Kritik eşikte hesaplaşmalar!

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Tıpkı 25 Kasım günü gibi 9 Ocak tarihi de küresel düzeyde bir anma ve direniş günüdür. AKP-MHP faşizmi bunu unutturamaz. Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşların hesabının sorulacağı zamandayız. Stratejik “Özgürlük Zamanı” hamlesi bu yolu açmıştır.

KCK Yürütme Konseyinin başlattığı Özgürlük Zamanı hamlesi faşizme karşı olan herkesi harekete geçirdi. Herkese büyük bir moral kazandırdı. Türkiye’deki faşist diktatörlük rejimini içten çatlattı ve çöküşünü gözler önüne serdi. Umudu en zayıf olanlarda bile “demek ki faşizm yıkılabilir” şeklinde bir umut ve inanç oluşturdu.

Gençler, kadınlar öncülüğünde faşizme karşı yeni bir isyan dalgası gelişti ve gittikçe de radikal bir hal almaktadır.

İkinci önemli gelişmenin ise Trump yönetiminin seçimi kaybetmesi olduğu biliniyor.

Bu gelişmeler üzerine “AB ilişkileri” ve “hukuk reformu” konusunu gündeme getirdiler. Hukuk reformunun adı, niteliği ve içeriği iki parti arasında soruna dönüştü; AKP ile MHP yol ayrımına gelip dayandı. Oysa ortada reform filan da yok!

AKP yeni dönemde AB ve ABD ile ilişkilerini MHP’nin kaptanlığıyla sürdüremeyeceğini gördü. Görüntüyü kurtaracak reformlar için CHP devreye girebilirdi. Bunun olmaması için Kılıçdaroğlu tehdit edilerek Erdoğan’a mesaj verildi “MHP’den vazgeçme” denildi.

Artık herkes açıkça görüyor ve söylüyor ki, mafyanın tehdit ettiği kişi Kılıçdaroğlu değil Erdoğan’dır. Tehdit eden kişi ise Çakıcı değil Devlet Bahçeli’dir!

Hukuk reformu tartışmalarını, hakiki bir değişim kararı sanan Bülent Arınç tutuklu Demirtaş ve Kavala adı etrafında bir tartışma başlattı. Oysa Erdoğan-Bahçeli ittifakı sürdükçe değişimin mümkün olamayacağını kendi tecrübeleriyle bilmeliydi. Bu tahliyelerin gerçekleşmesi bile köklü bir değişim anlamına gelmez.

Onlar tutuklanmadan önce de faşizm diye bir sorun vardı; onlar henüz dünyaya gelmeden önce de Kürt sorunu diye bir sorun vardı.

Arınç’ın yaptığı en asgari düzeydeki demokratik çağrı üzerine, sanki onlar tahliye olunca Erdoğan ve Bahçeli hapse atılacakmış gibi abartılı şekilde tepki verdiler!

İsteseler Demirtaş, Kavala, Ahmet Altan gibi siyasi rehine olarak tutulan isimleri hemen serbest bırakabilirler; kaldı ki AB ile ilişkiler için bile olsa bunu yapmak durumundadırlar.

Korkuyu büyütmelerinin sebebi gerçekleri gizlemektir. Devlet ve hükümetin yeni dönemde nasıl şekilleneceğini tartışıyorlar. Bu kritik eşikte hesaplaşmalar yaşanıyor.

MHP için reform demek, çeteleri yasal hale getirmek demektir.

Neticede Emine Erdoğan tehditlere verdiği cevapla buna da dikkat çekti: “Katiller, mafya babaları rol modeli olmamalı!” dedi. Hem nalına hem mıhına vurmak böyle oluyor fakat gerçekte kimin tehdit edildiği de bu cevaptan anlaşılıyor.

Yapılan abartılı tartışmalarla gizlemeye çalıştıkları husus önemlidir, o da Kürt sorunu ve Önder Apo’nun özgürlüğünün küresel düzeyde gündeme gelmiş olmasıdır.

Üstünü örtmeye çalıştıkları, kaçtıkları ama her an yüz yüze oldukları esas konu budur. Arınç’ı harcayacak kadar günü kurtarmakta zorlandıkları düşünülürse İmralı Adasına dayalı insanlık dışı zulüm ve işkence sistemini artık sürdüremez duruma gelmiş oldukları belirtilebilir.

22 yıldır ağır tecrit altında ölümcül işkence sisteminde tutulan Önderliğe yaklaşım hem devlet hem de toplum açısından her konuda ayırt edici, belirleyici bir özelliğe sahiptir.

Tüm Türkiye artık İmralı kapılarını açmanın yararlarını açıkça tartışacak aşamaya gelmiştir. Fakat bundan önce AKP-MHP ittifakının nasıl sonlandırılacağına dair bir formül aranacaktır.

Erdoğan pragmatizmi, MHP’yi bir çırpıda silip atabilecek kadar ileridir. Fakat şu an bunu yapabilecek gücünün olmadığı, bunun için ABD’den medet umduğu anlaşılıyor.

Gerçeklerle yüzleşme zamanıdır. Tekrar 2013’e dönüleceğinden bahsedenler var. 2013’ü “çözüm süreci” olarak adlandırarak bu tarihe göndermede bulunuyorlar, fakat bu tarih esasen Paris’te işlenen vahşi cinayetlerin tarihidir.

Tıpkı 25 Kasım günü gibi 9 Ocak tarihi de küresel düzeyde bir anma ve direniş günüdür.

AKP-MHP faşizmi bunu unutturamaz. Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşların hesabının sorulacağı zamandayız. Stratejik “Özgürlük Zamanı” hamlesi bu yolu açmıştır.

Onlar günü kurtarmanın paniğini yaşarken strateji oluşturamıyorlar, mevcut ittifakla oluşturmaları da imkânsız gibidir. Boşa düşmüş ve sersemlemiş durumdadırlar. Kritik eşikten nasıl çıkacaklarını bilmiyorlar. İç hesaplaşmalarının sonunun nereye varacağı belli değildir. Fakat halkların soracağı hesap bellidir. Zaten onları bu noktaya getiren halkların, emekçilerin gençlerin, kadınların muazzam direnişidir.

Ne yaparlarsa yapsınlar Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için ayağa kalkmış insanlığın umudunu, inancını ve mücadelesini geriye çekemezler.

Tartışmalarla oluşturmak istedikleri farklı gündemlerin arkasındaki oyunları bozacak tek şey demokrasi mücadelesidir. Çünkü bu tartışmalar demokrasi tartışması değil faşist iktidarın kendini kurtarma tartışmalarıdır.

İmralı kapıları açılmadan demokrasiden bahsetmek sadece aldatmacadır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.