Bundan sonra ne olacak?

Cafer TAR yazdı —

  • Devletle müzakereler ve sorunun Meclis’e taşınması kadar başta Kürt halkı olmak üzere bütün Türkiye halklarının sürece dahil edilmesi ve bunun uzun vadeli hale getirilmesi oldukça önemlidir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı tarihi çağrıya Kürt tarafının olumlu ve yapıcı yaklaşması sonrası gözler hükümetin bundan sonra atacağı adımlara çevrildi. Öyle anlaşılıyor ki her iki taraf da sürecin ilerlemesini istiyor; fakat hem devletin hem de Kürtlerin öncelikleri birbirinden oldukça farklı…

Her ne kadar Kürt Halk Önderi’nin süreçle ilgili hiçbir şart öne sürmemesine rağmen, devletin “barış ve demokratikleşme” sürecinin ilerletilmesinin önünü açan yaklaşım içerisine girmesi bundan sonra olacaklar açısından oldukça önemli.

Eğer gerçekten işler bu noktaya gelmiş ve şimdi öncelik barış ve demokrasiyi inşa etmek olarak tanımlanıyorsa; ki bu noktada Kürtler bütün olumsuz tecrübelerine rağmen ikna olmuş durumdadırlar. O halde sürecin bu aşamasında devlet de dahil Türkiye toplumunun tamamı devreye girmeli ve sürecin işleyişini kolaylaştırıcı bir tutum almalıdırlar.

Kürtler yenilmediler; aksine Türkiye de dahil bütün Ortadoğu coğrafyasının barışı ve demokratikleştirilmesi noktasında bir tutum aldılar. Bu noktada muazzam bir fedakârlık yapıyorlar.

Sürecin bu aşamasında muhatabın sadece devlet olduğu ve kapalı kapılar ardında her şeyin devletle örgüt arasında kotarılacağı yanılgısına düşülmemelidir. Kimi sivil toplum kuruluşları ve başta CHP olmak üzere önemli siyasal partilerin sürece açıktan karşı çıkmamaları ve hatta Meclis zemininde olumlu katkı sunmak istediklerini ifade etmeleri oldukça önemlidir.

Fakat bu yeterli olmaz; muhtemelen bütün bu sürecin tamamlanması birkaç yılı alacak. Öyleyse bu noktada devletle müzakereler ve sorunun Meclis’e taşınması kadar başta Kürt halkı olmak üzere bütün Türkiye halklarının sürece dahil edilmesi ve bunun uzun vadeli hale getirilmesi oldukça önemlidir.

Hatta o kadar önemli ki, velev ki, hükümet ve diğer partiler iktidar kaygısıyla yeniden şiddet ve baskı politikasına yöneldi, bu koşullarda yeniden karşılarında her etnik kökenden ve inançtan halklarımızı bulmalıdır.

Bizim bu noktadaki önceliklerimiz daha en başından itibaren iktidarın yaklaşımından ayrılıyor. Onlar süreci tırnak içinde “Terörsüz Türkiye!” olarak tanımlıyorlar; biz ise “Barış ve Demokratikleşme” olarak tanımlıyoruz. Bu noktada bile aramızdaki bakış açısı farkı anlaşılıyor.

Fakat geldiğimiz yerden artık acılarımızı yarıştırmanın, kimin kime daha fazla zarar verdiğini konuşmanın bir anlamı yok. Böyle bir yaklaşım ortak acılarımızı daha fazla büyütmekten başka bir iş görmez.

Aksine herkesi içine alan ve kısır bir döngüye girmiş olan çatışmalar her iki tarafı da zorlayan, barış ve demokrasi umutlarını azaltan bir karakter kazanır. Ki, Kürt Halk Önderi tam da bu noktanın altını çizmiş; her iki halkın da bu noktada daha fazla zarar görmesini engellemeye çalışmıştır.

Bir kez daha bizim süreci “Barış ve Demokratikleşme” olarak tanımladığımızın altını çizmekte fayda var. Bizim ve devletin durduğu yerden bundan sonrası tam da aynı şey değil. Barış ve demokratikleşme kendi kendine olacak şeyler değil; muhakkak yine kararlılık ve her şeyden önce emek istiyor.

Sürecin bu aşamasında DEM Parti ve Kürt medyasına çok önemli görevler düşmektedir. Sürece ilişkin halk desteğinin kazanılması ve bunun sürdürülmesi oldukça önemlidir.

Tabii ki herkese bu noktada bireysel sorumluluklar da düşmektedir; fakat kurumsal olarak sorumluluk almak, sürecin her aşamasında uygun bir tutum içerisine girmek oldukça önemli olacak.

Başta Kürtler olmak üzere bütün bölge halkları yeniden uzun ve meşakkatli bir yola girdiler; sabır ve emekle bunca şey başaran bu halk, bundan sonra da çok önemli başarılar elde edecektir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.