Ne için müzakere, ne için mücadele? 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Millet İttifakı’yla yapılacak müzakerenin temel meselesi şudur. “Biz sizinle legal, parlamenter ve barışçı” yöntemlerle mücadeleye hazırız, siz bizimle nasıl mücadele edeceksiniz?”

HDP’li vekil Sezai Temelli’nin güzel bir yazısı gazetemizde yayınlandı. Sezai Temelli kardeşimin bıraktığı yerden, izninizle ben devam edeyim.

Temelli, asıl ilkesel konuyu ele aldı: Aday değil, program esastır. Bunun için de “müzakere” şarttır. Şu “kısa” zamanda müzakerede adımlar atılmalıdır. Doğru ve önemli saptamalardır.

Kendi dilimle Temelli’nin yazısını böyle özetlemiş olayım ve “müzakere” meselesine gireyim.

Program denince akla programın bin bir türü gelir. Millet İttifakı’nın saflarında krizden liberal çıkış programı da vardır, şu aralar bir takım arkaik sosyalistlerin “devletçilik” yerine kulandığı “kamucu” çıkış programı da vardır. Hedefi “laiklik” olan da bulunur, “Adil Düzen” hedefiyle perdelenmiş “İslam devleti” de.

Belli ki Temelli’nin “müzakereden” kastı, Millet İttifakı’na “Özerk bölgelerin toplamından oluşan ve bütün ulusları, dinleri,  mezhepleri, kültürleri ve cinsiyetleri kapsayacak Demokratik Ulus’un bölünmez birliğine dayanan Demokratik Cumhuriyet” ve “Konfederal devrim” programını müzakere etmek değildir. Çünkü ister Millet İttifakı’nın, ister Saray İttifakı’nın iktidar olduğu şartlarda Demokratik Cumhuriyet programı ve Konfederal devrim “müzakerelerle” değil, “mücadelelerle” hayata geçecektir.

O halde HDP, Millet İttifakı ile neyin müzakeresini yapacaktır?

Benim görüşüm biliniyor. Müzakerede sorulacak sorumuz şudur: Millet İttifakı’nın hükümetine karşı biz, onun demokrasi yönünde atacağı olumlu adımları desteklerken, olumsuz adımlarıyla mücadele edeceğiz, biz mücadelemizi legal, parlamenter ve  barışçı yöntemlerle yürüteceğiz, Millet İttifakı bize karşı hangi yöntemlerle mücadele edecek? Askeri yöntemlerle mi, polisiye yöntemlerle mi, Adli yöntemlerle mi? Bu soru yalnız HDP’yi değil, Kürt sorununda, kadın sorununda, çevre sorununda ve dış politika sorununda çözüm için mücadele eden herkesi, aynı zamanda PKK’yi de ilgilendirmekte.

İster politik ve toplumsal alanda olsun, ister askeri alanda olsun, hem HDP ve müttefikleriyle, hem de PKK’yle hangi sistem içi hükümet işbaşına  geçerse geçsin “mücadele” kısa vadede sona ermeyecek. Yanıt verilmesi gereken soru, bu mücadelenin Saray Rejimi tarafından yürütülen mücadele yöntemleriyle mi, yoksa legal, parlamenter ve barışçı yöntemlerle mi sürdürülüp sürdürülmeyeceğidir.

Kürt sorununda mücadele tarihi, başta Başkan Öcalan olmak üzere Kürt tarafının siyasi ve askeri kanatlarının bu mücadeleyi legal, barışçı, parlamenter yöntemlerle sürdürmeye hazır olduklarını defalarca göstermiştir. Türk devletinin ise bu mücadeleyi yasaklamalarla, tutuklamalarla, öldürmelerle, savaşlarla, soykırım amaçlı yöntemlerle sürdürmekten vaz geçmediği açıktır.

