Can çekişen pragmatizm 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Attığı adımların artık “pragmatizmle” ilgisi yoktur. Çünkü şu sıralar attığı adımları kendisi atmıyor. Ona attırıyorlar. Bir bacağını Amerika kapmış, çektiği gibi adam soluğu Madrid’de alıyor ve Rusya ile Çin’e savaş ilan eden kağıdı imzalıyor. Öteki bacağını Rusya kapmış. Putin bir çekiyor, hazret bakmışsın Soçi’de.

Erdoğan “pragmatik” bir siyasetçidir. Hepimiz böyle diyoruz da bu “pragmatikliğin” nasıl bir şey olduğunda hepimiz aynı fikirde değiliz. 

Erdoğancılar pragmatizmi İslami bir renge büründürürler. Adına da “takiyye” derler. Canı ve malı bakımından zorda kalan mü’minin müşriklerin eline düştüğünde imanının aksine beyanda bulunması, Kur’an’da kimi ayetlerce onaylanmıştır. Takiyye mü’mine tanınan bir hak iken, zamanla pragmatizmin “dini gerekçesi” haline getirilmiştir. “Canı ve malı” tehlikede olduğu için değil, “şahsi menfaati” için “yalan söylemeyi”, “dün ak dediğine bugün kara, ertesi gün tekrar ak” demeyi meşrulaştırma yöntemi olmuştur. 

Nitekim Erdoğan’ın siyasi hayatındaki birbiriyle taban tabana zıt adımların her biri “takiyye” olumlaması ile açıklanmıştır. Ama bu adımlar o kadar çoktur ki, hangi adımın Erdoğan için “ilke” olduğu, hangi adımın ise, bu “ilkeyi” gizlemek için takiyye olarak atıldığı izah edilemez hale gelmiştir.  

Erdoğan’ın aslında “İslamcı” olduğunu, ama iktidarının ilk yıllarında kendisini gizlediğini iddia eden Kemalistler, Erdoğan’ın Kur’an’da onaylanan “takiyye” yöntemine uygun davranan bir “mü’min” olduğunu farkına bile varmadan kabul etmişlerdir. Kur’andan haberdar olan Müslümanlar bu Kemalist iddiaya itiraz bile etmezler. “Doğrudur derler, Erdoğan İslam’ın düşmanlarının zorbalığına karşı takiyye yapmıştır ve tıpkı Ammar bin Yasir gibi haklıdır”. Ve Nahl suresinin 106. Ayetini Kemalist’in burnuna dayarlar. 

İslam dinini bilmeden, İslam dinini “dincilik” haline getirenlerle mücadele edilemez. Türk siyasi tarihi bunun kanıtlarıyla doludur. 
  
Erdoğan tipik bir pragmatisttir. İlkesi yoktur. O ne pan-İslamist’tir, ne de pan-Türkist’tir. Bütün teoriler, ideolojiler, hatta dinler, onun için hiçbir önem taşımaz. “Taşıyor” dediği zaman bilin ki, asıl o anda “takiyye” yapmaktadır. Erdoğan lümpen ve kurnaz bir siyaset madrabazıdır. 

Erdoğan “zorda kalan mü’minin başvurduğu” takiyyeye başvurmuyor. Kendi iktidarı için “faydalı” gördüğü adımları, bu adımlar halkın ve hatta Türkiye’nin ve hatta İslam’ın zararına olsa bile atıyor. Birbirine yüzde yüz zıt adımları da “takiyye” diye yutturuyor.  
Erdoğan Hz. Muhammed’in kitabındaki “savunma” amaçlı takiyyeye cevaz veren ayeti değil, pragmatizmin ilk kurucusu İngiliz Jeremy Bentham’ın kitabını, elbette hiçbir şekilde okumadan, fıtratının gereği kendiliğinden benimsemiştir. İdeali, kutsalı, değerleri olmayan bütün insanlar gibi “pragmatiktir.” 

