Baskın seçimin eşiğinde durum değerlendirmesi

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • HDP’nin oylarının sandığa yansımasını güvenceye almadan seçimi kazanmak kesinlikle mümkün değildir.
  • Öyle anlaşılıyor ki, Millet İttifakı hem "seçimi kazanmama ama oylarını arttırma" hem de AKP’yi olduğu gibi HDP’yi de zayıflatmayı hedefliyor.
  • Millet İttifakı’nın niyetini açığa çıkaracak soru şudur: Kürdistan’da seçim güvenliğini nasıl sağlayacaksınız? Çünkü bu iş yalnızca HDP'nin işi değildir.

Rejim şu bir ay içindeki ekonomik gelişmeleri izledikten sonra, eğer durumu uygun görürse baskın seçime gidecektir. Muhalefet "erken seçimi" "Erdoğan ve bakanlarının istifa etmesi" şartına bağlamazsa olanlar ve olacak olanlar, bana kalırsa şöyledir:

Birinci olarak, Erdoğan’ın Başkanlığı  ABD’nin, İngiltere’nin ve Almanya’nın çıkarları bakımından bu devletler tarafından destekleniyor. Ona bu devletlerin stratejik bütün taleplerini kabul ettirebilecekleri her türlü hesabı yaptıkları kesindir. Erdoğan şu sıralar gerek Ermenistan’la ve gerekse İsrail’le bu devletlerin baskısıyla ilişkiler konusunda gerekli adımı atıyor. Ukrayna krizinde giderek Rusya’ya karşı askeri tutum alıyor. 

Buna karşılık bu devletler, yamalı bohçadan farksız bir Millet İttifakı’nın hükümeti kurması durumunda, Türk devletinin büyük bir krize düşmesinden kaygı duyuyorlar. Bir "suçlunun" olağanüstü yetkilerle devletin başında olması onlar için büyük bir garanti teşkil ediyor.

İkincisi, devletin askeri, diplomatik ve istihbari çekirdeği de bu durumu, bence en ince detaylarına kadar biliyor ve gücünü o nedenle Erdoğan’dan yana kullanıyor. O nedenle bürokraside ciddi bir bölünme yaşanmıyor. Türk devletinin çıkarları küresel güçlerin Erdoğan’ı kullanma politikasıyla çakışıyor. Erdoğan kaybettiği zaman toplumsal patlama olacak korkusu var. 

Üçüncüsü, gerek CHP ve gerekse İyi Parti kendilerini hükümete geçme konusunda hazırlıklı hissetmiyor. Ellerinde krizi aşacak bir program yoktur. "Düşük yoğunluktaki muhalefetlerinin" hedefi seçimleri kazanmak ve başkanlığı ele almak değil, seçimlerden güçlenerek çıkmak ve Erdoğan’ın başkanlığındaki rejimin devlet krizine yol açmadan çözülmesini beklemektir. Kılıçdaroğlu kazanmamak üzere Başkan adaylığına hazırlanıyor. 

Dördüncüsü, gerek ABD ve müttefikleri, gerekse Türk devletinin çekirdeği, seçimleri kazandığı durumda Erdoğan ve etrafının, mutlak olarak yaşanacak ağır ekonomik kriz ve yaratılacak dış politik kriz nedeniyle tek başına krizden çıkamayacağını biliyorlar. Bana kalırsa, Erdoğan’ın yeniden başkanlığı kazandığı, buna karşılık TBMM’de zayıfladığı durumda HDP’yi dışlayarak bir "milli koalisyon" kurulması hedefleniyor.

Beşincisi, bütün bu hesaplar Erdoğan’ın sağlık durumuyla yakından ilgilidir. O hayattayken ya da sağlığı henüz kökten bozulmamışken böyle bir "milli koalisyonla" krizi yıkıcı politik sonuçlar doğmadan adım adım aşmayı umuyorlar. Erdoğan yarın ölse ya kaos olur ya da askeri diktadan başka çareleri kalmaz.

