Kutsal mekanlar neden önemlidir?

Demir ÇELİK yazdı —

  • İnanç sahiplerinin adak adadığı, murat istediği ve dilek tuttuğu bu mekânları itibarsızlaştırma eşliğinde kültürel ve inançsal kırım yaşatılmak isteniyor. Rızalık coğrafyası Dersim’in asimilasyona, kültürel ve ekolojik kırıma müsaade etmeyecekleri onun tarihi direnişçi kimliğinden bilinmelidir.

Raya(Rêya) Heqî inancının kültürel bakış açısı; dinleşmiş inançlar ile devlet dinine dönüşen dinlerden çok farklıdır. Bu inanca göre insan doğanın sahibi değil, parçasıdır. Doğanın bütünlüğü içinde yer alan parça olma bilinci ile diğer parçalara uyum sağlanması, tüm canlı ve cansız varlıkları anlamak ve onları içinden hissetme, ona tarihin uzun soluklu bir inanç olması fırsatını vermiştir. Raya Heqî mensupları ağaca, su kaynağına, bir kaya parçasına ya da yılana, kelebeğe bu anlayışla yaklaşmış, onları kendileri ile eşit haklar sahibi görmüşlerdir. Canlı, cansız hiçbir şeyi kullanıp atacağı malı olarak görmez. Her şeye can anlayışla yaklaşılır. Bütüne varmanın eşit haklarına sahip olduğu bilinci ile hareket ederler.

Barınma, beslenme, korunma amaçlı insani ihtiyaçlarını karşılama durumunda kaldığında bile kayadan, ağaçtan, canlıdan, cansızdan rızalık isteyerek onlara yaklaşır. Verdiği ve vereceği zarardan dolayı onlardan özür diler, sonra insani ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Bu anlayışı Raya Heqî inanç sahipleri dışında da, birçok halkta ve bölgede görmek pekâlâ mümkündür. Bu ritüel, anacıl toplumun güçlü kültürel değerlerinin sonucu olduğundan, günümüzde birçok halkın inançsal ve kültürel değerleri olarak kalmıştır. Örneğin Avustralya yerlileri Aborjinler, kanguruyu avladıktan sonra hemen kesmez ve doğuramazlar. Kangurunun vücut bütünlüğü önünde önce diz çökerler, kendisini avladıkları için ondan özür diledikten sonra kesmeye ve vücut parçalarını ayırmaya başlarlar. Raya Heqî inancında, yaygınca olan bu ritüeli, doğadaki canlı ve cansız tüm varlıkların eş değerde olduğu inancıyla hala güçlüce yaşatmaktadırlar.

İnancı ve kültürü tanımanın, doğaya ve toplumsal değerlere yaklaşımı öğrenmenin yollarından biri de inanç sahiplerinin birlikte yaşadıkları doğal varlıklara, kültürlerinde ne kadar yer verdiklerine, ya da değer verdiklerine bakarak ta anlamamız mümkündür.

Raya Heqî inanç sahibi Kürtler, doğal varlık ve oluşumların isimlerini çoğu zaman sevdiği insana ve kişilere vermeleri bile başlı başına bu kültürel anlayışları gereğincedir. Kürt Raya Heqî inancından olanların, hala çocuklarına doğadan esinlenerek isim veriyor olması, onun ne denli doğal topluma yakın bir kültürel bütünlük içerisinde olduğuna işarettir. Kürt isimlerinin doğayla ilişkisinin henüz kopmamış olması, son yarım yüzyıldaki uyanış ile birlikte daha da artmıştır. Aslında bu durum, kültürel canlanma ve inançsal gerçeklerin araştırılması sonucu ortaya çıkan bir öze dönüş hareketi olarak görülmelidir.

Bugün bile insanlar çocuklarına dağ, su kaynağı ya da diğer birçok canlının ismini vererek onlara verdikleri değeri ve saygıyı göstermekle kalmıyor, aynı zamanda onunla birlikte olma anlamını hatırlatmaları açısından da, oldukça önemli bir kültürel faaliyet olmaktadır.

Bugün bile genelde Kürtlerin özelde isen Raya Heqî-Alevi inanç sahipleri çocuklarına; Baran, Çiya (Ko), Kendal, Kanî (İni), Zozan, Berfin, Bihar, Havîn, Payîz, Ronahi, Kevok (Zeranc) Roni, Xazal gibi isimleri koyması, ekolojik kültürel anlayışları sonucudur. Çünkü Kürdistan’da insanın doğayla ilişkisi hala büyük ölçüde doğrudan can cana, gönül gönüle yaşanmaktadır.

Kürt kadınlarının tarihi kahramanları veya şiddeti çağrıştıran isimler yerine, doğa isimlerine önem veriyor olmasının nedeni; doğanın dişilikten gelen doğurganlığındandır. Neolitiğin ana kadın kültürünü ’uygarlık’ saldırılarına rağmen büyük bir inatla onu sürdürmek istemelerindendir. Raya Heqî inancı; Tanrı, doğa, evren ve insan ilişkisine parça bütün ilişkisiyle yaklaşır ve her şeyi kutsiyet derecesinde sahiplenir. Bu nedenle Munzur Gözelerini, Munzur Bawa’yı, Düzgî Bawa’yı kutsayarak sahiplenir. Toprağın, suyun, havanın ve ışık kaynaklarının kirletilmemesi gerektiği inancıyla su kaynaklarını, ağaçları, yüksek tepeleri, ışık kaynağı Güneş, Ay ve yıldızları kutsar. Onlardan murat ister, onları sahip olarak görür. Wayîr diye seslendiği bu dört anasır maddenin döngüselliğinin Dewrê Daimliğinin değişim gücüne ve içsel enerjisine saygı duyar, yaşam ve ölümü bu döngüsellikle izah eder. Bu anlamda diğer inanç ve dinlerin kutsallarına saygıyı elden bırakmaz. Ancak kendi kutsallarına da saygı gösterilmesini ister.

Dil, kimlik, cins, düşünce ve renk farkı gözetmeksizin herkesi can görmesi, “yetmiş iki milleti bir bilmesi” bu ekolojist anlayışı nedeniyledir. Eko-sistem kadar ikinci doğanında çokluğun ve çeşitliğin fonksiyonu ile varlığını sürdürdüğüne inandığından her parçayı bütüne giden yol olarak görür. Özgün ve özerk parçaların içsel dinamizmi sayesinde bütünün var olduğu gerçeğinden hareketle özgün ve özerk parçaların varlığını siyasal, toplumsal ve ekolojik istikrar için olmazsa olmaz görür.

Bütün gerçeklikten hareketle inanç sahipleri nehirler üzerinde baraj yapılmasına, kutsal mekânlara peyzaj adı altında müdahale edilmesine rızalık vermez, razı olmazlar. Bu müdahalelerin asıl amacının inanç sahiplerini kutsal mekânlarından, inanç değerlerinden ve köklerinden koparmak olduğunu bilirler. Bununda 1937-38 Dersim soykırımından arta kalan değerleri ortadan kaldırmak anlamına geleceğini herkesten çok inanç sahipleri bilmek durumundadır. İnanç sahiplerinin adak adadığı, murat istediği ve dilek tuttuğu bu mekânları itibarsızlaştırma eşliğinde kültürel ve inançsal kırım yaşatılmak isteniyor. Rızalık coğrafyası Dersim’in asimilasyona, kültürel ve ekolojik kırıma müsaade etmeyecekleri onun tarihi direnişçi kimliğinden bilinmelidir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.