Helalleşme mi? Demokratik Cumhuriyet mi?

Demir ÇELİK yazdı —

  • Devletin biz mağdur ve mazlumlar nezdinde yeni bir rıza üretmenin, mevcut sisteme ikna olmamızın arayışı içinde olduğunun bilinci ile soruna yaklaşmalı, hep birlikte demokratik cumhuriyeti inşa etmeliyiz.      

 

“Açık yaralar var, biliyorum zor olacak ama kesinlikle yapacağız, başaracağız. 28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz. Roboskî ile helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurlarıyla helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkumlarıyla helalleşeceğiz. Mahalleleri gasp edilen, sürülen Romanlarla, Varlık Vergisi altında inim inim inleyen azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurlarıyla helalleşeceğiz. Londra’ya göç etmiş en parlak beyinlerimizle helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi ile Soma ile helalleşeceğiz. Oğuz Arda Sel’i kaybeden ve mahkemelerde süründürülen Mısra Öz ile Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz… Helalleşeceğiz dostlarım" demiş CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu.

İnsanın düşmanlık, öfke ve kin beslememesi, kucaklaşması anlamındadır helalleşmek. İnsanın bir birey ile ya da bir kesim veya toplulukla helalleşmesi makul ve istenen bir durumdur. Kılıçdaroğlu kendi başına bir kişi olsaydı, helalleşme söylemi ve talebi bu anlamda yerinde bir talep olurdu. Köşesine çekilme niyeti ile kişi ve kesimlerin yaşadıkları mağduriyetlerden dolayı kendi payına helallik istemesi anlaşılırdır. Ancak anlaşılan o ki, öngördükleri olası bir iktidar olma süreci sonrasında adını saydığı toplum kesimlerine yapılan haksızlıklar ve yaşatılan mağduriyetler nedeni ile devlet adına o kesimlerden helallik istediğidir. Devlet adına işlenmiş cinayetler, yaşatılan katliamlar ve mağduriyetler nedeni ile helalleşme isteği vicdani ve insanı bir duygu olsa da Türkiye’ de yaşanılanlara çare olmaktan oldukça uzaktır.                                   

Tekçi ve inkarcı zihniyet aşılmadan olmaz!                      

Erdoğan da yıllar öncesinde "Kürt sorunu benim sorunumdur” demiş, bugün ise “Kürt sorunu yok” noktasına gelmiştir. “Devlet, Dersim’de katliam yapmıştır. Ben devlet adına özür diliyorum" diyen Erdoğan, “Taş taş üstünde, gövde üstünde baş kalmayacak” diyerek Kürt ve Alevi soykırımını yaşatmak istiyor. Benzeri söylemleri Ecevit, Demirel, Çiller ve Mesut Yılmaz da dillendirmiş, toplumda rızalık üretmeye kalkışmışlardı. Anlaşılacağı üzere kimi bireysel çıkışlar olsada, ulus devletin tekçi, inkarcı ve katliamcı zihniyeti her seferinde ölüm ve kan kusmaya devam ediyor. Türkiye’de yaşanan siyasi krizin nedenlerine ve çözümüne dair siyasal söylem ve perspektif yerine, her seferinde duygularımızı sömürerek ikna etmeye çalışıyorlar bizi.

Bugün de sisteme ve sistemin kurumlarına duyulan yüksek orandaki güvensizlik nedeni ile biz ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin ve ötekileştirilenlerin ikna edilmesine ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü derin bir siyasal, sosyal, kültürel, inançsal, ekolojik ve kadın kırımı yaşanmaktadır. Yoksulluk, açlık ve sefalet diz boyudur. Savaş ve savaş politikalarının neden olduğu ölüm, kan ve gözyaşı dışında topluma hiçbir seçenek sunamıyor, mafya-polis ve devlet üçgeninde topluma hiçlik dayatılıyor.

