Fırat kalbinize aksın
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Bırakın Önder Apo istediği herkesle görüşsün, sağlıklı çalışma koşulları oluşsun, televizyonlarda konuşsun. Bırakın ülkeye barış mevsimi gelsin; tüm nehirler birleşsin; Dicle’nin aşkıyla Fırat kalbinize aksın!
NURETTİN DEMİRTAŞ
İnsanlığın tüm kadim öyküleri, Dicle-Fırat havzasında yazıldı. Dicle’nin aşkıyla kavrulan topraklar, Fırat’ın deli dolu akışıyla yeşeren hayatlar sonsuz bir devinim içindedir. Bundandır ki Dicle hep özlemdir, Fırat ise hep acı…
Dicle der ki Fırat için: Acısını yaşarken hayat gülmedi, barışını yaratabilirsek belki tüm çocuklar gibi güler…
Fırat acının ocağıdır, deli-dolu kabarması bundandır. Acı ve öfkesinde bile başka çocuklar adına umut taşır ve açık yüreklilikle der ki: “Barış olsa da giden çocuklar geri gelmeyecek, görmeyecekler baharı-yazı ama başka çocuklar görecek…”
Başka çocuklar yüzecek o sularda. Başka çocuklar tırmanacak ağaçlara…
“Başka çocuklardan bana ne” demez hiçbir anne. Başka çocuklarda görüp kendi çocuğunu, hepsinin iyiliğini ister.
Bir yakınını kaybetmenin acısı büyüktür ve bu acının tam bir anlatımı imkansızdır. Hele ki bu bir çocuksa… Ve maalesef burada normal ölüm yoktur, kurbanı olunan bir sistem vardır; hiçbir şey normal değil ki, ölüm normal olsun.
Bu coğrafyada kurban kültürü insanlarla başladı. Ta ki İbrahim peygamber ilk kez oğlu yerine bir koç kurban edene dek.
Birinin varlığını kendi varlığına kurban etmek bazı devletlerde kanunlaştırıldı. Bazıları kurban etmeyi yasakladı ama öldürmeyi cinayet saymadı. Yasalar erkek devletinde yaşamdan değil, ölümden yanadır. Akıbeti halen bilinmeyen Gülistan Doku erkek dünyasının cinayetten sayılmayan kurbanıdır. Rojin Kabaiş aynı lanetli erkekliğin nasıl vahşileşebildiğinin Van Gölü kıyısına vurmuş kanıtıdır.
Erkekliğin tek değer olduğu dünyada erkekler erkekleri yargılamaz!
Gülistan, Rojin, Narin… Onlar Kürt halkının yaşanmaya değer bir yaşamlarının olmadığını kanıtlamak isteyen vahşi zihniyetlerin kurbanı. Yaşanmaya değer bir hayatı yoksa öldürmek hiçbir vicdan sızısına yol açmaz.
Aynı durum hastalıklarla doğanlar için geçerlidir. En ağır durumlarda bile o hayat yaşanmaya değerdir, çünkü bir anlamı vardır. Çocuk zordadır ama ailesi daha fazla zorluk çekecektir. Bu bir mücadeledir. Bundan vazgeçmek hayattan vazgeçmektir. Kürt halkının yaşanmaya değer bir hayatı mı vardı? Bundan vazgeçildi mi? Vazgeçilse şimdi Kürt varlığı diye bir varlıktan bahsedilebilir miydi? Bunca mücadeleye, tarifsiz bedellere rağmen varlığımızın tek bir güvencesi yok? Tek bir kanunda adımız geçmiyor. Vaz mı geçiyoruz?
Kimse ölmek için doğmaz!
“Bu mudur hayatın sırrı oğul/nasıl bir bilmece/dallarımızın kuruması/sonra da ölüme inat çiçeklenmesi/ direnip kışın soğuğuna güneşi beklemesi…” Bu mısraların yazarı acılı bir anne olan Birten Demirtaş Özbek’in yitirdiği oğlu Fırat için yazdığı kitapta aktardığı ibretlik bir olay var: Aşırı gerçekçi bir doktor demiş ki “bu çocuklar yaşamak için doğan çocuklar değil!”
Gerçekçi mi dedik? Hangi gerçek? Mahmut Esat’ın ya da Esat Yıldıran’ın zihniyetine ne kadar da çok benziyor: Siz yaşamak için doğmadınız! Ölmeniz normaldir! Bu mudur gerçek? Bu halk özgür yaşamak için doğmamış! Ya Türk olacak ya da köle!
