İktidarı sürdürme uğruna...

Aykan SEVER yazdı —

  • Dağlık Karabağ hattında savaşı zorlayan TC, Rusya’nın ateşkesi ve hakimiyetini kalıcı kılmak adına bölgeye “barış gücü” ya da “ateşkesi denetleme” adı altında Azeri ve Ermeni taraflarını ikna edebilirse yerleşeceği koşullarda daha fazla savaşı zorlayabilecek mi, göreceğiz…

Türkiye’de mukim dikta sağa sola saldırma politikasını ısrarla sürdürüyor. Çoğu zaman sonuç alamama pahasına denenen, çark edilen durumlar. Bu önemli değil, ne de olsa çatışmasız var olamama halinin doğal bir gereksinimi olarak bugünün dünyasında malzeme bulmak o kadar zor değil. Öte yanda Kıbrıs örneğinde görüldüğü üzere, bazı neticeler de almaya başladı. Bunların kalıcılığı ise tartışılır.

Emperyal yayılmacı politikaları ana eksen haline getirmiş olan TC Kuzey Kıbrıs’ta demokrat aday Akıncı’ya dönük tehditler, ulufe dağıtmalar, Maraş’ın açılması derken, muhtemelen halk arasındaki gerilimleri de iyi kullanarak az bir farkla da olsa artık cumhurbaşkanı değil de rejimin Kuzey Kıbrıs’taki valisi olarak nitelememizin daha uygun olacağı Tatar’ın kazanmasını sağladı. Muhtemelen bu durumda ilk turda yüzde 58 olan katılımın yüzde 67’ye tırmanması için yürütülen faaliyetin de önemli bir payı var. Sonuçta rejimin kazandığı bu seçim barış ve çözüm isteyenlerin aleyhine bir gelişme oldu. Ayrıca Doğu Akdeniz’e dönük farklı politikalar geliştirmeye çalışan AB, ABD hanesine de birer eksi puan.

Doğu Akdeniz’deki krizin bir diğer ayağında yani Oruç Reis gemisinin Meis Adası ve Girit açıklarına, tartışmalı sulara göndermesiyle ilgili ise AB yöneticileri ne yapacakları sorusunun yanıtını, kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek aynı zamanda ABD’nin ve Rusya’nın ne yapacağını görmek üzere Aralık ayında yapılacak AB zirvesine ertelediler. Başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkeleri TC’nin aklına Batı ve Batı değerleri karşıtı yayılmacı politikaların/militarizmin hakim olduğunu görmek istemiyor ya da işlerine şimdilik böylesi geldiği için ötelemek istiyorlar. Merkel'in, "TC'yi değil tarafların adil bir şekilde masaya oturmasını” savunuyorum dediği politikanın artık ne kadar taraftar bulacağı ise şüpheli. Bu arada TC’ye tavlayı bırakıp satranç oynamasını öğütleyenler var. Bu iyi niyetli kişiler satranç oynamak için önce öğrenmek gerektiğini unutuyorlar, bu da zaman, niyet ve kapasite meselesi. Gerçekten TC’de öyle bir olasılık var mı? Bir de kendi kendine "hukuk devletinin, temel hak ve özgürlüklerin yeniden tesisi, Türkiye'nin yeniden bir barış ülkesi haline gelmesi gerektiği” masallarını anlatıp, avunanlar var. Bütün bunlar ‘eskiden var mıydı’yı geçiyorum fakat ‘kim yapacak’a fiilen politika yapan bir özne olarak yanıt olmayan yaklaşımların ciddiyetten bir hayli uzak olduğunu da belirtmeliyim. İşin kötü tarafı bu palyaçoluklara gülecek kimse de artık hâl de kalmadı.

TC şimdilerde S-400 denemesi yaparak dilini yutmuş bir biçimde şaşkınlıkla kendisini izleyen ABD ve NATO yönetimlerinin aymazlığından yararlanıyor olabilir. Ama sonuçta bu işin de bir limiti var. Bazı yöneticilerin TC’ye “borcu” olabilir fakat bu herkes demek değil. Nitekim ABD seçimleri yaklaşıyor. Bir de TC’nin kırılgan da olsa bağımlı olduğu Rusya var. TC Ukrayna ile silah teknolojisi adına haşır neşir olup Kırım’a göz dikerken; Moskova’nın S-400 denemesiyle gözleri kamaşmadı aksine TC’nin Dağlık Karabağ hattındaki savaş teşvikçiliğini faş ettiler. Aynı zamanda Rus basını TC’nin Suriye ve Libya’daki ya da Orta Asya ülkelerindeki muhtemel hamlelerini de hesaba katarak TC’yi açıktan yoğunlaşan bir biçimde “düşman” olarak tanımlamaya başladı. Devletle haşır neşir olmaktan başka bir şansı uzun zamandır olmayan Rus basının bu tutumu tesadüfen alacağı söylenemez.

Dağlık Karabağ hattında savaşı zorlayan TC, Rusya’nın ateşkesi ve hakimiyetini kalıcı kılmak adına bölgeye “barış gücü” ya da “ateşkesi denetleme” adı altında Azeri ve Ermeni taraflarını ikna edebilirse yerleşeceği koşullarda daha fazla savaşı zorlayabilecek mi, göreceğiz…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.