Kılıçdaroğlu’nun saydığı kötülüklerin devlet ve iktidar ile doğrudan olan ilişkisi kurulmadığı sürece havanda su dövmeye devam edeceklerdir. Yaşatılan siyasal ve sosyal travmaların nedeni; ulus devletin tekçi, katı merkeziyetçi, inkarcı ve katliamcı zihniyetidir. Dolayısıyla bu zihniyeti aşmadan, onunla yüzleşmeden ve hesaplaşmadan yaşatılan kötülüklerin arkası gelmez.

Azınlıkların mallarına el konuluyorsa, farklı olanlar düşman görülüp öldürülüyorsa, muhalif düşüncelerinden dolayı insanlar yerinden yurdundan sürülüyorsa, tutsak edilip işkencelere tabii tutuluyorsa, dilleri, kimlikleri, inançları ve kültürleri yasaksa, binlerce köyleri boşaltılıp on binlercesi faili meçhullere gidiyorsa, fişleniyor, evleri işaretleniyorsa bu inkarcı ve katliamcı zihniyetten dolayıdır. O nedenle iktidara talip bir parti liderinin helallik istemesi yerine, bu kötülüklere neden olan devletin tekçi, inkarcı ve katliamcı zihniyet ile yüzleşeceğini, hesap soracağını söylemesi yerinde olurdu.

Militarist, faşist Anayasa’yı kaldıracağını, Özel Harp Dairesi’ni dağıtacağını, Bölgesel Yönetimleri esas alacağını, Demokratik hukuk devletini inşa edeceğini, özgür yaşamı, sevgiyi, dayanışmayı esas alacağını söylemesi siyasetçiden beklenendir. Geçen ay “Kürt sorununu ben çözeceğim. Muhatap da HDP’dir" diyen Kılıçdaroğlu üzerinden çok geçmeden “Kandil’i yerle yeksan etmezsem bana da Kılıçdaroğlu demesinler" demiştir. Tutarsız, ilkesiz ve tamamen devletçi zihniyetin öncelikleri ile hareket, pragmatist bir yaklaşım söz konusudur.  

Demokratik cumhuriyeti inşa etmek 

Türkiye’de yaşayan 37 etnik kimliğin dilleri yasak olmakla kalmıyor, artık konuşulamıyorsa, Aleviler ve Êzîdîler başta olmak üzere farklı inançlar, inanç ve ibadetlerini özgürce yerine getiremiyorlarsa, Kürtler meşru taleplerini her dillendirdiklerinde eşkıya, şaki, terörist ve bölücü denilerek katlediliyorlarsa, devletin demokratik, hukuk devleti olmamasındandır. O nedenle bugünün en temel önceliği; sivil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa’nın hayata geçirilmesidir. Anayasa’nın güvencesinde toplumun çoklu kimlikleri, çoklu inanç ve kültürlerinin özgünce ve özerkçe yaşaması hayatı meseledir. Demokratik ortak vatanda, demokratik Anayasa güvencesinde, demokratik hukuk devletinde özgün ve özerk yaşamı vaat etmek, onun siyasal programını dillendirmek, siyasi partilerden ve siyasetçilerden beklenendir.

Eğer Sayın Kılıçdaroğlu helalleşme söyleminin ardında yüzleşmeyi ve hesap sormayı da dillendirir, bu cesaretle ulus devletin kurucu partisi olma övüncü yerine, demokratik hukuk devletinin inşasında öncülüğe soyunabilirse tarihe iz bırakır. Yoksa devletin her seferinde yaptığına benzer yıpranan, gözden düşen, çözümsüz kalan iktidara karşı kendi içindeki çözüm arayışında ağzımıza çalınan bir parmak baldan başka bir anlamı olmayacaktır.

Devletin biz mağdur ve mazlumlar nezdinde yeni bir rıza üretmenin, mevcut sisteme ikna olmamızın arayışı içinde olduğunun bilinci ile soruna yaklaşmalı, hep birlikte demokratik cumhuriyeti inşa etmeliyiz.                    

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.