Dün Cizre bugün Boğaziçi…

Cihan DENİZ yazdı —

  • Boğaziçi örneği tüm Türkiye için adeta bir laboratuvardır. İktidarın muhalefeti sıkıştırdığı alanda değil her alanda ve asla sokaktan vazgeçmeden ve farklılıkların ayrılık gerekçesi olmasına vermeden en geniş muhalefet cephesini örmektir; yani güçlü bir radikal demokrasi mücadelesi vermektir. 

Eski bir AKP milletvekilinin mevcut iktidarın Türkiye için planlarının çok net bir özeti olarak her zaman akılda tutulması gereken, iktidarın kendisine direnenlere, gerçek bir demokrasi için mücadele edenlere, barış isteyenlere bakışını çok açık bir şekilde ortaya koyan ve çeşitli kereler bu köşeye taşınan bir sözü vardır. Bu milletvekili içindeki hınçla, asla bastıramadığı aşağılık kompleksi ile ve en önemlisi de kendisine direnlerden duyduğu nefretle “Cizre’ye nasıl girildiyse ODTÜ’ye de öyle girilir” demişti zamanında.

Bu söz, iktidarın sloganıdır. Maalesef iktidar bunu gereğince anlamadığı için dün Kürdistan’da ne yaşandıysa bugün aynısı Batı’da yaşanmaktadır.

Bunun en yakın ve en somut örneği Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlardır. İlk önce “Diyarbakır’a Van’a, Mardin’e ve sandıktan çıkamadıkları diğer tüm Kürt illerine ve ilçesine nasıl kayyum atadıysak Boğaziçi Üniversitesi’nde de aynısını yaparız” deyip üniversiteye kayyum bir rektör atadılar. Sonrasında yaşananlar ile üniversitelerine kayyum rektör atanmasını protesto eden Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ile onların demokrasi ve akademik özgürlük mücadelesine destek olanlar, herkesin gözü önünde, bu sözün ne kadar doğru ve ne kadar güncel olduğunu bir kez daha yaşadılar.

Ama daha da önemlisi, Boğaziçi örneği tüm Türkiye için adeta bir laboratuvardır. Bu noktada, İçişleri Bakanı’nın Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar ile ilgili yaptığı açıklamalar, bu yönde bundan sonra neler olabileceğinin, iktidarın nasıl bir strateji izleyeceğinin üzerine düşünülmesi açısından önemli ipuçları vermektedir.

Şöyle demektedir: “Rektör seçimlerinin illa çok demokratik mi olması gerekiyor? Hayır. Biz sonuca bakıyoruz. Bundan önceki dönemde öğretim elemanları seçiyordu. Bu da bana göre çok yanlış olduğu için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan duruma el attı. Öğretim elemanlarının akademiyi getirdiği hal ortada.”

İktidarın karakterini ve kendi iç ilişkilerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyduğu için gayet “samimi” olarak görülebilecek bu açıklama AKP’nin Kürdistan’dan başlayarak bu coğrafyada siyaseti toptan tasfiye etme hedeflerinin bir dışavurumu olarak okunmalıdır. İktidarın siyasetin asıl anlamı olan insanların kendi sorunlarının çözümü noktasında irade olması, çözümün üretmesi, bunların hayata geçmesi için mücadele etmesi düşüncesine tahammülü yok. Bunu zaten biliyoruz. Dahası iktidarın, sahip olduğu desteği kaybettikçe iktidar, yegane meşruiyet kaynağı olarak gördüğü sandığı da, oy verenlerin iradesini de artık hazmedememektedir.

Ne Kürtler söz konusu olduğunda hazmetmektedir, ne meslek örgütleri olduğunda hazmetmektedir. Hatta İstanbul örneğinde çok açık bir şekilde görüldüğü gibi, seçimi kaybettiklerinde, on yıllarca kendisine oy vermiş insanların tercihlerini bile hazmedememektedir. Sandıktan onlar çıkmıyorsa, sandığın da, seçimin de, oy vermenin de bir anlamı ve değeri yoktur. Ve bu durumda sandık da, seçim de ilk fırsatta ortadan kaldırılması gereken şeyler haline gelmektedir. Nitekim “olağanüstü hal” ile yapılan ilk icraatlardan birinin üniversitelerde rektörlük için yapılan seçimlerin kaldırılması olması asla tesadüf değildir. Ve bu durumda sandık da, seçim de ilk fırsatta ortadan kaldırılması gereken şeyler haline gelmektedir. Yarın “Türkiye illa çok demokratik mi olması gerekiyor? Hayır. Biz sonuca bakıyoruz” demeleri kimseyi şaşırtmamalı.

Dahası, İçişleri Bakanı Soylu’nun bu sözleri LGBTİ’leri hedef alan açıklamaları ile bir arada değerlendirildiğinde, bir amacın da, Cemaat ile yolların ayrılmasının ardından Kürt kazanımlarının ortadan kaldırılması temelinde kurulan ve 2015 Kasım seçimlerinde ve sonrasında sürekli uyguladığı kan-oy diyalektiği ile varlığını devam ettiren mevcut iktidar bloğunda yaşanan kan kaybının önüne geçmek olduğu görülmektedir. Bugün bir kez daha baskı ile rıza devşirmenin, yalan ve çarpıtmalar ile karşısındaki muhalefet cephesini parçalamanın peşindedir. Soylu bu açıklaması ile bir yandan özgürlük isteyenlere açıkça gözdağı verirken, diğer yandan LGBTİ+’lere dönük kurduğu nefret söylemiyle muhafazakâr kesimler içinde yaşadıkları kayıpların öne geçmeye çalışmaktadır.

Ama tüm bunlar iktidar için birer nafile girişim olmanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Yeter ki iktidarın politikalarından ne nedenle olursa olsun rahatsızlık duyan tüm kesimler iktidarın bu belki de son meydan okuması karşısında dik ve birleşik bir duruş sergileyebilsin. İktidarın muhalefeti sıkıştırdığı alanda değil her alanda ve asla sokaktan vazgeçmeden ve farklılıkların ayrılık gerekçesi olmasına vermeden en geniş muhalefet cephesini örmektir; yani güçlü bir radikal demokrasi mücadelesi vermektir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.