Erdoğan’ın sabotaj planı ve devrimci perspektif 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Diktatörlüğün kendi elleriyle yarattığı bu kriz, yaratacağı sonuçlar bakımından Türkiye halkları için çok büyük felaketlere kapıyı araladığı gibi, bu felaketi önlemek için mücadele eden Kürt özgürlük hareketi ve onun müttefikleri için büyük imkanlara da gebedir.

 Erdoğan ya cinnet geçiriyor, ya da krizi bile bile derinleştirip, yaratacağı “milli beka” korkusuyla iktidarını ya “erken seçimle” ya da “savaş hali” ilan edip, “seçimsiz faşizmle” sürdürmek için kendi ülkesine sabotaj yapıyor.

Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını talep eden 10 ülkenin Büyükelçisini “istenmeyen adam” olarak “sınır dışı edin” talimatını verdi.
Bu Büyükelçiler ABD, Almanya, Fransa, Hollanda, Kanada gibi Türkiye’nin en büyük ekonomik ilişkide olduğu, NATO ittifakı içinde ittifak ettiği büyük ülkeler.

Dünya diplomasi tarihinde, Birinci ve İkinci Dünya savaşları dışında böyle bir “persona non grata” uygulaması görülmedi. Bu uygulamadan sonra diplomatik hamle olarak TC’nin elinde “savaş ilanı” kaldı. Daha ötesi yok. Erdoğan “sondan bir önceki adımı” atmış oldu.

Attığı adım için “eceli gelen köpek cami duvarına siyer” diyeceğim de, 10 Hıristiyan ülke söz konusu. “Cami duvarına siyen köpeği” Diyanet taşlayarak öldürür de, “Kilise duvarına siyen köpek” Türkiye’de “milli kahraman” ilan edilir.

Köpeğin macerasından, anladığım kadarıyla Türk devleti tarihin şahit olmadığı bir diplomatik strateji çıkarmış. Büyük çoğunluğu NATO ve AB üyesi olan devletlerle “bilek güreşine” kalkmış.  

Aslında panik havasında olmakla birlikte, AKP cenahında onların içinden sesi duyulanlar “asrın liderinin” bu hamlesini alkışlamakta. Bu doğal. Ancak “ulusalcılar”, “Rusya ve Çin yandaşları” da sessizliğe bürünüp Büyükelçilerin kovulacağı günü ellerini oğuşturarak bekliyor.

Diktatörlüğün kendi elleriyle yarattığı bu kriz, yaratacağı sonuçlar bakımından Türkiye halkları için çok büyük felaketlere kapıyı araladığı gibi, bu felaketi önlemek için mücadele eden Kürt özgürlük hareketi ve onun müttefikleri için büyük imkanlara da gebedir.

Ancak onlar bu “imkanlara” bakıp sevinç naraları atmıyorlar. Halkların başına geleceklerden, bu felaketi önlemek için ödenecek bedellerden derin bir kaygı duyuyorlar. Mücadelenin zafere yaklaştığını biliyor olsalar bile, yaşanacak faciayı önlemenin çetin bir iş olacağının farkındalar.

Bu durumda demokratik güçlerin “bekleme” durumundan çıkmaları, ellerini çabuk tutmaları, Erdoğan “ben yanarsam hepinizi yakarım” diyemeden rejimi durdurmaları ve tasfiye etmeleri gerekiyor. Her geçen gün kriz derinleşiyor, tehlikeler büyüyor.

Faşist rejimin başı Rojava’ya karşı yeni bir savaş emrini verdi. Bu emirle Büyükelçileri kovma emri arasında tehlikeli bir bağ var. On devletle karşı karşıya gelen Türkiye Putin için çok kolay bir av olacak.

Tehlike şurada: Rusya bu konjonktürde Erdoğan rejimine Rojava’ya saldırı için sınırlı da olsa, tıpkı Efrîn’de olduğu gibi bir “hediye” sunabilir. Til Rifat’a ya da Minbiç’e yönelik saldırıyı bir ölçüde destekleyebilir.

Böyle bir durumda on Batılı devleti kovan, ardından Rojava’da “zafer” kazanan Erdoğan, ülkenin ekonomik yıkımla yüz yüze geldiği ortamda, binbir türlü provokasyonla yaratacağı kaos ile iktidarını pekiştirir. Hatta yarattığı “milli beka” atmosferinde Millet İttifakını bile peşine takabilir.

Böyle olabilir mi?

Eğer bu menfur plan açığa vurulur ve Erdoğan’ın niyeti halka gösterilebilirse, aynı zamanda bu planın sonunda Türkiye’nin başına gelecekler inandırıcı bir şekilde anlatılabilirse, plan uygulamaya girmeden çöker.

Nitekim Kılıçdaroğlu Büyükelçilerle ilgili talimat üzerine yaptığı bir açıklamada, bu adımın “milli menfaatler için” atılmadığını dile getirdi. Şimdi muhalefet bu söylenenle tutarlı olarak bir adım daha atmalıdır. Savaş tezkeresine hayır demelidir.

Demelidir ama, bütün işaretler İyi Parti gibi CHP’nin de, bir sürpriz olmazsa, savaş tezkeresine “evet” diyerek, Erdoğan’ın Türkiye’ye karşı yaptığı sabotaja destek vereceğini gösteriyor.

Eğer Millet İttifakının kafasında, kaos koşullarında, belki Erdoğansız bir “Millet-Cumhur koalisyonu” düşüncesi varsa, bu düşünce savaş tezkeresi oylamasında uygulamaya girmiş olacak.

Diyelim ki muhalefet hem halka, hem de kendi varlığına ihanet ederek bu yolu tutturdu. Ne olur?

Ne kadar birbirlerine yapışırlarsa yapışsınlar, sistemin bütün partileri bu krizin yaratacağı depremde enkazın altında kalırlar. Türk ekonomisi tamamen batar. TÜSİAD daha şimdiden bu tehlikeyi gördü. Uzun yıllar sonunda ilk defa rejime yönelik eleştirilerde bulundu. Ama asıl enkaz altında kalacak olanlar sistem partilerinin taraftarlarıdır.

Ve perde yeniden açıldığı zaman bu partiler cascavlak ortada kalır. Yepyeni radikal demokratik bir alternatif ortaya çıkar.

Türkiye yaşadığı deneyden “bir NATO’ya, bir Rusya’ya” yönelerek girdiği bu felaket yol yerine “üçüncü yola” koyulur. 

Perspektif bugünkü Türkiye için ne kadar karanlıksa, ödeyeceği bedellerin ağırlığına karşılık, devrimci demokratik güçler için o kadar aydınlıktır.

Erdoğan’ın savaş ve kaos planını ya şimdi önler ve barışçı yoldan faşizme son veririz, ya da önlenemezse demokratik halk savaşı gereğini yapar.

Seçim Millet İtttifakı ile Cumhur ittifakınındır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.