Millet İttifakı’yla yapılacak müzakerenin temel meselesi buradadır. “Biz sizinle legal, parlamenter ve barışçı” yöntemlerle mücadeleye hazırız, siz bizimle nasıl mücadele edeceksiniz?”

Bana kalırsa bu sorunun dışında Millet İttifakı ile müzakere yoluyla çözülecek hiçbir sorun yoktur, olmayacaktır. Bileşimine bakan bunu anlar.

O halde Erdoğan faşizminin mücadele yöntemleriyle karşımıza çıkan tüm sorunlar müzakerenin konusudur. Sorular somuttur:

PKK Önderi Öcalan’a karşı uygulanan tecrit kalkacak mı, esaretinin 25’inci yılında onun “özgürlük umudu hakkı” tanınacak mı

Gerek “çöktürme planı” ve gerekse 25 Temmuz darbesiyle yapılan kitlesel tutuklamaların tüm sonuçları ortadan kaldırılacak mı?

Belediyelerde kayyım gaspı sona erecek mi?

HDP’yi kapatmaktan vazgeçilecek mi?

Sınıf ve kitle sendikacılığının ve toplu sözleşme özgürlüğünün önündeki engeller tasfiye edilecek mi?

Özgür basının üstündeki yasaklama ve baskılar son bulacak mı?

Genel grev, toplantı ve gösteri hakkı sınırsız uygulanacak mı?

Soruları bu temelde çoğaltmak mümkün.

Bu yazdıklarımın özeti, ister HDP’yle, ister sosyalist, feminist ve çevreci partilerle, ister PKK’yle mücadelenin, hükümet ve muhalefet için geçerli kurallarla “çift kale” mi, yoksa bugüne kadar olduğu gibi “tek kale” maç biçiminde sürdürülüp sürdürülmeyeceğidir.

Bunların dışında “müzakere” ile elde edilecek hiçbir şey yoktur.

Eğer bu temelde yapılacak müzakere başarıya ulaşırsa, HDP ve müttefikleri, maçın kuralları iki tarafa eşit şekilde uygulandığı zaman, halkın refahı, Kürt sorununda çözüm, dış politikada barış, ekolojik denge, kadın cinayetlerine son, kadına, farklı cinsel kimliklere özgürlük maçlarından galip çıkacağına inanmakta ve güvenmektedir.

Ama eğer “müzakereyle” temel programatik konularda birkaç gramlık “iyileştirmeler” hedeflersek, hem bunlar kalıcı olmaz, hem de mücadeleyle elde etmek yerine, devletten, onu yöneten hükümetlerden “bekleme” konumuna geçeriz ki, bu konumda olanlar, o birkaç gramlık iyileştirmeler için bile mücadele gücüne sahip olamazlar..

Bu yazılanlardan Millet İttifakı’nın hiçbir reformcu adım atmayacağı sonucu çıkmaz. Şu sonuç çıkar: Demokratik Cumhuriyet ve Konfederal devrim mücadelesi (müzakeresi değil) iktidarı reformlara zorlayabilir. Bu reformlar devrimci mücadelenin yan ürünleri olarak değerli bir kazanım olur. Ama biz devrimci amacı unutur, hükümetin reformlarıyla yetinmeye kalkarsak, o reformlar bir anda “karşı devrimci reformlara” dönüşür. Devrimci amacın yerine geçer, halk beklenti uykusu içinde hegemonyanın tutsağı olur.

Şu anda bütün bunları konuşuyor olmamız ise, Millet İttifakı, HDP ve müttefiklerinin Saray rejimini devirmesiyle ortaya çok değerli olanakların çıkacağını görüyor olmamızdandır. Daha şimdiden “HDP’den uzak durma” çizgisi iflas etmiştir. Demek ki, hedefimize legal, parlamenter, barışçı yöntemlerle yürüme imkanlarını genişletmek de mümkündür.

Genişlemezse ne olur?

Kurdistan “seçimlerinde” ve Zap-Avaşin savaşlarında ne olduysa o olur.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.