Çare mümkündür! Çare bizdedir!
Demir ÇELİK yazdı —
- Topluma ve topluluklara bireyci, bencil ve yalnız başına olma eğilimlerini teşvik eden bu dönemin ve sürecin neden olduğu siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarının karşılandığı yeni tarz örgütlenmelere gitmek hayati önemde konu olmuştur.
Elli yıllık liberalizmin son yıllarında kapitalist modernite, ideolojik aygıtlarıyla insan toplumsallığında yeni algılar oluşturarak toplumda rıza üretmeye bakıyor. Covid( Korona) öncesinden başlayan bu süreç covid ile zirveleşerek bugünlerin yaşanmasına yol açmıştır. Son on yıla damgasını vuran bu süreçte; siyasal alanda, sosyal alanda, kültürel alanda ağır travmalar yaşanmış, daha ağırlarının yaşanacağını gösteren gelişmeler söz konusudur. Bu nedenle Alevi hareketleri, sosyalist ve devrimci hareketler başta olmak üzere sistem muhalifi olduğunu söyleyen demokratik sivil toplum örgütleri, bu dönemin karakteristiğine uygun yeni yol ve yöntemler bulmalı, dönemin ruhuna uygun yeni araçlar devreye koymalıdırlar.
Topluma ve topluluklara bireyci, bencil ve yalnız başına olma eğilimlerini teşvik eden bu dönemin ve sürecin neden olduğu siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarının karşılandığı yeni tarz örgütlenmelere gitmek bu anlamda hayati önemde konu olmuştur.
Dönem; aşırı büzülmenin, geri çekilmenin, içe kapanmanın, örgütlülüğe gelmemenin yaşandığı bir dönem olma karakterindedir. Bu dönemde bireycilik, bencillik ve kendine göreci anlayış temel yaşam anlayışı olmuştur. Bu dönemde gençlik ve demokratik sivil toplum hareketlerinin gerileme ve büzüşme yaşadıkları, dayanışma ve ortaklaşma yerine bireyciliğin zirveleştiği, örgütlerin dağılmaya başladıkları, işlerinin ve temel faaliyetlerinin ilgi odağı olmaktan çıkarıldığı bir dönem olması nedeni ile bizim gibi mazlum ve mağdur halklar açışından büyük risk ve tehlikeler barındırmaktadır.
İnsani ilişkilerin çözüldüğü, insanların sokaklardan apartman dairelerine, dairelerden odalarına, odalarında da cep telefonu ve bilgisayarlara mutlak bağımlılığı yaşadıkları bu dönemde geleceksizlik ve umutsuzluk kıskacında amaçsız, her tür erdemlikten ve insanlıktan uzaklaşma had safhada yaşanmaktadır. Bu sürece nitelikli ve dönemin araçlarını daha işlevsel ve bilinçli kullanan örgütlenmelerle ön alınamazsa mevcut kazanımların da heba olacağını iyi bilmek durumundayız.
Ortak amaç ve kader birliğiyle hareket etme duyarlılığı kaybolmuş, bireycilik ve bencillik geçerli tek akçe olmuştur. Kapitalist modernite ‘toplum diye bir şey yoktur’ diyerek bireyi öne çıkarmış, çağımızın tanrısı paranın kulu ve kölesi yapmıştır insanı. Yapım ve yaratım fonksiyonlarından alıkonulan insan, tüketime koşullandırılmış şartlı refleksin esaretine mahkum edilmiştir. Güvencesizlik, geleceksizlik ve umutsuzluk cenderesine mahkum edilen insanda yönetilmeye rızalık üretmek üzere ideolojik aygıtları dur durak bilmeden 7 gün 24 saat algı oluşturuyor. Toplumu ve toplulukları belleksizleştirme, hafızasızlaştırma eşliğinde modernite kendi önceliklerinin kodlarıyla insanlığı kalıplar içine sokarak, devlete ve iktidara biat etmeyi dayatıyor. Modernite bu sayede toplumu yönetilmeye ikna ederek rızalık üreterek ömrünü uzatmak isterken, toplum çürümeyi ve çöküşü yaşıyor.
Halbuki bireyler, tarih boyunca tek başlarına devletli sistemin üstesinden gelemeyeceklerini bildiklerinden, birlikte mücadeleye ihtiyaç duyarak örgütlü mücadeleyi hep esas almışlardır. Çünkü örgütlü mücadele sayesinde bilgi ve becerilerini geliştirme fırsatını bulmuş, siyasal, sosyal, kültürel ve entellektüel değerlerini çoğaltmanın ve çeşitlendirmenin olanaklarını yakalayarak bu sayede değişim ve dönüşümün temel dinamiği olmuşlardır. Bireysel öncüler, örgütlü yapının kurumsallığı üzerinden tarihi süreçlerin yaşanmasına neden olmuş, her seferinde dönemin hakikatinin yaşanmasının devrimci kalkışması olarak tarihe iz düşmüşlerdir.
Karmaşık, girift ve çoklu etmen ve faktörlerin etkili olduğu günümüz kapitalist modernitenin neden olduğu bu kaos aralığında, kurumsallaşma ve kollektif iradi birlik olmaksızın tek tek bireyler olarak başarılı olmamızın mümkün olmadığını iyi bilen egemenlikçi sistem, bu nedenle örgütlü yapıları dağıtmaya, insanları ondan kaçınılması gereken öcü algısı oluşturuyor, bireyselliği öne çıkarmaya çalışarak toplumsallığı dağıtmak istiyor. Ön alamaz, örgütlü mücadeleyi ete kemiğe büründüremezsek geri çekilme, büzülme ve içe kapanma çok daha derinlikli yaşanacak gibi. O nedenle sorunu enine boyuna tartışmaya, açığa çıkan çıktılarla topluma ve toplulukların hakikatine ve gerçekliğine yaklaşmak, yeni bir yol bulmak durumundayız.