Anayasa'nın her yeri Türklükle dolu olacak, Kürt'e gelince adını anmak bölücülük sayılacak! Yasada yeri yoksa kardeşinin bu “kardeşlik” söylemi bir demagoji olmaktan öteye geçemez.
Tüm çocuklar yaşamak için doğar ve tüm insanlar özgür yaşamak ister. Ölüm, Esatları ya da pozitivizmin soğukluğunu değil yaşamın değerini kanıtlar.
İyi ki gelmiş dünyaya, iyi ki yaşamış… Bir gün, bir an bile olsa yaşamasına değmiştir. Annesinin gözlerine bakmış, onun sıcaklığını hissetmiş, sütünü emmiş, mutlu olmuş… O mutlu anlarıyla hatıralarda kalacaktır, sonsuza kadar…
Acılar kıyaslanamaz fakat hepsinin ortak yanı vardır: Bu coğrafyada yaşamak isteyen mücadele etmek zorundadır. Kendisi ve henüz doğmamış Fıratlar için…
Fırat bir eski zaman hikayesi değil, 21. yüzyıl biliminin trajedisidir. Ablası doğarken yaşadığımız çağda ancak “toprağın gelini” olabileceği mesajıyla “olmayan ve olmayacak oğula beşik kertmesi” göndermesinde bulunulmuştur. Bu coğrafyanın kaderini değiştirecek barış mücadelesi sonuca ulaşmalı ki ne beşik kertmeleri olsun ne de toprağın veya birilerinin gelini… Kadın sadece ve sadece kendisinin olmalı ki gönlünün kabul edebildiğiyle olabilsin. Bunun için Fırat kadar büyük bir acıyı yüreğine sığdırabilmelisin.
Fırat, 30 bin yıldır kanıyor. Dost dediğin kanı durdurandır. Kanın durdurulması, hayatın yaşanmaya değer hale getirilmesi, herkesin herkesi doğru anlaması ve buna göre tutum alması için bazen bir olay yeterli olur. Bir musibet bin nasihatten iyidir, derler. Hangi kontenjandan olursa olsun eleştiriler değerlidir. Her eleştiri barış için ortamı güçlendiriyor. Sonuçta mükemmel bir beyanatla tüm oyunlar boşa çıkarılabiliyorsa gerisi sorun değil. Barış gibi kutsal bir yaşam davası var önümüzde. Geri kalan her şey bunun içinse anlamlıdır.
Bu dava, Dicle’nin özleminin davasıdır. Bu dava, Fırat’ın acısının davasıdır. Barış davasına sahip çıkmak, yaşama, demokrasiye ve özgürlüğe sahip çıkmaktır.
CHP’yi dışlamayalım!
Utanç sembolü kayyumları geri çekin, bırakın halkın iradesi konuşsun. Yolsuzluk yapandan, hırsızdan, halkın değerlerini çalandan hangi partiden olduğuna bakılmadan hesap sorulsun ama CHP gibi Cumhuriyet kadar eski bir Parti tümden hedef yapılmasın. Tutuksuz yargılama esas alınsın ve kayyumlar geri çekilsin ki CHP gönül rahatlığıyla barış ve kardeşliğin ortağı olsun. Yaptığı yanlışı da telafi edebilsin…
Tüm haksızlıkların son bulması için mevsim değişmelidir. Kayyumlar iklimi zehirliyor. Haksız tutuklamalar zehirliyor. Devlet Bahçeli mevsim değişsin diye önemli konuşmalar yapıyor ama yine de istenen değişim tam olmuyor. Sebebi bellidir, çünkü Rêber Apo’nun sesi duyulmuyor.
Tüm Türkiye duymalıdır
Günde üç kez televizyona çıkmadan siyaset yapamayanlar, barışın mimarını konuşturmuyor. Gerçekten samimiyseniz, gerçekten barış, kardeşlik olsun istiyorsanız bırakın Önder Apo istediği herkesle görüşsün, sağlıklı çalışma koşulları oluşsun, televizyonlarda konuşsun.
Emin olun ki O’nun sesi, kandan beslenenlerin sesini keser.
Barış isteyen herkesin sesidir O’nun sesi.
O'nun her mesajında tüm mevsimler bahara dönüşüyor. Bırakın ülkeye barış mevsimi gelsin.
Bırakın tüm nehirler birleşsin. Dicle’nin aşkıyla Fırat kalbinize aksın!
