Kültür kuyuları
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Kültür kuyularının içinde komünal yaşam vardır. Bundan petrol çıkmaz, bireysellik çıkmaz, kapitalizm çıkmaz. Kültürün temelini oluşturan komünden şaşmayalım! Yaşamımızı değerli ve anlamlı hale getirmek için komünleşelim!
Yaşamın değersizleştirilmesi kapitalist sistemin dolaysız sonucudur. Sistem bunu toplumu dağıtarak yapmıştır. Bilinç zayıflatılmış, zihniyetteki yabancılaşma sayesinde düşünce gücü mimetik düzeye indirgenirken bunun en yüksek özgürlük ölçüsü olduğu şeklinde bir algı yaratılmıştır. Birilerini taklit etmek özgürleştirmez. Taklit veya özdeşleşme, yetersizlik duygusundan kaynağını alıyor. Kendine güvenenler toplumundan koparak bir başına hareket edenlermiş gibi bir algı yaratıldıktan sonra taklit, özenme gibi mimetik durumlar fark edilmez bile. Bu yüzden sistem içinde kimse kendisi olamaz.
Birlikte hareket edenlere “gerici” damgasını vuranlar “ilerici” diye kendinden menkul, ipini koparmış, doğadan ve toplumdan uzaklaşmış modeller sunuyorlar. Bunda özenilecek ne vardır?
Kapitalist uygarlığın topluma vereceği bir şey yoktur. Onun merkezi olan Batı Uygarlığı da kendini tüketmiştir. Doğu'nun kaynakları ise yeni yeni gün yüzüne çıkıyor. Yönünü Batı’ya dönenler bir nevi tükenmişlikten başka bir şeyle karşılaşmayacaklardır. Orada tekrar ve mimetik durum tüm yeryüzünden daha fazladır, fakat cilalanmıştır. Parlatılan bu gerçekliğin uzaydaki kara deliklerden farkı yoktur. Kulak verilirse sadece acı çığlıklar, nefessiz kalan insanın çırpınışları, boğulma sesleri duyulacaktır.
Doğu’da ne vardır? Despotizmin her türü bu topraklarda boy verdi ama yanı başında insanlığın büyük toplumsal-kültürel değerleri de ne kadar bastırılmaya uğramış olsa bile her fırsatta yeşerdi. Mustafa Karasu yoldaşın hapishaneden çıktığı dönemde egemenleri kastederek tarif ettiği gibi: “Araplar petrol kuyularının üstüne oturmuş ama Kürtler kültür kuyularının üstündedir!” Bunun farkında olanlar yeni dönemin perspektifinin ne olduğunu da kavramakta zorlanmayacaklardır.
Bu gerçeği görmezden gelip ısrarla taklit yapmayı sürdürenlerle zihniyet ve anlayış kavgamız sürüyor. Kimi söylem ve eğilimleri değerlendirdiğimizde ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır:
1- “Halk olarak hem güleriz hem ağlarız; en büyük acıları yaşarken bile komedi yapmaktan geri durmayız!” Bu sözlerin ısrarla tekrarlanmasındaki maksat nedir? Gülmeye, eğlenmeye kilit vurmuş bir anlayışımız varmış gibi maksatlı bir yaklaşım yoksa kendini doğru anlatmanın çabası olarak okunabilir. Fakat mekân-zaman unsurunu göz ardı etmemek gerekir. İnsan aynı anda hem gülüp hem ağlamaz. Psikolojide buna kişilik yarılması denilir. Her şeyin bir zamanı ve mekânı vardır. Bir de içerik önemlidir. Gülerken uyandıran, güldürürken sevdiren, gülmek kadar büyük ve doğal bir değeri toplumsal değerlerle buluşturan ve eğiten bir yaklaşıma kim hayır diyebilir ki?
2- İntiharların bile şova dönüştürüldüğü sistemde “absürd ifşalar” bir yaşam ve sanat tarzı olarak ele alınmaya başlamıştır. Oysa sistemin araçlarıyla sistemle mücadele edilemez. Bu durumda ona benzeşme kaçınılmaz olur. Tek amaç eğlenmek, gülmek, güldürmek olursa her türlü ölçüsüzlük sayesinde lümpenliğe varan tavır-davranışlar normalleştirilir. Düşünce, felsefe, sanat dünyası bu kadar cahil olamaz.
