Madem kazanmak istiyorsunuz
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Madem kazanmak istiyorsunuz, işte size kolay yol: "Öcalan’a özgürlük" deyin, olsun bitsin bu seçim debelenmesi. Kazanmanın en kestirme yolu bu.
Şunların haline bir bakın. Tarlada karşılıklı oturmuşlar, papatya falına bakıyorlar.
“PKK bizi mi, yoksa onları mı destekleyecek?”
“PKK bizden yana mı, yoksa onlardan yana mı DEM Parti’ye müdahale edecek?”
“Bizi mi, onları mı?”
“Onları mı, bizi mi?”
Onlara bakılırsa, DEM Parti metropollerde aday gösterince AKP’yi, göstermeyince CHP’yi desteklemiş olacak. Yine onlara bakılırsa DEM Parti aday gösterse de PKK’nin müdahalesi nedeniyle göstermiş olacak, aday göstermese de.
Ne çıkıyor bu akıl yürütmelerden?
Hem CHP’nin hem de AKP’nin “kazanması” ya da kaybetmesi PKK’ye bağlı gibi bir şey çıkıyor.
Eh, CHP de AKP de kendilerini Türkiye sandığına göre, Türkiye’nin kazanması da kaybetmesi de demek ki PKK’nin elinde.
Doğru söze ne denir?
Söz doğru da, PKK’nin bu “kazandırma ve kaybettirme” işini metropollerde yapılacak seçimlere bağlı bir iş gibi gördüğünü söylemek tuhaf, hatta komik. Gördüğüm kadarıyla PKK Erdoğan’a Zap’ta kaybettiriyor, o kaybettikçe de Türkiye kazanıyor.
PKK yöneticilerinin işleri başlarından aşkın. Mücadelede başarıyı bir belediye seçiminde yapılacak pazarlığa bağlayacaklarını düşünenlere, doğrudan Zap’a değil de, yakınlarına varıp, ne olup bittiğini görmelerini tavsiye ederim. AKP’nin de CHP’nin de, Türkiye’nin de, hatta Ortadoğu’nun da kaderi orada çiziliyor.
İstanbulmuş, Ankaraymış, İzmirmiş… Geçiniz. Bunlar PKK’nin işi değil. DEM Parti’nin işi. Dem Partililer, yerel seçimleri boş verip silah talimi yapmıyor. Hem seçmeni örgütlüyor hem de “yürüyorlar.”
Neden yürüyorlar? “Öcalan’a özgürlük” için.
Demek ki, yerel seçimde de bu hedefe varmak için çalışmaktalar. Kayyımları kovarak “Öcalan’a özgürlük” hedefine bir adım daha yaklaşacaklar.
Metropollerde de kendi adaylarıyla seçime girecek ve “Öcalan’a özgürlük” isteyenlerin gücünü dosta düşmana gösterecekler.
Papatya falına bakanlar DEM adayının kim olacağına bakmak yerine, bu aday kim olursa olsun o adayın bu seçime “Öcalana özgürlük” için girdiğine bakmalı.
Yani İstanbul’u, İzmir’i falanı filanı almak için kendini harap etmenin alemi yok. Bunca para harcamak, seller gibi ter dökmek manasız. Bu seçim AKP ve CHP için ölüm-kalım meselesiyse, birbirinizle “kaldırım yapacağız, tünel açacağız” diye rekabet edeceğinize “asıl ben İmralı kapısını açarım” diye rekabet etsenize…
Vallahi, Billahi, kim daha inandırıcı olursa, o aday, 31 Mart’a varmadan, bu yazının yayınlanmasından 24 saat sonra “başkanlığını” ilan edebilir.
Öyle değil mi?
Her iki parti şu sıra DEM Parti seçmenlerine şirin görünmek için kırk takla atmıyor mu? Kazanmanın ve kaybetmenin DEM seçmenine bağlı olduğunu sabahtan akşama tekrar etmiyor mu?
Madem kazanmak istiyorsunuz, işte size kolay yol: "Öcalan’a özgürlük" deyin, olsun bitsin bu seçim debelenmesi.
Kazanmanın en kestirme yolu bu.
DEM Parti seçmeninin ne diyeceğini bilemem ama, ben oyumu “Öcalan’a özgürlük” diyene, onun liderine, liderinin ortaklarına, ne yiyip ne içtiklerine filan bakmadan can û gönülden veririm.
Dem Parti “Öcalan’a özgürlük” diyor…
Oyumu verdim gitti.
Bu seçimde DEM Parti’nin metropollerde oylarındaki her milimlik artış Öcalan’ın özgürlüğüne doğru atılmış bir adım olacak. Fazladan her oy İmralı sisteminden bir taşın kopması demek olacak. Yani böyle olursa her şey iyi olacak.
Şu papatya falına bakanlar hem “her şey iyi olmasın” diyorlar, hem de “her şey iyi olsun” diyenlerin oylarını istiyorlar.
Yani şöyle: Canını alanlar her seçimde de oyunu almak için morgdaki “hortlak seçmeni” üstüne sürüyor. DEM Parti bir kaçını yakalamış.
Hortlaktan korkan hortlasın…