“Pragmatizmin” Türkçesi “faydacılıktır.” Erdoğan kendisi, ailesi ve iktidarı için “faydalı” olanın herkes için iyi olduğunu anlatıyor. “Milli Görüş” gömleğini çıkarıp, ABD ve 12 Eylül darbecileri tarafından “radikal Humeyni”nin İslamcılığına alternatif diye desteklenen “Cemaatin” gömleğini giyiyor. Ergenekoncuyu hapse atıyor. Sonra o gömleği çıkarıp hapse attığı Ergenekoncunun haki üniformasına bürünüyor. Daha iktidara gelmeden ABD’de başına Kovboy şapkası taktı. Şu sıralar Rus kalpağıyla dolaşıyor. Arap Baharı’nda İhvancıydı. Şimdi İhvan ayaklanmasını bastıran Esad’la ve Sisi’yle kucaklaşmak üzere. Hatırlayalım: 2010 Arap Baharıyla Suriye’ye savaş açmak için Kürdistan cephesinde “barış ve çözüm” dosyası açmıştı. Savaş Kobanê cephesinde bozguna uğrayınca yeniden Kürt savaşını başlattı.  

Zavallı Erdoğan, bu adımların hangisinin takiyye olduğunu anlamaz hale gelmiştir. 

Ancak, Erdoğan’ın bu yalpalamalarını, zig zaglarını iki döneme ayırmazsak, onun bugün yaşadığı derin krizi ve çöküşü açıklayamayız. 

Erdoğan’ın iktidarda tutunmak için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Ama insan ancak “yapabileceğini” yapar. “Pragmatik”, yani kendi iktidarına “faydalı” adımlar atabilmek için kuvvet gerekir. En esaslı kuvvet mutlak iktidardır. Erdoğan iktidarının ilk yarısında kuvvetliydi. Her türlü manevrayı yapabilecek iktisadi, mali, siyasi kudrete sahipti, uluslar arası arenada koşullar ondan yanaydı. Bu dönemdeki çelişkili adımları o kuvvet sayesinde atabildi. 

Bugün ise çaptan düşmüştür. Attığı adımların artık “pragmatizmle” ilgisi yoktur. Çünkü şu sıralar attığı adımları kendisi atmıyor. Ona attırıyorlar. Bir bacağını Amerika kapmış, çektiği gibi adam soluğu Madrid’de alıyor ve Rusya ile Çin’e savaş ilan eden kağıdı imzalıyor. Öteki bacağını Rusya kapmış. Putin bir çekiyor, hazret bakmışsın Soçi’de. NATO’nun rakibi Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Özbekistan toplantısı için eline bir bilet tutuşturuluyor. Biden “İsrail açılımını”, Putin “Esad açılımını” yaptırıyor.  

Evet, bütün bu fır dönmeler esnasında yine de “pragmatik” bir numarası var: Kim bacağını koparır gibi çekiştiriyorsa ona “daha fazla zorlama, beni orta yerimden caaart diye ikiye ayıracaksın, o zaman senin işine yaramam, benim iktidarımı şu anda Millet İttifakı değil, Kürt’ün Konfederalizm devrimi tehdit ediyor, Kürt’ü öldürmeme izin verin, ben size Türkiye’yi veririm” diyor.  
Diyor ama birisi izin verse öteki izin vermeyecek.  

Ezcümle, iktidarının ilk dönemindeki çelişkili adımları yani pragmatizmi gücünden, bugünkü çelişkili adımları zayıflığındandır. 
Eğer siz “Erdoğan ne hinoğlu hindir, alinin külahını veliye, veli’nin pabucunu aliye giydirir de adamlar ne edeceğini şaşırır, işte şimdi Ukrayna savaşından ustaca yararlanıyor, Rus’u Yankee’ye, Yankee’yi Rus’a çatıştırıyor” derseniz Erdoğan bile buna “ben neymişim ya hu” diye şaşırır 

Türk devleti inisiyatifi kaybetmiştir. Onun dengesini şimdi Zap’ta helikopterlerini kuş gibi avlayan Kürt özgürlük hareketi bozdu.  

Ama Rojava’ya saldırabilir derseniz, ona da “Erdoğan saldıramaz, onu saldırtırlar” diye itiraz ederim. 

Erdoğancı pragmatizm can çekişiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.