Kokainin adresi Ağar

Aykan SEVER yazdı —

  • Geçen sene Kolombiya'da yakalanan ve Türkiye'de bir alıcıya teslim edileceği dile getirilen 5 tona yakın kokainin kime gittiği o dönem açıklanmadı. Elbette bu bilinmediği için değil, muhtemelen ABD'nin tasarrufu ile bir kenarda tutuldu.

 

Son dönem ifşaatlarıyla dikkat çeken TC'nin bir uzvu olan Sedat Peker'in yalnız olmadığı en azından şu an barındığı Birleşik Arap Emirlikleri'nin kendisine sahip çıktığı görünür bir gerçek. Bir diğer destekleyense muhtemelen ABD. Bunu Abu Dhabi yönetiminin ABD olmaksızın bir şey yapamayacağıyla ilgili değil, kokain trafiğindeki ABD'nin tutumuyla ilgili olarak söylüyorum.

Geçen sene Kolombiya'da yakalanan ve Türkiye'de bir alıcıya teslim edileceği dile getirilen 5 tona yakın kokainin kime gittiği o dönem Kolombiya basınına açıklanmadı. Elbette bu bilinmediği için değil, muhtemelen ABD'nin tasarrufu ile bir kenarda tutuldu. Bunu söylememin nedenin uyuşturucu ile ilgili faaliyetlerin Kolombiya'da Kolombiya devletinden çok ABD'nin Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi'nin (DEA) kontrolünde oluşu. DAE sadece kuşkusuz kokain işleriyle ilgilenmiyor, ülkenin doğrudan siyasetinde de söz sahibi. Mesela FARC-EP ile yapılan anlaşmanın bozulmasında mevcut Uribe-Duque iktidarıyla birlikte FARC'ın teorisyeni konumundaki Santrich'i uyuşturucuyla ilintilendirip hapse atarak süreci sabote ettiler. Ve FARC'tan bir bölümün tekrar silahlanmasına ön ayak oldular. Şimdi kokainin alıcı adresi olarak Ağar ve İzmir'de bir kimya şirketi gösteriliyor. Kokainin yakalandığı TC'ye alıcı bildirildi mi işin bu kısmı açık değil. Fakat bildirildi ise bile soruşturulmayacağı sabit bir gerçek.

Peker açıklamalarına başlamışken geçen hafta Panama’da, son durağı Mersin Limanı olan konteynerde 616 paket kokain ele geçirildi. Konteynerin geldiği Ekvador'daki Bolivar Limanı'nı Yılport işletiyor. Bu limanın kiralanmasına bizzat Erdoğan oralara kadar giderek ön ayak olmuştu. Korumaları ise Kürt halkını desteklemek için protesto yapanlara saldırmıştı. Bu kiralama işlerinin Ekvador'da olması bir hayli dikkat çekiciydi. Ekvador'dan ülkeye muz taşımak için bu kadar zahmete değmeyeceği açıktı. Muz kutularına kokain saklamak çok zekice olmasa da bizzat gözleyenler tarafından müsade edildiği için muhtemelen şimdiye kadar sorun çıkmadı. Panama devleti 1903'te ABD'nin kurduğu bir devlet. ABD'nin siyasal etkisi Çin'le rekabet içinde de olsa burada tartışılmaz. Normalde yüklenen konteynırlar yolda açılmazken neden Panama'nın o gemiyi arayacağı tuttu acaba?

ABD'nin Türkiye'deki rejimle (en azından Biden yönetiminin) bütün kollamalarına rağmen arası halen limoni. Bir taraftan sermaye ve istihbarat çevreleri rejime bazı çıkış yolları gösterirken (1) faşist devletin bir unsuru olan Sedat Peker'i de kullanarak rejimi kendi istediği doğrultuda restorasyona yönelmiş olabilir mi? Peker'in yeri bu açıdan kendi özgün katkılarıyla önüne konulmuş olan senaryoda rolünü oynamak olarak görülebilir. Bütün bunların baştan planlandığını iddia edecek değilim, fakat Peker'in devletin diğer kesimleriyle yaşadığı paylaşım anlaşmazlıkları pekala yetenekli bir akıl sayesinde politik alana böyle tahvil ediliyor olabilir. 

Burada Erdoğan'ın hedeflenip hedeflenmediği açık değil. Erdoğan'a dönük "Abi" nitelemesi Ağar vb.leriyle bir eşitlemeye dolayısıyla tehdide işaret etse de sanki pazarlık için kapılar şimdilik açık bırakılıyor görünümünde. Fakat bu bile rejimi ve çeşitli çevreleri telaşa vermeye yetti. Nitekim zatı şahaneleri ses verdi bizzat "suç"un organizatörü ve aynı çuvalda olduğunu unutup tıpkı daha önce DAİŞ'le ilişkisinde yaptığı gibi başkalarını suçlamayı tercih etti. Yanıtını aynı gün ABD'nin TC ve DAİŞ bağlantılı üç kişi ve bir şirkete yaptırım açıklamasıyla almış olabilir mi?

Burada bir iki yanlış değerlendirmeye işaret etmek istiyorum. İlki TC'yi bütünüyle bir suç örgütü dolayısıyla tasfiye edilmesi gereken olarak görmeyen yaklaşım. Bunun bir ayağını Erdoğan efradını aklama çabası oluştururken, aynı zamanda devletin şiddetinin cisimleştiği TSK, yargı gibi kurumları temize çıkarmaya çabası da dikkat çekiyor. Bu bahiste dile getirilen "devletin devlet olma vasfı kalmadığı" söylemi ise elbette iyi niyet barındırmakla birlikte aslında "devlet" denilen şeyden bir şey anlamadıklarını belgeliyor.

Peker'in El Nusra, DAİŞ gibilere silah taşıdığından, rejim adına aydınlara kan banyosu yaptırması tehdidinden bulunmasından Erdoğan'ın haberi olmadığını iddia edecek herhangi bir ahmak yoksa işin bu kısmını tartışmaya bile değmez. Fakat daha "mantıklı" görünen bazı değerlendirmelerde örneğin TSK benzeri kurumların Suriye, Güney Kürdistan ve Dağlık Karabağ'a düzenlenen ve devam eden işgal harekatları, kimyasal silah kullanması, paramiliter çetelerle ilişkilerin geldiği boyut görmezden gelinerek adeta rejimin varlığına etkileri hafifletiliyor. Bu mantık ABD ve onun gölgesinde TC'ye bakan AB'nin yaklaşımlarıyla da uyuşuyor. AB içinde bazı ülkelerin Erdoğan ve çetesine iltimas geçerken MHP'nin biraz baskılanması bu politikanın yansımalarından. Özü itibarıyla restorasyoncu olan bu yaklaşım halklara için bir gelecekten çok oligarşinin eski egemenlik ilişkilerinin sınırlı tasfiyelerle yeniden kurulmasından öte bir anlam taşımaz. Onu da becerebilirlerse.

Özeti kimse bizim adımıza bizim için mutlu bir gelecek, eşit-özgür bir ülke-dünya kurmaz...

 

(1) https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-gelecek-5-yilda-incirlik-ten-vazgecmez-/5886943.html

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.