Siyasal eşik, entelektüel eksen ve sanat

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Önderliğin “Özgür yaşam dediğiniz yaşamı nasıl yaşayacağınızı hayal bile edemiyorsunuz. Bu halinizle ne kadar bizim sanat ve edebiyatımızı yapabilirsiniz?” sorusu ve uyarısı ufuk açıcıdır. Nasıl bir eşikten geçildiği bilinciyle hareket edilmezse sanatın yeni mücadele dili geliştirilemez.

Eskinin aşıldığı, yeninin ise henüz oluşmadığı süreçlere fikri planda entelektüel kaos denilir. Bugün yaşadığımız durum bir kaos durumu değildir. Çünkü yeni düşünceler oluşmuş ama siyasal-örgütsel olarak bir “eşik” sürecini yaşamaktayız. Doğru tanımlama “eşik” kavramıdır.

Eşik, yeni bir başlangıç yapmaya giden süreçtir. Yeni düşünceler oluşmuştur; siyasal-örgütsel olarak buna göre yeniden yapılanmak anlamında, geçmemiz gereken eşikten sonrasının nasıl şekilleneceği bir yönüyle bize bağlı, bir yönüyle de devletlerin atacağı adıma bağlıdır. Fakat bu eşiğin geçilip geçilmeyeceği bile belli değildir. Çünkü geçiş için yasaların değişmesi gerekiyor. Bunun için Özgürlük Hareketi tarihsel sorumlulukla üstüne düşen her şeyi yapıyor, yapmaya devam etmektedir.

Yeni bir eksen çağındayız

Kültürel-entelektüel planda ise bir eşikten değil, yeni bir eksen çağından bahsedebiliriz.

İlk kez 1949’da dile getirilen “Eksen Çağ” (Axial Age) tanımlamasının kaynağı Alman filozof ve psikiyatrist Karl Jaspers'dır. Ona göre, bu dönemde insanlık, mitolojik düşünceden felsefi ve rasyonel düşünceye doğru kritik bir geçiş yaşamıştır. Birbirinden coğrafi olarak uzak ve izole toplumlarda, mevcut sistemleri sorgulayan, evrensel ahlaki değerler ve derin felsefi düşünceler geliştiren büyük düşünürler ve hareketler ortaya çıkmıştır. Entelektüel ve ruhsal bir patlama yaşanmıştır.

Konfüçyüs, Lao Tzu, Buda, Zerdüşt ve Sokrates’in öncülüğünde, hem klan-kabile ideolojisinin hem de kastik kesimlerin yarattığı egemenlikçi geleneksel inanç sistemlerinin yerine felsefi düşüncenin geliştiği, iç gözlemin önem kazandığı, evrensel ahlakın yükselişe geçtiği, komünal ideolojiyle sistem karşıtlığının geliştiği bir dönemdir. Komünal ideolojinin merkezinde devlet-toplum ayrımı vardır ve bugüne kadar da böyle gelmiştir.

Çağımızın entelektüel krizi yeni toplumcu paradigmayla aşılmıştır. Diyalektik düşünceye getirilen yeni yorumlar ve bu sayede ulaşılan tarih-toplum analizleri her yerde devlet dışı toplumsal inşa pratiğine yönelmeyi sağlayacak kadar evrensel nitelik kazanmış durumdadır. Yeni entelektüel eksen budur ve savunucuları birbirinden haberdardır.

Düşünsel devrimin ve tarihsel birikimin kültür-sanat alanına yansıması nasıl olacak? Kısmen tartışılıyor ama bu tartışmaların daha sistemli geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Amaç eğer yeni sürecin kültür-sanatını geliştirmek ise eskinin dar-yerel ve bireysel sorunlarını tartışarak vakit öldürmek büyük bir enerji kaybına yol açtığı için bunları bir yana bırakıp esas konu hakkında yoğunlaşmak, herkesi de bu çizgiye davet etmek gerekiyor. Bu çizgi demokratik modernite çizgisidir. Bu düzeyin altına düşülmesi entelektüel eksenden sapmak ve gündemi geriye çekmektir. Üstelik bu durum barış ve demokrasi mücadelesini de olumsuz etkilemekte, ortalıkta bu kadar savaş rantçısı provokatör varken ciddi ve süreklileşen eylemsel hat oluşmamaktadır. Oysa “eşik” geçilmezse sanat alanında beklenen büyük çıkışları yapmak pek olası değildir.

Sanat ve barışı toplumsallaştırmak

Hem sanatın hem de barışın toplumsallaştırılması birbiriyle bağlantılıdır.

Sanatı topluma taşırırken liyakatten ve profesyonellikten uzaklaşma riskleri vardır. Ancak bu riskleri azaltacak yöntemler bulunabilir. Kimileri “sanat elit bir iştir ve topluma yayılamaz” diyor. Toplumcu sanat anlayışı bunun tersini iddia ediyor. Tüm çeşitliliğiyle, farklılıklarıyla toplumsal kültür zemininde sanatın her düzeyde geliştirilmesi mümkündür.

Nitelikli-işlevsel sanat komünleri, halk sanat evleri, konservatuarlar, akademiler, kooperatifler, kurslar, sergiler, turneler, fuarlar, halk festivalleri aracılığıyla toplumu sanatla buluşturmak mümkündür.