Altıncısı, küresel güçlerin ve Türk devletinin bu yakın gelecekle ilgili taktik planı, Erdoğan’ın örgütlediği "paralel devlet güçlerine" ve mafya çetelerine dayanarak seçim sonuçlarını tanımayacağı ve Batılı devletlerin seçim sonuçlarıyla ilgili baskı yapması durumunda, Erdoğan’ın mülteci ve Rusya’ya yanaşma şantajına başvurabileceği öngörüsüne dayanıyor. Nasıl olursa olsun "istikrar" küresel kapitalizm için şarttır.

Beşincisi, CHP ve İyi Parti’nin bu taktik plandaki rolü HDP’yle ilişkilerinde ortaya çıkıyor. Burada söz konusu olan HDP’den "uzak durmaları" değildir. Seçimin Kürdistan’da hangi şartlar altında yapılacağı ile hiçbir şekilde ilgilenmemeleridir. Oysa Başkanlık ve TBMM seçimlerini kazanmak, Kürdistan’da "seçim güvenliğini" sağlamadan ve HDP’nin yüzde oniki, onüç civarındaki oylarının sandığa yansımasını güvenceye almadan kesinlikle mümkün değildir. Öyle anlaşılıyor ki, Millet İttifakı hem "seçimi kazanmama ama oylarını arttırma" hem de AKP’yi olduğu gibi HDP’yi de zayıflatmayı hedefliyor.

Altıncısı, Erdoğan küresel güçlerin ve devletin bu taktik planına HDP’nin baraj altında kalması ve Kürdistan’daki tüm TBMM üyeliklerini AKP’nin kazanması durumunda karşı koyabilir. Bunu yapabilirse hem Başkanlık seçimini hem de TBMM seçimini kazanır. AKP’nin kurmayları, HDP’nin Yüksek Seçim Kurulu eliyle baraj altında bırakılmasına Millet İttifakı’nın stratejik anlamda itiraz etmeyeceğini hesaplamakta. Parlamenter rejim şartlarında "İstanbul’u kazanan Türkiye seçimlerini kazanır" tezi, faşizm şartlarında geçersizdir. Bir baskın seçim ya da seçimde "Kürdistan’da seçimi kazanan Türkiye’de seçimi kazanır" tezi mutlak bir kesinliktedir. O nedenle AKP seçim öncesinde ya Türkiye çapında ya da Kürdistan çapında zaten fiilen var olan OHAL’i, resmen ilan ederek seçimi kazanmaya çalışacaktır.

Sonuç: Erdoğan büyük sokak gösterileri dışında her türlü krizi devlet cihazında, medyada, Cami ve Akademide var olan mutlak gücüyle aşabilir. Son ekonomik kriz en azından bunu, kur krizini geçici olsa da aşarak göstermiştir. Bundan önceki hükümetlerin, Menderes hükümeti de içinde, ekonomik krizler sonucunda, ciddi halk ayaklanmaları olmaksızın yıkılması, bu hükümetlerin asker-sivil bürokrasi, medya, Cami ve Akademi üstünde mutlak egemenliğe sahip olmamaları yüzünden gerçekleşmiştir. Bugün ise muhalefetin bu sayılan kurumlar üstünde hemen hemen hiçbir ağırlığı yoktur. AKP devlete hakimdir.

Yukarıda anlatılan küresel güçlerin ve Türk devletinin krizi aşma ve tek adam rejimini halk iradesini hiçe sayarak restore etme planına demokratik güçler azami olarak halk direnişini sokakta örgütleme, asgari olarak da HDP’nin etrafında güçlü bir ittifak sağlayarak, HDP’nin tasfiyesini önleme, yapılırsa seçimlerden güçlenerek çıkmasını sağlama yoluyla karşı koyabilir. 

Erdoğan rejimine karşı seçim İstanbul’da değil, Kürdistan’da ya kazanılır ya da kaybedilir. Millet İttifakı’nın niyetini açığa çıkaracak soru şudur: 

Kürdistan’da seçim güvenliğini nasıl sağlayacaksınız?

Çünkü bu iş yalnızca HDP'nin işi değildir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.