Demokratik siyaset -1
Demir ÇELİK yazdı —
- Kendi hayati ihtiyaçları, sorunları ve işleri üzerinde düşünebilen, tartışıp kararlaşan ve bu doğrultuda eyleme geçebilen toplum, yaşanan toplum kırımı da doğa kırımı da durdurmanın tek çaresi ve çözüm gücüdür.
Demokratik siyaset söylemi, son bir yıldır sıkça yeniden dillendirilmeye başlandı. Demokratik siyaset üzerine düşüncelerimi kaleme almazdan önce, geçen iki haftada egemenliğin paylaşılması üzerine yazmıştım. Önümüzdeki üç hafta boyunca egemenliğin paylaşılması yolunda demokratik siyasetin işlevi, tarihi misyonu üzerine yazmak istiyorum.
Her şeyden önce derin ve bilinçli bir çalışma olmaksızın, demokratik siyasetin yürütülemeyeceğini belirtmek isterim. Demokratik siyasetin en önemli faaliyet alanı, topluma öz bilinç kazandırmayı amaçlayan çalışmalar oluşturmaktadır. Demokratik siyaset akademileri ve sosyal bilim merkezleri, toplumun siyaset yeteneğinin ve gücünün açığa çıkarılması, kadrolarının oluşturulmasında son derece önemlidirler. Günümüzde okullar, araştırma kuruluşları, üniversiteler ve medya; demokratik siyasetinin üretildiği ve çalışmalarının yürütüldüğü özgür mekânlar değildirler. Bu mekanlar; tekçi ve anti-demokratik siyasete sıkı sıkıya bağlı, devlet otoritesine meşruiyet üreten ve sistemi sürdürebilir kılan kurumlar olma konumundadırlar.
Halkı tartışma süreçlerine katmadan, politikayı onun denetimine ve doğrudan katılımına açmadan demokratik siyaseti yürütmek mümkün değildir. Bu sürecin yaşanabileceği alanlar; siyasi partiler, komünler, meclisler, konseyler, sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar, oda ve meslek örgüt-leri, halkın kültürel ve sosyal kurumları, dini mekânlardır. Tekelci sermaye ve iktidar odakları dışındaki tüm toplumsal kesimleri kapsayan yaygın, kendi aralarında koordineli ve örgütlü olma hali, demokratik siyaset çalışmasının en can alıcı yanını oluşturmaktadır. Kendisini tekçiliğe ve iktidarlaş-maya kapatmış, halkın doğrudan katılımına, tartışma ve kararlaşmasına açık tutan bu tür örgütlenmeler ne kadar yaygın olurlarsa, toplum da politik özelliğini o denli niteliklçe kazanmış olur.
Demokratik siyasetin tabandan, toplumun doğrudan katılımına ve kararlaşmasına dayalı olarak geliştirilmesi, başta devlet olmak üzere, birçok iktidar ve sermaye gücünü harekete geçirecektir. Hakim sistemin iktidara ve kâr elde etmeye endeksli geliştirdiği birey ve toplum gerçeği bile başlı başına bir tehdit ve tehlike olarak orta yerde durmaktadır. Bu nedenle demokratik siyasetin öz savunma perspektifi ve donanımının olması, kendi savunma gücünü oluşturması bir gerekliliktir.