Başka ülkelerde sokakta doğan sanatın etkisinden övgüyle bahsedilir ama yanı başındakine gelince suratlar ekşitilir! Özellikle yeni nesillerin sanat anlayışı ve tarzı eleştiriliyor. Hiç kimse eleştiriden muaf değildir, eleştirilebilir fakat “görmezden gelmek” ya da “dışlamak” demokratik modernite anlayışına aykırıdır. Olağanüstü yaratıcı yetenekler vardır. Bilinçle yoğrulduğunda toplumla neden buluşmasınlar ki?

Toplumun farklı kesimlerini ve sanat tarzlarını kapsamaktan uzak, kurum binalarına sıkışan, yaşamda öğrencileriyle ilgilenmeyen, üstte kalan, dar bir örgüt gibi davranan, ret ve kabul ölçüleri gelişkin olmayan, aşırı bireyci-popülist yaklaşımlar elitizm eleştirilerini haklı çıkarır.

Sanat kurumlarının öncelikle günümüzdeki rolünü yetkince bilmesi, buna göre yeniden yapılanması, ulusal ve uluslararası düzeyde hukuki ve maddi zeminini oluşturması, kendi olanaklarını yaratması ve sürecin baskı gücü haline gelmesi gerekiyor.

Nasıl bir eşikten geçildiği bilinciyle hareket edilmezse sanatın yeni mücadele dili geliştirilemez. Barışı sağlamadan da bu eşikten geçilemez. O halde öncelikle eşiğin sağlıklı geçilmesi için “barış, demokrasi, özgürlük ve toplum için sanat” diyebilmeliyiz!

Bazen bir tek kişi bile…

Bazen bir kişi tek bir çalışmayla sanat tarihinde yer edinebiliyor ya da bir çalışma tarihsel hafızaya kazınabiliyor. Soykırımı teşhir etmede Picasso’nun Guernica’sını herkes örnek veriyor ama resim sanatına gerekli önem verilmiyor. Oysa bazen barış adına yapılan eserler büyük etkiler bırakabiliyor. Sinan Hezer’in “Sarı Mekap ve Kuşlar” resmine bakarken bunları yazıyorum. Resimlerinin analizini yapacak kadar resim sanatından anlamasak bile yüzlerce kez tekrar bakmaktan insan kendini alamıyor.

Resmin büyülü gücünü inkâr edenler olsa da resim kendi içine ve dışına ışık saçmaya devam ediyor.

Sadece resmin değil genelde sanatın artık bir rolünün olamayacağını iddia edenlerin hareket noktası “insanlığın hayal gücünün tükenmesidir!” Bunu anlatmak için anti-sanat denilebilecek “eserler” yapılmıştır. “Ben bir makinayım” diyen Andy Warhol resmettiği konserve kutularıyla sanatın öldüğünü ilan etmiştir. Tükete tükete ne halde geldikleri ortadadır.

Sanat ve edebiyatı dirilten ve yeniden hak ettiği yere çıkaran anlayış coğrafyamızda yeni yeni gelişiyor. Dil, edebiyat, sanat adına yapılan konferanslar ve çeşitli eserler umudumuzu büyütüyor. “Sana kendin olmak yakışır” diyen şarkılarla anlam dünyasına nefes aldıran çalışmalar yapılıyor.  Komün gönüllülük ister, ortak ruh ve duygu ister; kom olmaktan uzaklaşan eğilimlere rağmen Koma Amed tekrar toplandığı gibi, ülkede konsere hazırlanıyor. Yine Rojava’daki Hunergeha Welat’ın çalışmalarının nasıl büyük etkide bulunduğu görüldü. DAİŞ zihniyetini hortlatmak isteyenler karşısında dansın sihirli gücü açığa çıktı. Fakat bunlar yetmez. Büyük sanat olayı henüz açığa çıkmış değildir. Bu düzeye ulaşmak için belki de eşiğin aşılması gerekiyor.

Sanatta da bir kıvılcıma ihtiyaç vardır

Önderliğin “Özgür yaşam dediğiniz yaşamı nasıl yaşayacağınızı hayal bile edemiyorsunuz. Bu halinizle ne kadar bizim sanat ve edebiyatımızı yapabilirsiniz?” sorusu ve uyarısı ufuk açıcıdır.

Kendini ve hepimizi aşan sanat için özgür ortam ve özgür düşünce gerekiyor.

Manifesto’yla birlikte sanatçıların derin hisleri ve muazzam tecrübeleri bu sürecin gereklerini kavramaya ve yeniyi oluşturmaya bir hayli müsaittir. Ayrıca diğer halkların kültür-sanatıyla yakından ilgilenmek, karşılıklı ilişkiyi kurmak bu yeniliğin en temel görevlerindendir. “İlişkisellik” kavramı farklı kültür ve sanat alanlarıyla buluşmada kilit önemdedir.

Hasılı, bu işe aşkla sarılanlar başarabilir. Zindanda Hallac-ı Mansur’a “bu sabah nasılsın?” diye sormuşlar. Hallaç “öyle bir hâldeyim ki, benden bir kıvılcım uçup gitse, bununla cehennem bekçisini ateiyle birlikte yakabilir” demiş. Sanat alanında da bir kıvılcıma -ama cehennemi yakıp yok edebilecek bir kıvılcıma- ihtiyaç vardır.

Entelektüel eksen, sadece kıvılcım değil güneş kadar büyük bir hakikate dönüşen evrensel karakteriyle bahsettiğimiz sorunları aşma ve yeniyi yaratma gücündedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.