Demokratik modernite

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • DEM Parti, sosyalist partiler, sosyalist feministler ve sosyalist çevreciler dışında kalan partiler, AKP’nin muhalifidirler ama düzenin değildirler.

Onların topu şurasından ya da burasından kapitalist moderniteyi yönetme kavgası verir. “Biz daha iyi yönetiriz.”

Kapitalizm en iyi nasıl yönetilir?

İşte şimdi olduğu gibi yönetilir. Kapitalizmi iyi yönetmek sınai ve mali tekellerin kârlarını maksimum düzeye yükseltmekle olur. Yükseltebilirseniz, onların kazançlarının kırıntılarıyla da ufak tefek sosyal reformlar yapabilirsiniz. Yaparsanız iyi yönetmenin karşılığında da seçimlerde daha da iyi yönetmeniz için oy alırsınız. Alamazsanız zora başvurursunuz.

Şu dönemde kapitalist ülkelerin hiç birinde iktidarlar reformcuların bakış açısına göre “iyi” yönetemiyorlar. Sosyal refah devleti denilen geçmiş döneme ait devletler geride kaldı. Kriz var.

Krize giren kapitalizm en iyi nasıl yönetilir?

Krizin yükünü emekçinin sırtına yükleyerek. Bu yüke itiraz edenler arttıkça demokrasiden vazgeçerek. Bu artış kapitalizmi tehdit edince de şimdi Avrupa’da görüldüğü gibi rejimlerin hızla neo- faşizme dönmesiyle.

Yalnız bu kadar değil. Krize giren kapitalizm gözünü yalnız emekçinin ücretine dikmez. Hemen yanıbaşındaki kapitalistin kazancına da diker. Bu da yetmez. Öteki ülkelerin kapitalistlerinin pazarlarına da gözünü diker.

İşte devletler arasında savaşlar bu nedenle çıkar.

Gelelim Türkiye’ye. AKP gider de CHP iktidara gelirse ne olur?

Kemalist seçmen bu sözüme kızacak ama söyleyeyim. AKP geldiğinde ne olduysa o olur.

Sakın reform filan yapar demeyin. Bugünün şartlarında Türk kapitalist düzeninde reform yapılamaz. Mesela halktan alınan vergiler düşürülemez, tekellerden alınan vergiler yükseltilemez. Neden? O halde şu soruyu soralım: Tekellerden alınan vergiler yükseltilirse ne olur? Bu soruyu cevaplamak için Türk kapitalizminin özünü bilmek gerekir. Tekelci kapitalizm demek emperyalizm demektir. Türk tekelleri kendi iç pazarında artık daha fazla büyüyemez. Bir bakın ne daha fazla otomobil, buzdolabı, çamaşır makinası üretip satabilir ne dön gömlek üretip büyüyebilir. Ne  de ev satabilir. İç Pazar kriz nedeniyle daralmıştır. Halkın alım gücü düşmüştür.

Çare nedir? Borç almak. Aldığını ödeyebilmek. Bu amaçla dış pazarlara sermaye ihraç etmektir. Özal’dan beri yapılan da budur. Davutoğlu bu emperyalist yayılmanın önde gelen teorisyenidir. Stratejik Derinlik kitabının özeti, önce Ortadoğu’da güç merkezi olmak, sonra küresellerin arasında okkalı bir yer edinmektir. Bu “stratejik derinlik” neredeyse başarının eşiğine gelmişti. Arap Baharı’nda İslamcı devletler Türk sermayesine kapıları açmıştı.

Ama…

Üçüncü Dünya Savaşı’na burnunu sokan ve Ortadoğu’da savaşın tetikçisi olan Türk devleti, yayıldığı pazarların büyük kısmını Kobanê savaşında yenildiği zaman kaybetmiştir. Bu pazarlarda yeniden kuvvet merkezi olabilmek için şimdi bir yandan pazarlarını ele geçirmek için düşman ilan ettiği devletlerle anlaşmaya çalışırken, diğer taraftan içerde İHA’ydı, SİHA’ydı, ANKA’ydı, F-16’ydı, uçak gemisi filan diyerek silahlanmakta ve adım adım Kurdistan’a karşı yürüttüğü savaşı İran’ın nüfuz alanlarında genişletmeye çalışmakta. Bunun sonu NATO’nun vereceği vekâletname ile İran-Türkiye savaşı demektir. Türk kapitalizmi artık NATO ya da Rusya desteği ile savaş dışında dış pazarlarda yayılamaz.

O halde ister AKP olsun, ister CHP olsun tekellerin kazançlarının bir kuruşuna bile dokunamaz. Tekellerden alıp mesela emeklilere hayatta kalabilecek fazladan bir lira bile veremez. Tekellere dokunur, fakir fukaraya, garip gurebaya verirse, Türk tekelleri bölge ve dünya pazarlarında yıkılır gider.

“Beka” diyorlar ya, işte beka meselesi budur.

CHP’li kardeşlerime diyeceğim şu: CHP iktidara gelirse ne reform yapabilir, ne de barış.

Laik AKP gibi bir şey olur. Olduğu zaman şu anda AKP’yle iç içe geçen Ergenekoncu paşalar, Özgür Özel’e derler ki, Orta Doğu pazarlarına Atatürk posteri ile giremeyeceğimiz için, biz birlikte Türk devletinin tepesine 12 Eylül darbesinden bu yana, Cemaatle, ardından Erdoğan’a iktidar kapılarını açan senin Genel Başkan’ın Deniz Baykal’la birlikte Türk-İslam sentezinin bayrağını çekmedik mi? 

CHP paşaların uyarılarına hassastır. Kılıçdaroğlu gibi helalleşe helalleşe, Özgür Özel de muhafazakar İmamoğlu’nun desteğiyle Türk-İslam sentezinin bayrağını CHP Genel Merkezi’ne ya asar ya da iktidara geldiği gibi apar topar gönderilir.

“Ama İstanbul, Ankara belediyelerini CHP alsa iyi olmaz mı?” CHP’li kardeşimizle empati yapalım.

“İyi olur” diyelim.

Devletin başında faşist Recep varken, İstanbul’un başında İmamoğlu, Ankara’nın başında Yavaş olmuş, neden kötü olsun ki?

Bu yazı, Öcalan’ın Demokratik Modernite, Konfederalizm programı dışında krizden çıkışın, barışın, demokrasinin mümkün olmadığını anlatmak amacıyla yazıldı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.