bu aşkların -senin ve ülkemin- dışında yaşamımın anlamı yok
Kim toprağın sevgisini ruhumdan ayırabilir
Son anda sadece toprağı kucaklayacağım
Beni üzme, kalbim buna karşı titrektir, narindir
Sana bağlandım, senin aşkın olmadan yaşayamam, ruhum
Gönlüm doludur birkaç şey söylemek istiyorum ama yapamıyorum
Ülkemin acısını dil ile hiç ifade edemiyorum…
Hatırladınız mı? Adım Delal. Kimyasallara rağmen yüzü aydınlık barış meleğiyim!
Adım Abdullah…
“Ne PKK’den ne Kürtlerden hiçbir zaman beni takip etmelerini emir olarak buyurmadım. Başka kimseleri olmadığı için, İsa tavrının daha zor olanını 2000 yıl sonra üstlenmek durumunda kaldım. Demirci Kawa rolünü de üstlendim. Hz. İbrahim’in kutsallığını da çağdaşlaştırdım. Bütün Zin’ler ve Adule’lerin, Mem’i ve Dervişe Êvdê’si de oldum. Mani’lerin, Mazdek’lerin, Babek’lerin son ahından tutalım, Hüseyin’in Kerbela yalnızlığını, Hallacı Mansur’un hakikat aşkını, Pir Sultan’ın dostluk rütbesini de taşıdım. Deniz’lerin, Mahir’lerin, İbrahim’lerin arkadaşıydım. Mazlum, Hayri, Kemal ve Ferhat’ların intikam savaşçısıydım. Böylesi her çağdan, her milletten binlercesinin birleşen ve bilince kavuşan son örnekleriydim. Bu insanlık abidelerinin sadece direniş ve savaşları değil, bir de fırsat bulamadıkları barış davaları vardı. Bu savunma benim değil, onların eksik kalan son barış savunmalarıydı. Bu eksikliği tamamlamak istedim. İnanıyorum ki, insanlık, tarih, çağ, sömürü, zulüm, direniş, özgürlük ve barışın tarifi doğru yapılmıştır. Halkların tarihine bir yol açılmıştır…”
Hatıralarınız için, kendiniz için barış isteyin!