3- Kimin neyi savunduğunun değil nasıl sunduğunun önemli hale geldiği şov dünyasında halkın kullandığı her üslubun tekrarlanması ve halk tarafından seviliyor denilerek savunulması milliyetçi ve cinsiyetçi yaklaşımların önünü açıyor. Milliyetçilik kapitalist sermayeciliğin kılıfıdır. Dil gibi en önemli kültürel değer buna bahane yapılamaz. Çok söze gerek yok, milliyetçilik sadece aldatma işine yarıyor. Kadın özgürlük çizgisini esas almayan her yaklaşım ise kapitalist sistemin kuyruğu olmaya mahkumdur. Bu konuda verilecek zerrece taviz olamaz. Çirkinlikler güzellik diye savunulamaz. Tüm güzellikler, demokrasi, özgürlük sadece ve sadece kadın özgürlük ilkesine bağlı kalınırsa anlamlı bir gerçeklik haline gelebilir, yaşanabilir. Bu konuda net olmayanlar, hiçbir konuda netlik sağlayamazlar.
4- “Komünü olmayana selam yok!” sözünden kim ne anlıyor? Bir yandan kapitalizmin insanı bitirdiğinden bahsedeceğiz ama diğer yandan insan olmanın vazgeçilmez, hatta ontolojik şartı olan komün yaşamından kaçacağız!
“Komün dışında yaşam olmaz” diyerek ilkesel bir yaklaşım gösterenler değişim-dönüşüme ayak uydurabilirler diğerleri aşılmaktan kurtulamazlar. Kom’u bırakıp bir başına hareket edenler epey şaşaalı “şov” yapsalar da kapitalizme hizmet etmektedirler. Bu eğilimlere kapılanlara özenecek ne vardır da “acaba ben de mi öyle yapsam?” diye düşünebiliyoruz. Bu yol yanlış bir yoldur. Bu yanlış yola girenlerin aydınlanmaya ihtiyacı vardır; bu temelde kendilerine bir kom oluşturmanın, komünal yaşamanın arayışına girmelerini sağlamak gerekiyor.
Hali hazır komünü olanlara bile bunun dışında hareket etmelerini nasihat edenler var. Bin yılların karanlığından çıkışı kapitalist bireyciliğin sahte ışıklarına koşmayı nasihat edenlere kulaklarımız kapalı olmalıdır. Siz kom olduğunuz için seviliyorsunuz, bunun dışındaki her hareket kom ve komünü dağıtmaya zemin sunar.
Komün içinde her birey kendi rengiyle, kendi özgünlüğüyle vardır. “Bu renkleri ve özgünlükleri ancak komün dışında yaşatabiliriz” diyenler komün ruhundan kopmuşlardır. Kapitalizme adım atmaktan başka anlama gelmeyen bu yanılgıdan kurtulmak gerekir. Komünü olanlar kendine güvenmeli, ortak üretimin gücüyle üretimlerinin sonuçlarını da toplamayı bir görev bilmeli, kimsenin eline muhtaç olmamalıdır.
5- Özgür birey olmak özeleştiri gerektiriyor. Yüksek bilinç ve ruh derinliği gerektiriyor. Bunu hedefleyenler komün kurabilirler. Özgür birey olmadan komün, komün olmadan özgür birey ve özgürlük olmaz.
Her aileyi bile bir komün olarak düşünüp demokratik dönüşümle yeniden yapılandırmak gerekirken kendini bencilliğin kucağına atanlar maalesef kastik katili temsil eden kurnaz erkek egemen aklın tuzaklarına düşmüşlerdir. Komünler devrimiyle bu egemenlikçi aklın tuzaklarından kurtulup toplumumuzla birlikte kendimizi özgürleştirebiliriz. Özgürlüğün bireysel değil toplumsal olduğunu unutmayalım.
Çalışmada kolektif, yaşamda komün olmak varken “ortak çalışıp bireysel yaşamak” büyük bir çelişkidir. Ya da “ortak çalışalım ama bunun dışında bireysel de çalışalım” diyerek yeni çelişkiler oluşturanlar komün olmanın ne anlama geldiğini kavramamıştır. Yaşamı komünal olanlar her türlü bireysel çalışmayı da yapabilirler ama komün ruhu ve yaşamından uzak duranlar en kolektif görünen çalışmalarda bile bencilliklerini konuşturarak toplumsallık karşısında sadece bozguncu bir rol oynarlar.
Sonuç olarak, kültür kuyularının içinde komünal yaşam vardır. Bundan petrol çıkmaz, bireysellik çıkmaz, kapitalizm çıkmaz. Kültürün temelini oluşturan komünden şaşmayalım! Yaşamımızı değerli ve anlamlı hale getirmek için komünleşelim!