Devlet ve onun ideolojik aygıtlarının zoruyla şekillendirilen toplum, ciddi düzeyde bir direniş kültürü ve bilinci ile birlikte öz savunma kurumsallığı üzerinden demokratik siyaset aracılığıyla organik özüne kavuşturulamazsa, varlığını bu hegemonik güce karşı sürdürmesi mümkün değildir. Ulus- devlet milliyetçiliğinin neden olduğu sorunları aşmada, demokratik ulus anlayışını esas alan demokratik siyaset; toplumun çoklu kimliğini ve kültürünü, demokratik olmayı, eşitlikçi ve komünal değerleri savunan siyaset olmaktadır. Demokratik siyaset, tekçi devlet yapılanmasının çoğulculuğa evrilmesi, farklı renklere ve seslere açık olması mücadelesinin siyasetidir. Yetkinin merkezde toplandığı, bürokratik ve hantal devletin aşılmasını, yerinden yönetim ilkesinin yaşam bulmasını amaçlar. Devletin kendinde merkezileştirdiği yetkilerin, halka ve topluluklara paylaştırılması, halkın siyasete çekilmesi, siyasetin çekim ve çözüm gücü olması konumuna getirilmesidir demokratik siyaset. Dört yılda bir sandığa gitmenin demokrasi olmadığının bilince çıkarılmasıdır. Tüm vatandaşların kendi yaşam alanları ve sorunları üzerinde söz sahibi olması, uygulama ve çözüm gücü haline gelmesi, devlete bağımlılığın asgariye indirilmesi, demokratik siyasetin amacı olmaktadır.
Toplumu siyasetin dışına iten, siyaseti statükonun korunması çabasına indirgeyen, tekçi ve anti demokratik, baskıcı ve inkârcı yapılanmanın ve zihniyetinin aşılması bölge ve Türkiye için bir zorunluluktur. Bu zorunluluğu ancak halkların, toplulukların ve toplumun siyasette özne olmasını savunan demokratik siyaset ile mümkün kılabiliriz. Devletli uygarlık sürecinde, halklar ve toplumsal kesimler adına hep başkaları siyaset yapmış, bunun sonucu olarak sadece temsili siyasetler ortaya çıkmıştır. İddiaları farklı olsa da, hiçbiri toplumu esas almamış, egemenlikçi sistemi ve onun ala çıkarlarını savunma esasıyla siyaseti yürütmüşlerdir. Devlet eliyle yapılan veya sonucu devletleşmeye varan her tür siyasetin, toplumu temsil etmediği gerçeğini, insanlık her seferinde yeniden büyük acılar yaşayarak öğrenmiştir. O nedenle günümüz siyaseti, halkın öncüsü olduğu ve toplumun doğrudan katılımını sağlayan nitelikte olması son derece önemli olmaktadır. Toplum ve doğa kırımı olarak karşılaştığımız tüm yönelimler devletli sistemin temsili siyasetin kurumları eli ile yürütülmektedir. Geçmişte olduğu gibi bugün de, toplumumuzu ve doğamızı yıkıma uğratan tüm uygulamalar, devletli siyasetin toplum nezdinde ürettiği rızaya dayanarak sürdürülmüştür.
Hiçbir dönemde olmadığı kadar, derinleşen toplumsal ve ekolojik kriz, en ileri siyaset olarak tanımlanan temsili demokraside, toplumun geleceği ve çıkarları ile hiçbir ilgisi bulunmayan hakim siyaset sayesinde yaşanmaktadır. Yürütülen toplum ve doğa kırıma karşı, topluma öz niteliğini yeniden kazandıran, toplumun bilinç, örgütlülük ve tartışma düzeyi kazandığı, özgür bireyin ve özgür toplumun özne olması zihniyet ile toplum için demokratik alanlar açığa çıkaran siyaset demokratik siyasettir. Toplumcu demokratik siyaset, büyük tahribata uğratılan ve yıkıma sürüklenen topluma, kendisine sahip çıkma, kendini koruma, konuşturma, özgür kalma ve özgürce geliştirme gücü kazanmasının mücadele sanatı olmaktadır. Kendi hayati ihtiyaçları, sorunları ve işleri üzerinde düşünebilen, tartışıp kararlaşan ve bu doğrultuda eyleme geçebilen toplum, yaşanan toplum kırımı da doğa kırımı da durdurmanın tek çaresi ve çözüm gücüdür. Sürdürülen kültürel ve siyasal soykırım, farklılıkları tek tipleştirme, yabancılaşma, kâr ve iktidar tapıcılığı gibi, ahlaki ilkeden kopuşun önüne ancak böyle geçilebilir. Uğruna mücadele verilen eşit, özgür toplum böylesi bir siyasetle mümkün olabilir.
