Bir tuğla çekilsin artık

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Mehmet Ağar kendisini savunmak için “Bu duvardan bir tuğla çekerseniz bütün duvar çöker” diyordu. Artık sıra o tuğlayı çekmeye gelmiş bulunuyor. Siyaset alemi buna cesaret edebilecek mi?

Sistemin tıkanması ve toplumsal gelişmeye takoz olmaya başlamasıyla birlikte, birikmiş ama çözülememiş bütün sorunlar patlamaya başladı. Kapitalist sistemin eşitsiz gelişim yasası çerçevesinde kriz her ülkede değişik boyutlarda yaşanıyor. Ama herhalde en şiddetli yaşandığı yerlerden başta geleni Türkiye’dir.

Kısmen demokratik ülkelerde başarısız olan iktidarlar seçimle ya da istifa yoluyla kolayca değişirken, Türkiye’de iktidar çetesi diktatörleşerek iktidarını sürdürmeye çalışıyor.

En son, bir bakan hakkındaki iddiaları bastırdığı anlaşılan İngiltere başbakanı istifa yoluna gitti. Türkiye’nin en yakın komşusu olan Yunanistan ise, geçmişte gerekirse üç ayda bir erken seçimler yaparak krizi halkın ve tüm siyasilerin çözmesinin yolunu açtı.

Türkiye’de bile, geçmişte Demirel, Ecevit, Özal oy kaybetmeye başladıkları anlaşılınca halkla fazla inatlaşmadan istifayı basıp erken seçimlere gitmiştir.

Erdoğan ise bırakalım istifa etmeyi, yapılmış seçimleri geçersiz kılıp diktasını sürdürebilmek için her türlü zorbalığı yapmıştır. Halen de iktidarda kalabilmek için seçimleri geciktirmekte ve seçimleri kazanabilmek için her türlü baskı, hile ve zorbalıklar için hazırlık yapmaktadır. Bütün bunlara rağmen seçimlerden umudu kalmayan Erdoğan diktası, tek yol alarak toplumsal gerilimi arttırmak ve savaş-işgal yoluyla muhalefeti bastırmak istemektedir.

Son dönemde tek yaptığı şey, eskiye dönük kışkırtmalarla kaos yaratarak kendisini tek kurtarıcı gibi göstermektir. Bu şekilde kavga-gerginlik-karamsarlık yaygınlaştıkça gericilik ve zulüm olağanlaştırılmaktadır. Kutuplaşma-kışkırtma ve kemikleşme ile toplumun sorunlara ortak çözüm bulma çabası baltalanmakta, itirazlar bastırılarak toplum teslim alınmaya çalışılmaktadır. Bu da umudunu yitiren toplumun iyice çürümesi demektir. Son dönemde bunun bütün göstergeleri ortaya çıkmaktadır.

Yıllardır toplumu bastırmak için her türlü şiddeti uygulayan diktatörlük toplumu iyice çürütmüştür. Bunun belirtileri her alanda ve her an görülmektedir. İnsanların yaşama hakkına hiç saygı kalmamıştır. Çünkü en başta devlet bu hakkı ihlal etmekte ve halkın can güvenliğini hiçe saymaktadır. Cinayetlerin cezasız kaldığını gören herkes gözü kestiğinde düşman gördüğünü öldürmektedir. Kadın cinayetleri artarak sürerken, son dönemde zindanlardaki hasta tutsakların katledilmesi, doktor-avukat cinayetleri, trafik cinayetleri de rekor kırmaktadır. Hastasına iyi bakmadı diye doktoru, karşı tarafı savunuyor diye avukatı, trafikte kendisini sollayan sürücüyü vurmak artık hak ya da görev olmuş. Güvenlik güçleri nerede deniyor ama zaten bir başka büyük hatta gerçek tehlike de onlar. Milletvekillerine bile pervasızca saldıranlar da onlar. Mehmet Ağar’dan talebesi Süleyman Soylu’nun emrine geçen İçişleri teşkilatı suç işleri teşkilatına dönmüş. Son dönemdeki ifşaatlara bakarsak zaten bütün büyük katliam, soygun, kaçakçılık vb. suçlar devlet güvencesinde yapılmış. Hırsız evin içinde olunca da kilit kar etmiyor.

Ama bunların hiçbirinin hesabı sorulamıyor. Çünkü iktidar çetesi hepsini engelliyor. Son elli yılın bütün pisliklerinin içinde olan, bu devrin hesabını vermesi gerekenlerin başındaki Mehmet Ağar kendisini savunmak için “Bu duvardan bir tuğla çekerseniz bütün duvar çöker” diyordu. Artık sıra o tuğlayı çekmeye gelmiş bulunuyor. Siyaset alemi buna cesaret edebilecek mi? Eğer cesaret edebilirlerse arkası hızla gelecek ve 12 Mart, 12 Eylül faşist darbe dönemlerine kadar gidebilecek bir temizlik kaçınılmaz olacaktır. Erdoğan’ın arkasındaki çete, bu elli yıllık pisliğin sorumluluğunu taşımaktadır. Hesap vermekten kurtulmak için daha da büyük pislikler yapmaya çalışmaktadır.

Erdoğan’ın dayanağı bu suç birikimidir ama muhalefetin bunu gerçekten temizlemeye niyeti var mı?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.